| |||||||||||||||
EN ÇOK OKUNANLARSON YORUMLANANLARHABER ARASON DAKİKA HABERLERİ....EKŞİ SÖZLÜK...CANLI TV İZLE...YAKINDA... |
ÖTV'YE NEDEN ZAM YAPILDI?16 Ekim 2011, 22:23 ÖTV, yani özel tüketim vergisi kanunu 2002’de çıkarılmış ve çeşitli defalar kapsamı değiştirilerek bugüne dek gelmiş. Başta petrol ürünleri ve her tür motorlu araç olmak üzere, ev eşyaları, tekel maddeleri (gerçi kesile biçile “Tekel” diye bir şey kalmadı ya…) lüks yiyecek gibi çok sayıda tüketim maddesini kapsıyor. ÖTV satış sırasında tahsil ediliyor. Yani bu bir “dolaylı vergi”. Eğer doğrudan doğruya elde edilen bir kazanç ya da sahip olunan zenginlikten vergi alınırsa, buna “dolaysız vergi” deniyor. Ama elektrik, telefon, su faturaları ya da ekmek, soğan gibi malların bedeliyle birlikte ödediklerimize “dolaylı vergi” deniyor. Ülkemizde vergilerin yaklaşık yüzde 70’i dolaylı, kalanı doğrudan toplanıyor. Bu oran gelişmiş ülkelerde tam tersi. Çünkü bu ülkelerdeki vergilerin tarihi 1600’lü yıllara kadar dayanıyor ve geleneksel olarak zenginden alıp yoksula vermek üzerine kurulmuş. Ancak bizim gibi sonradan görme kapitalizmin uygulandığı ülkelerde yatırımcılar, fabrikatörler, yani zenginlerimiz bir an önce palazlansın diye; devletimiz onlardan mümkün olduğunca az vergi alıyor. Aldığını da genellikle “vergi iadesi, faizsiz kredi, prim, destek” vs. diye yine geri veriyor. Yoksa maazallah zengin yoksullaşırsa, memleket kalkınamaz… Tabi “gelişmiş ülke” dediğimiz ABD, Fransa, İngiltere, Almanya gibi toplumlar bizden çok uzun yıllar önce kalkınmalarını tamamladıkları için emperyalistlik yapıyor, zenginlerinden aldıklarını başka ülkelerin halklarını sömürerek fazlasıyla yine zenginlerine kazandırıyorlar. Bizim gibi ülkeler henüz emperyalist olacak kadar büyümediği ve zaten dünyanın her köşesi kaşarlanmış emperyalistler tarafından parsellendiği için, zenginlerimizin kendi halkından başka sömüreceği kimse olmuyor. Dolayısıyla vergi sistemimiz zengini rahat bırakıyor. Ama yiğidi öldürelim, hakkını yemeyelim. Bu kez ÖTV güncellemesi (Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “bu bir zam değil güncelleme” dediği için biz de böyle diyoruz) dolaylı vergi olsa da, yoksula ve garibana zararı yok. Örneğin puroya iki katından fazla zam yapılırken garibanın sigaralarına yüzde 5 kadar zam yapılmış. Öte yandan motor hacmi 1600 cc altında olan binek arabalarına az, diğerlerine çok yapılmış. Bunun şöyle bir anlamı var: Geçen yıllarda ülkemizde araba satışları dünya rekorları kırarken ünlü araba şirketlerinin merkezlerinde bu duruma hayretle bakılıyor ve Türkiye’deki temsilcilerine ödüller veriliyordu. İşte bu arabaların büyük çoğunluğu 1600 cc’den küçükmüş. Dolayısıyla son zam, bunları fazla etkilemeyecekmiş. Ancak bir minibüs boyundaki ciplere ya da bir gariban mahallesi fiyatına satılan arabalara zam gelmiş. İçimiz rahat olsun, görüldüğü üzere yoksullar bu zamlara bakarak “artık araba almamız da hayal oldu” diye düşünmesinler… Ama muhalefet partileri bu zamları eleştiriyor ve bu da insanın içine kurt düşürüyor. Çünkü bu partiler hükümetin yoksula zararlı uygulamalarını eleştirerek, en azından garibanın dostuymuş gibi görünürler. Şimdi de öyle mi yapıyorlar acaba? Hayır, öyle yapmıyorlar. Yalnızca “dostlar alışverişte görsün” misali bir politika örneği sunuyorlar. Çünkü ÖTV zamları, nüfusu 80 milyona dayanan ülkemizde en çok 5 milyon kişiyi ilgilendirir. Zamdan etkilenen maddelere baktığımızda, bunları ancak aylık geliri 10 bin TL dolayında olanların alabileceğini görürüz. Zaten TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner de bu zammı eleştirerek, söylediğimizin doğruluğunu kanıtlamaktadır. Boyner dolaylı vergilerin kolay toplandığına dikkat çekerek, “ancak vergi kaynağının bir sınırı vardır, bu sınıra yaklaşıyoruz” demiş; ülkemizin mutlu azınlığına ve ithal ettiği arabaları bu azınlığa satarak geçimini sağlayan daha küçük bir başka mutlu azınlıkla birlikte sahip çıkmıştır. Oysa ülkemizde vergiler yıllardır dolaylı yollardan ve yoksuldan alınırken böyle bir sınırı kimse hatırlamaz. Geçen hafta elektriğe zam yapıldığında da Boynerlerin aklına böyle bir demeç vermek gelmez. Çünkü sanayici ve tüccar için elektriğe zam yapmak önemsizdir. Nasıl olsa maliyet artışını satış fiyatına ekler ve işin içinden çıkar. Elektrik zammı, ancak gelirinin yüzde 15’ini evinin elektrik faturasına ayıranlar için önemlidir. Hükümet cephesine gelince; bu zammı “Yunanistan gibi olmayalım, cari açığı azaltalım diye yaptık” biçiminde gerekçelendiriyorlar. Bunun ne kadar geçerli olduğunu anlamak için açığın nereden kaynaklandığına bakmak gerekiyor. Cari açık ülkeden çıkan yabancı paranın ülkeye girenden fazla olması demektir. Türkiye en çok ne için döviz ödüyor? Lüks tüketim maddeleri ithal ettiği için mi, yoksa yabancı ortaklı işletmelerin ülkemizde üretim yapmak amacıyla dışarıdan yarı mamul madde satın alması ve burada montajlanan çeşitli sanayi ürünlerinin satışından elde edilen kârların yine yurtdışına taşınması için mi? Evet, yatırım amacıyla ülkeye kamyonlar dolusu para geliyor. Yüksek banka faizlerinden, borsa oyunlarından kazanıyorlar. Kendi ülkelerinde kesinlikle bulamayacakları uygun koşullarda yatırım yapıyor ve burada ürettikleri malın hammaddesini, parçalarını, teknolojisini yine kendi ülkeleri ya da şirketlerinden ithal ediyorlar. Aynı zamanda “yabancı sermaye geliyor” adı altında küresel şirketlerle ortak yatırım yapan yerli şirketler yabancı bankalardan kredi kullanarak toplam dış borcu arttırıyorlar. Ekonomici Mustafa Sönmez 1 Ekim 2011 tarihli “Borcu açığı bırak, araba geyiğine bak” başlıklı köşe yazısında yalnızca geçtiğimiz Ağustos Ayı içindeki dış ticaret açığının 8,2 milyar dolar olduğunu belirtiyor. Aynı yazıda şu bilgileri de buluyoruz: İktidar partisi ilk seçim kazandığında ülkemizin toplam dış borcu 144 milyar dolarmış. Bugün 310 milyar dolara ulaşmış. Bu borcun 202 milyar doları özel sektöre ait. Bunlar yorum değil, resmi bilgiler. Durmadan borç artıyor, ortada karşılayacak kazanç yok. Bu yüzden hükümet ÖTV zammıyla işe başladı. Yukarıda da belirttiğim üzere bu zam yoksulları ilgilendirmiyor. Ama sorun bu zamla çözülmeyecek ve “aman Yunanistan gibi olmayalım” diyerek zamların gerisi gelecektir. İşte o zaman yurttaşın canı daha derinden yanacaktır. Öyle ki, belki birileri de bize bakarak “Aman Türkiye gibi olmayalım” demeye başlayacaktır. Çünkü bizim ABD misali başka ülkelerde çalışan petrol kuyularımız, okyanuslarda gezen uçak gemilerimiz, uzayı işgal etmiş uydularımız ve dünya ekonomisine yön veren bankalarımız yok… Sonuçta bizim ülkemizin borcunu da harcını da karşılamak zorunda kalacak olanlar, kendi garibanlarımız. Sermaye sahipleri en küçük bir toplumsal sıkıntıda bu ülkede beş dakika bile durmazlar. Hemen tası tarağı toplayıp, daha güvenli ülkelere yelken açarlar. İşler ister iyiye gitsin isterse kötüye, sorun memleketimizin Yunanistan’a benzeyip benzememesi değildir. Yoksullar dünyanın her yerinde her zaman yaşadıkları toplumun yükünü taşıdıkları için, bize her yer Yunanistan’dır. Baksanıza ABD’deki Wallstreet eylemleri sırasında açılan bir pankartta ne yazıyor: “Biz yüzde 99’uz” Bunu işten atılma tehlikesiyle yüz yüze olanlar söylüyor. Ve artık ölçü ne Arap ülkelerindeki ayaklanmalar, ne Yunanistan’dır; bu kumar ekonomisinin kalbi sayılan borsalar ve bankaların yer aldığı cadde olan Wallstreet’tir. Nihayet Amerikan halkı da kıpırdanıyor. Hükümet Yunanistan gibi olmamak için bazı lüks tüketim mallarına zam yaparken, bakalım Amerika gibi olmamak için ne düşünüyor, merak ediyoruz… Bu haber 3149 defa okunmu?tur.
|
DOST SİTELER...
ÖNEMLİ LİNKLER...
GOOGLE TERCÜME |