| |||||||||||||||
EN ÇOK OKUNANLARSON YORUMLANANLARHABER ARASON DAKİKA HABERLERİ....EKŞİ SÖZLÜK...CANLI TV İZLE...YAKINDA... |
ÇİFTÇİYİ DÜŞÜNÜYORMUŞ GİBİ YAPARAK...11 Şubat 2013, 19:53 Kuyulara ön ödemeli sayaç takılması 3 yıl ertelendi. 25 Şubat 2011 tarihinde çıkarılan 6111 sayılı “Bazı Borçların Yeniden Yapılandırılması” sözcükleriyle başlayan ama bizim kısaca “torba yasa” olarak bildiğimiz düzenlemeye göre, önümüzdeki 25 Şubat gününe kadar tarlalara açılan kuyulara ön ödemeli elektrik ve su sayaçları takılması gerekiyordu. Hatta Devlet Su İşleri 7 Haziran 2011 tarihinde yayınladığı “Yeraltı Suyu Ölçüm Sistemleri Yönetmeliği” ile sayaçların nasıl takılıp denetleneceğini ayrıntılı biçimde anlatmıştı. Çiftçilerin yoğun itirazı sonucu uygulama şimdilik ertelendi. Ama vazgeçilecek gibi görünmüyor. Eğer köylülerimiz muhalefet etmeyi sürdürmezse, er geç tarlalarında açtıkları kuyuların suyu için para ödemek zorunda kalacaklardır. Nedeni üzerine düşünelim… Üç yılı geçen bir süreden beri derelerimiz üstüne HES (hidroelektrik santrali) kurulmasına karşı çıkıyoruz. Her ne kadar can candan üstün olsa ve hiç birimizin insan olarak bir karıncayı dahi yok etmeye hakkı bulunmasa bile, karşı çıkışımızın asıl nedeni ağaçları, böcekleri korumak değil, suların ticareti yapılan bir mal haline getirilmesini durdurmaktır. Çünkü her şey gözümüzün önünde oluyor; yakınındaki köyü aydınlatmaya bile yetmeyecek bir HES projesi için küçücük bir derenin kullanım hakkı 49 yıllığına bir şirkete veriliyor. Yarın elektrik başka yollardan ve belki daha ucuza üretilir ve buradaki HES kapatılır. Ama su, verildiği şirkette kalır. Ülkedeki tüm dereler üstüne HES yapılsa bile enerji gereksiniminin ancak yüzde 5’ini karşılayabilir. Bu kazanç biraz tasarrufla bile sağlanabilir. Öyleyse amaç elektrik üretmek değil, akarsuların özelleştirilmesidir. Asıl amacın elektrik değil, suların denetiminin devletten alınıp şirketlere verilmesi olduğunu böylece anladık. Akarsularımız ilk kez ticaret konusu yapılıyordu. Dünyadaki benzer örnekleri inceledik. Bu sürecin sonunun kötü olduğunu gördük. Bugün dereler, yarın kuyular, öbür gün yağmur suları ve belki bulutlar bile satılabilirdi. Çünkü su ticareti, petrolden bile kârlıydı. Abartmıyoruz, dünyada örnekleri yaşandı. Aşağı yukarı Türkiye ile aynı yıllarda, Bolivya devleti kamu kurumlarını satarak özelleştirirken suları da şirketlere devretti. Şirket tahsildarları dere tepe düz gidip, halkın kullandığı her tür sudan para almaya başladılar. Sonunda işi öyle bir noktaya vardırdılar ki, evlerin oluklarından akan yağmur suyunu bidonlarda biriktirenlerden bile su parası istediler. Gerekçesi, bulutlardaki su için devlete para ödemiş olmalarıydı. Bütün bunlar 1990’ların sonlarında yaşandı. Bir milyon kişi sokaklara döküldü ve 5 ay boyunca su için isyan etti. İsyanlar yayıldı, 2005 yılında başkente kadar uzandı. Başbakan kaçtı, hükümet düştü ve Bolivya’da düzen değişti. Bu olayın kitapları yazıldı, filmleri çekildi. Dünya, Bolivya’daki su savaşlarının devrime yol açtığını öğrendi. Su ciddi bir konudur, çünkü hayatın kaynağıdır. Sessizce torba yasa içinde geçirilen düzenlemenin amacı, sanki kontrolsüz ve sınırsız biçimde kullanılan yeraltı sularını korumak gibi anlatılıyor. Ama işin rengi başkadır. Yeraltı suları yıllardır kullanılıyor. Bunun denetlenip yasaklanması gerekirken, şimdi kuyulara sayaç takılarak yasallaştırılıyor. Böylece bugüne dek para kazanılamayan bir alandan artık rahatça kâr edilecektir. Dünyada suyun önemi giderek artıyor. Hükümetler bunun nedenini hızlı nüfus artışı, sanayileşme, kentlerin büyümesi ve suların kirlenmesine bağlıyorlar. Bu açıklama insana önce doğru gibi geliyor ama değil. Her canlı gibi biz de yaşayacak ortam buldukça çoğalıyoruz ve nüfus doğal olarak artıyor. Ama kentler doğal olarak büyümüyor, sanayi doğal olarak gelişmiyor ve çevreyi doğal olarak kirletmiyoruz. Bütün bunlar plansız ve yalnızca kâr için yapılan üretimin sonucudur. Eğer toplum insanca yaşama amaçlarına göre yönetilse, hiç biri olmaz. Örneğin DSİ ülkemizde suların yönetiminden sorumlu kurumdur. Artık elinde suyla ilgili doğru dürüst bilgi yoktur. Çünkü her kamu kurumuna yapıldığı gibi DSİ’nin bütçesi de sürekli kısılmış, yatırım yapamaz hale getirilmiş, personel, araç gereç sayısı azaltılmıştır. Bugün elinde güncel bilgiler yoktur. Araziye yollayacağı yeterli personelden yoksundur. Suların kullanım hakkını devrettiği şirketleri denetleyemez haldedir. Bu yüzden birçok yerde baraj kapakları patlıyor, seller her yeri yıkıp geçiyor. Hal böyleyken, şimdi her kuyuya bir sayaç takıp, yeraltı sularının aşırı kullanımının önüne geçilecektir. DSİ bunu hangi personeliyle ve hangi verilere dayanarak yapacak? İşin tuhaf yanı da, uygulamanın yürürlüğe girmesine az bir zaman kala iktidar partisinden milletvekillerinin ülkenin dört bir yanına dağılıp köylülere müjdeli bir haber verir gibi “çiftçilerimiz mağdur olmasın diye uygulamayı 3 yıl geriye attık” demeleridir. Herhalde sayın milletvekilleri, torba yasa kabul edilirken bu düzenlemenin çiftçileri mağdur edeceğini fark edemediler. Kuyulara sayaç takmanın maliyetini ve anlamını düşünemediler. Eldeki su kullanım oranlarıyla ilgili bilgiler oldukça eski ve yetersizdir. Buna göre ülkemizde suyun yaklaşık yüzde 70’i tarımda, kalanı yarı yarıya sanayi ve evlerde kullanılıyor. Ama bu veriler yalnızca kayıtlı su miktarını gösterdiği ve genellikle tarım suyu kayda geçtiğinden, sanayinin buradaki gerçek payı görünmüyor. Çünkü sanayi üretiminin en önemli hammaddesi yeraltı sularıdır. Fabrikalar genellikle kapalı alanlara açtıkları kuyularla üretim yapmakta ve çoğu zaman kirlettikleri suyu yine yeraltına basarak görünmez hale getirmektedirler. Bunlar kayıt dışıdır, denetlenmesi neredeyse olanaksızdır. Trakya’da Ergene havzası, bu uygulamanın en sık rastlandığı alandır. Bu yüzden bir yere sanayi üretimi izni verilirken, suyu nereden sağlayacağına bakmak ve işletmeyi şeffaf hale getirmek gerekir. Öte yandan tarımda kullanılan suların planlaması da yapılmıyor. Örneğin Konya ovasında geleneksel olarak buğday üretilirdi. Ama şeker pancarı, havuç gibi su gerektiren ve daha kârlı türlere geçilmesinden sonra, ovada su tüketimi arttı. Gelinen aşamayı herkes biliyor, yeraltından daha çok su çekilmeye başlandı ve her yıl kuyular daha derine iniyor. Ertelendiği söylenen uygulamaya göre 10 m.den derin kuyulara ön ödemeli su ve elektrik sayaçları takılacak. Küçük üretici konumundaki çiftçi zaten elektrik, mazot parasını ödeyemez durumda. Her bir sayacın maliyetinin 3 bin ile 5 bin TL arasında olduğu belirtiliyor. Parası olmayanın yerine sayaçlar DSİ tarafından takılacak ve bedeli çiftçiden taksitle alınacak. Ülkenin dört bir yanında yüz binlerce kuyunun denetlenmesi gerekecek. Büyük çiftçi ve sanayici için bu bedelleri ödemek sorun olmayacak. Nasıl olsa suya harcadıkları parayı maliyete yansıtıp kâr etmeye devam edecekler. Ama bu paralar, küçük üreticinin belini bükecek. Zaten toprakların birleştirilmesi, tarım maliyetlerinin sürekli yükselmesi, desteklerin kısılması gibi uygulamalara bakıldığında, gelişmelerin sürekli büyüklerden yana olduğu görülüyor. Bu uygulama da öyledir. Burada amaç kuyu suyunu ölçülür hale getirmek ve arkasından bu konuyla ilgili her tür işi özel şirketlere devretmektir. Bir gün bu uygulamaları düşünmeden yürürlüğe sokanlara da lâzım olur: Su hayattır, satılamaz! Bu haber 2266 defa okunmu?tur.
|
DOST SİTELER...
ÖNEMLİ LİNKLER...
GOOGLE TERCÜME |