Likya Haber Gazetesi, Kalkan, Kaş Antalya Haberler
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

EN ÇOK OKUNANLAR

HABER ARA


Gelişmiş Arama

BU GÜNÜN MANŞETLERİ...

manşetler

SON DAKİKA HABERLERİ....

EKŞİ SÖZLÜK...






CANLI TV İZLE...

YAKINDA...

ÖZELLEŞTİRMELERE HAYIR!

ALEXA

Alexa Certified Traffic Ranking for www.likyahaber.net

SİTEYE GELENLER

free counters

ÇEVRİMİÇİ

BİZDEN OLMAYAN İNSAN DEĞİL Mİ?

Mehmet POLAT

10 Eylül 2012, 00:51

Mehmet POLAT

Geçen hafta İzmir’in Menderes ilçesi açıklarında göçmenleri taşıyan bir teknenin kayalara çarparak batması sonucu çoğu kadın ve çocuk 61 kişi yaşamını yitirdi. Kaza olduğunda, tekne kıyıdan yalnızca 50 m. kadar açılmıştı. Ölenler arasında 12 yetişkin erkek, 18 kadın, 28 çocuk, 3 bebek vardı. Toplam 110 kişi, Yunanistan’a ait yakındaki Sisam Adasına gitmek üzere 20 m. boyunda bir balıkçı teknesine binmişlerdi. Haberlerde ölen ve kalanların adı verilmediği gibi, sayıları da yuvarlatılarak belirtildi. Ünlü haberciler dahi olayı özensiz ve basmakalıp yorumlarla verdiler. Bu ilgisizlik, her gün terör, kaza, hastalık ve afetler nedeniyle ölüme alışmamız yüzünden değildi. İlgisizliğimiz, dünyanın yoksul bölgelerinde yaşama olanağı bulamayanlara karşı, dünyanın zengin bölgelerinden yayılan genel duyarsızlığın bir parçasıydı. Bu yüzden insanlık adına, bu halimize itiraz etmemiz gerekirdi. Ama yoksulların kötü kaderi gibi, bu tür itirazların sesi de cılız kaldı.
Haberlerde durmadan “kaçak göçmen” deniyor. Dünyada yaygın olarak kullanılan tanım şu: Eğer biri ekonomik nedenlerle yurdundan ayrılarak ekmeğinin peşine düşerse, buna “göçmen” deniyor. Bu durumdakilerin çoğu tekrar ülkesine dönüyor. Eğer insanlar ülkelerini ırk, siyaset, inanç, kültür, cinsiyet farklılığı gibi nedenlerden ayrımcılığa uğradıkları için terkederse,  “mülteci” ya da “sığınmacı” oluyorlar. Gittikleri yerden siyasi sığınma isteme hakları bulunuyor. Ve tabi sığındıkları ülkede de kendi yurtlarındaki gibi baskıcı bir yönetim yoksa, genellikle yıllar süren uzun uğraşlar sonucu bu hakkı alıyorlar.
Öncelikle belirtelim; herkesin dünyayı gezmesi, temel insan hakları arasında yer alıyor. Turist olarak gelene kapıyı açıp diğerine ters davranmak, bu hakkın çiğnenmesi anlamına geliyor. Öte yandan inanç, ırk, siyaset bakımından bize benzeyenlere iyi davranıp kalanlara zorluk çıkartmak da, yine bu hakkı hiçe saymak oluyor. Bu yüzden haberlerde “kaçak göçmen” denmesi, toplumu yabancılara karşı önyargılı hale getirici bir ifadedir. Doğrusu, “bir grup göçmen” demek. Çünkü kendi ülkesinde içecek su bile bulamayan insanların izinsiz, pasaportsuz sınırları geçmesinin, engelleri aşıp başka bir ülkeye girmesinin tuhaf ve ayıplanacak bir yanı olamaz. Bu yüzden olumsuz çağrışımlar yaptıran “kaçak” ifadesi, büyük medyanın ayıbıdır.
Birleşmiş Milletler verilerine göre, 2011 yılı itibariyle dünyada 214 milyon göçmen, 15 milyon 200 bin mülteci var. Bu insanların yaklaşık 30 milyonu, yaşadıkları ülke sınırlarını yasal geçiş hakkı olmaksızın aşıyor. Bunun için çeşitli tehlikeleri göze alıyor ve ellerindeki avuçlarındaki son parayı da birilerine veriyorlar. 8 Eylül tarihli Radikal gazetesinin haberinde dünyada yasadışı yollardan ülkesi dışına çıkanların kişi başına ortalama 10 bin dolar ödediği belirtiliyor. Dolayısıyla bu işi yapan organizasyonların geçen yıl eline geçen para 300 milyon dolar tutuyor. Öte yandan herkes ülkesi dışına kendi isteğiyle çıkmıyor; fuhuş yaptırtmak, ağır işlerde köle olarak çalıştırmak ya da organ mafyasına satmak amacıyla her yıl 2 milyon 400 bin kişi kaçırılıyor. Bu işin yıllık cirosu ise yaklaşık 32 milyar dolar. Bu kadar büyük paraların döndüğü bir ortamda elbette yalnızca siviller değil, çeşitli ülkelerin resmi görevlileri de yer alıyor. Göçmenleri yasadışı olarak taşırken ele geçirilenler, ayak işlerine bakanlar.  
İkinci Dünya Savaşının ardından, ülkelerini terkeden milyonlarca insana yardımcı olmak amacıyla 1951 yılında kurulan ve merkezi Cenevre’de olan “Uluslararası Göç Örgütü” adlı, bugün 137 devletin üye olduğu bir örgüt var. Ayrıca BM’ye bağlı bir “Mülteciler Yüksek Komiserliği” bulunuyor. Ülkemizde 2007 yılında kurulmuş, merkezi İzmir’de olan “Mültecilerle Dayanışma Derneği” (Mülteci-Der) bu alanda gönüllü olarak çalışıyor. Ama dünyada ve ülkemizde göçmen sayısı hızla artarken bu kuruluşların yardım çabaları yetmiyor.
Öte yandan göçmenlerle ilgili resmi destek ve yardımlar da yetersiz. Örneğin son olayda batan tekneye binenlerin büyük bölümünün Gaziantep’ten giriş yaptığı belirlenmiş. İzmir’e gelip günlerce Basmane’de bir otelde kalmışlar. Daha sonra otobüs ve minibüslerle tekneye binecekleri kıyıya gelmişler. Benzer örnekleri Ege kıyılarındaki tüm yerleşim yerlerinde görmek mümkün. Öyle anlaşılıyor ki, Avrupa’ya gitmek üzere Türkiye’ye girenlerle resmi görevliler yeterince ilgilenmiyor. Çünkü barındıracak yer, besleyecek ödenek, çeşitli gereksinimlerini karşılayacak olanakları yok. Dolayısıyla “Türkiye’den çıksınlar da nasıl çıkarlarsa çıksınlar” mantığı geçerli. Bu yüzden bazen yakalanan çok sayıdaki göçmenin gereksinimlerini karşılamak için yöredeki hayırseverlerden destek isteniyor.
Ülkemizi transit geçiş yolu olarak kullanan insanlar yakın zamana kadar Yunanistan’a Meriç nehrini üzerinden geçiyorlardı. Ama bu ülkenin önlemlerini ve insan kaçırma cezaların arttırmasından sonra göç trafiği Ege kıyılarına kaydı. Göç ne kadar önlenmek istense de, göçmenler yolunu arayıp bulan su gibi hedeflerine akmaya devam ediyor.
İstanbul Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odasının (İSMMMO) 25 Haziran 2012 tarihli “Yabancı Kaçak İşçiler ve Türkiye’ye Göç Hareketi” başlıklı raporuna göre, yalnızca geçen yıl ülkemize girmiş 350 bin göçmen olduğu tahmin ediliyor. Bunların 150 bin kadarı Türkiye’ye geçiş ülkesi olarak kullanıyor ve uygun bir fırsat bulduklarında Avrupa’ya gidiyorlar. Kalan 200 bin kişi, yasadışı biçimde işçi olarak çalışıyor. Kaçak yabancı işçiler, yerli işçilerin yarısı kadar ücret alıyor. Ayrıca sigorta, iş güvencesi gibi patrona ek külfet getiren talepleri olmadığı gibi, işin niteliğine göre işyerinde yatıp kalkabiliyor ve günde 15–16 saatlere varan mesai yapabiliyorlar. Bu biçimde çalışan işçilerin arasında ilk sırayı Gürcistan ve Ermenistan’dan gelenler alıyor. Ardı sıra Ruslar, Azeriler ve Türkmenistanlılar var.
Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri, dünyada en çok göç alan yerler. Çünkü refah düzeyi en yüksek ülkeler buralarda. Yeryüzündeki tüm yoksullar ve işsizler, zengin ülkelerde bir süre çalışıp para biriktirerek geri dönmeyi ya da gittikleri yerlerde kalarak yaşamlarını daha rahat sürdürmeyi hayal ediyorlar. Buna karşılık zengin ülkeler de; kabul edecekleri göçmenlerde iyi eğitimli, genç, çeşitli becerilere sahip olmak gibi şartlar arıyor. Çünkü zengin ve gelişmiş ülkelerde nüfus artış hız çok düşük ve yaş ortalaması artıyor. Dolayısıyla çalıştırmak için genç ve yetenekli insanlara gereksinim duyuluyor. Bu yüzden göçmen olmak isteyenler baştan geri çevrilmiyor,  ince eleklerden geçirilerek kabul ediliyor. Benzer biçimde yasadışı yollardan girenler de hemen geri çevrilmiyor. Göçmen kamplarına yerleştiriliyor, yıllarca süren incelemeler boyunca bekletiliyor ve bu arada özellikle hizmet sektöründe boğaz tokluğuna çalışmalarına göz yumuluyor. Böylece göçmenlerin iyilerine hemen yasal statü verilerek, kalanları uzun süre sosyal haklardan mahrum kalacak biçimde süründürülerek çalıştırılıyor ve her iki gruptan da kazanç elde ediliyor.
Ülkemizin çevresi yangın yeri gibi, her tarafta savaş ve çatışmalar var. Ayrıca ekonomik kriz derinleştikçe işsizlik tüm dünyada artıyor. Dolayısıyla Afganistan’dan başlayarak Ortadoğu ve Afrika’ya kadar uzanan geniş bir alandan gelen insanlar için Türkiye bir çekim merkezi oluşturuyor. Hepsine eşit davranıyor muyuz? Örneğin çeşitli yollardan ülkemize giren Suriyeli yüksek rütbeli bir subayla,  Somali’den binbir zorlukla gelmiş köylüyü aynı insani duygular ve eşitlik anlayışı içinde mi karşılıyoruz? Bunu yapmadığımızda hem kendi insanlığımız, hem de daha iyi bir yaşam için ülkesini terkeden ama hiç de insanca karşılanmayan çaresiz insanlar ölüyor...

Bu haber 2513 defa okunmu?tur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
********FARKIN NE****************23 Şubat 2014

HAVA DURUMU

Detaylı bilgi için resmin üzerine tıklayın.

ANKET

sence; KALAMAR TAVA MI MEZE Mİ?






Tüm Anketler

GOOGLE TERCÜME



Copyright © 2005-2012 www.likyahaber.net Tüm hakları acaip bir şekilde saklanmıştır. Kopye eden fena olur!... demedi demeyin... editör-özer yılmaz/elk.mühendisi-yıldız teknik üniv. POSTA ADRESİMİZ; haber@likyahaber.net
RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapy: MyDesign Haber Sistemi

elektronik sigara