| |||||||||||||||
EN ÇOK OKUNANLARSON YORUMLANANLARHABER ARASON DAKİKA HABERLERİ....EKŞİ SÖZLÜK...CANLI TV İZLE...YAKINDA... |
'Yeni Türkiye'nin gölgesi nasıl düşüyor?11 Nisan 2011, 02:55 'Yeni Türkiye'nin gölgesi taşradaki suretlere nasıl düşüyor? Yusuf Yavuz-kaş "Yeni Türkiye" kavramı, son bir kaç aydır medyada konuşan 'atanmış' isimlerin dillerinden düşürmedikleri bir tanım haline geldi. İktidarın her uygulamasına koşulsuz destek veren bu isimlerin içinde hukukçusu da var gazetecisi de sanatçısı da. Onlara göre yeni Türkiye'de hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Bu da başbakan Erdoğan'ın her fırsatta altını çizdiği 'İleri demokrasi' sayesinde gerçekleşecek. Eski Türkiye'den ne anladıklarını dile getirirlerken gözleri, elleri ve ağızları arasındaki uçurum ekranları ikiye ayıracak kadar derin. YGS skandalı bardağı taşıran son damla. Eğitimden sağlığa, yargıdan emniyete; devletin neredeyse bütün kurumlarında ortaya konan uygulamalar aslında sözü edilen "Yeni Türkiye"nin yapıtaşlarını oluşturuyor. İKNA OLANLAR VE OLMAYANLAR AKP'nin, sistemin kalbine yerleşmek için dokuz yıldır adeta 'ölümüne' sürdürdüğü yapılanma sürecinin yarattığı hayalet ülkeyi esir aldı. Kimsenin kimseye, hiç bir kurumun hiç bir kuruma güveni kalmadı. Binlerce yılda yapılamayanı AKP dokuz yılda başardı! Her yeni skandal yeni bir ayrışma nedenine dönüşüyor. İkna olanlar ve olmayanlar, yeni Türkiye'nin yeni karşıtları... Bütün kurumlarıyla yıpratılan devlet aygıtı, yetersiz de olsa iktidar yandaşlarının deyimiyle 'eski Türkiye'de yurttaşıyla kurduğu iletişim dilini yitirmeye, 'bizden olanlar' ve 'onlardan olanlar' olarak yurttaşını yeniden tasnif etmeye başladı. Öyle ki, kamu kurumlarının en üst yöneticilerinden, en sıradan memuruna kadar sirayet eden bu ruh halinin gölgesi aynı biçimiyle yurttaşa da yansıdı. YENİ TÜRKİYELİ'LERLE ESKİ TÜRKİYELİ'LER Ergenekon dalgaları, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve anayasa için yapılan referandum sürecinde yaşanan düşük yoğunluklu ve sürekli siyasi çatışma hali Türkiye'yi tarihinin en ağır ayrışmasının eşiğine getirdi: "Yeni Türkiyeli'ler, eski Türkiyeli'ler..." Bu tanımlar, bir çok kimlik ve aidiyet tanımının ötesinde, en geniş anlamıyla Türkiye'deki büyük ayrışmanın yarattığı bir üst kimlik halini aldı ve 12 Haziran genel seçimlerine yaklaşıldıkça daha da derinleşecek gibi görünüyor. Güvensizlik, belirsizlik, yetersizlik, gelecek kaygısı ve derin bir endişe hali... Türkiye'nin üzerini kaplayan gölgenin yarattığı durumun ruhsal yansımaları çoğunlukla bu tanımlarla ifade ediliyor. Etiler'den Kars'ın köylerine, Çankaya'dan Ege ve Akdeniz'in kıyı kasabalarına kadar sinen ruh hali böyle... "Yeni Türkiye" tasarımının sözcülerine göre, bu tablonun kaynağı da yine eski Türkiye! Peki başta devletin kurumları olmak üzere ülke coğrafyasını ağır ağır örten yeni Türkiye'nin gölgesi, taşradaki suretlere nasıl düşüyor? Bu soruya herkes kendine göre bir yanıt verebilir ve ortaya çıkan tablo milyonlarca yanıtla açıklanabilir. Ancak ben de herkes gibi kendi yaşadığım taşra kasabasından bulduğum yanıtları vereceğim. Yaşayarak deneyimlediğim bir yanıt. Yeni sorular oluşturan ve çözüldükçe karmaşıklaşan bir yanıt. Soruları geçersiz kılan bir yanıt.... SÜKUNETİN BAŞKENTİNDE NELER OLUYOR Kaş, adını çoğunuzun bulmacalardan bildiği bir kıyı kasabası. Akdeniz'le Ege'nin buluştuğu bir mavi cennet. Kimine göre turizm, kimine göre de doğa cenneti. Bana göre de her ikisini de barındıran bir insan cenneti. Sükunetin neşeyle sokaklarını arşınladığı bir Akdeniz kasabası. Bürokrasinin samimiyetle kolkola gezdiği bir huzur kenti. Sokaklarında Harley Dawidson kullanan bir motosiklet sürücüsüyle, çarıkla yürüyen bir köylüyü aynı anda görebileceğiniz bir insan zenginliği. Günün 48 saat sürdüğü incelmiş zevkleri olan usta bir zaman sarrafı Kaş... Kısacası Kaş, insanlarının sakinliği ile ünlüdür ve adeta bu sakinlik dışarından bakıldığında kaygısızlık olarak algılanabilecek kadar yoğundu daha düne kadar... Sorunlar da var elbette ama onları olabildiğince sıklıkla aktarmaya çalışıyoruz. Zaten bu yazının asıl konusu da bu sorunlardan birini aktarma sürecinde ve sonrasında yaşananlardan oluşuyor. Kaş meydanında sıradan bir gün... Sezon hazırlığı yapan işletmeciler, enerji patlaması yaşayan çocuklar, kediler ve köpekler... Kaş meydanının her zamanki müdavimleri... KAŞ MEYDANINDA ŞİŞEDEN ÇIKAN CİN Kaş'taki derneklerden birinin meydanda yapacağı basın açıklaması birazdan başlayacak. Kaş'ta öyle pek sık yaşanan şeyler değildir bunlar. Bir kaç meraklı çay bahçesinden olup bitenleri anlayama çalışıyor. Basın açıklamasının konusu, meydanda bir kaç gün önce bir gece yarısı kesilen bir ağaçla ilgili. İddialar muhtelif. Ancak iddilardan birine kulak verdiğinizde, bir kaç gün önce meydandaki bir işletmenin önünde 20 yıldır duran benjamin ağacı gece yarısı kesilmiş, ağacın bulunduğu alanın da üzeri örtülmüş. Bir kaç kişiye soruyoruz, "ağacı nasıl kesmişler?" diye, "gece yarısı" diye yanıtlıyorlar. "Hiç gören olmamış mı" sorumuzu ise, "mobese kamerası kaydında bile çıkmamış, kamerayı ters çevirmişler sanırım" iddiasıyla yanıtlıyorlar. Emniyet yetkilileri bu iddiaya daha sonra açıklık getiriyor, mobese kamerasının ter çevrilmediğini, teknik zorunluluktan 'döndüğünü' ifade ediyorlar. Kaş'taki bir dernek de bunu eleştirmek için basın açıklaması yapmaya, kesilen ağacın yerine yenisini dikmeye karar vermiş. "Basın açıklamamız var" diye aradılar, gittik gelişmeleri izlemeye başladık... EMİR KUSTURİCA FİLMLERİNDEN FIRLAMIŞ BİR EYLEM Önce belediyeden rica edilen bir kepçe geldi meydana. Ağacın dikileceği yerdeki beton zemini kırıp çukur açılacak. Ardından da 20'den fazla polis. Basın açıklaması yapacak olan derneğin yöneticileri şaşkın. Bu kadar polisi beklemiyorlardı. Alt tarafı bir ağaç dikilecek ve kısa bir basın açıklaması okunacak. Meydanda, Kaş sakinlerinin hiç de alışık olmadığı bir manzara oluşmaya başladı. Kepçe yarım metrelik çukuru açmaya, polisler küçük bir benjamin fidanının dikileceği çukurun etrafında ettten duvar örmeye başladı. Herkes şaşkın. Büyük siyasi mitinglerde bile böylesi bir güvenlik önlemi görülmüş değil. Emir Kusturica filmlerinden fırlamış bir sahneyle karşı karşıyayız! Polis kordonu altında benjamin fidanı dikilirken, karşı tarafta da derneğin kısa basın açıklaması okundu. Kısaca, ağaç kesmenin kötü bir şey olduğu, turizmin bundan etkileneceği vesaire gibi tespit ve temennilerden oluşan açıklama bitti, herkes dağıldı... TAŞRAYA YENİ TÜRKİYE'NİN GÖLGESİ DÜŞÜYOR Ancak ortada kafaları karıştıran bir durum vardı. Bir nevi Aziz Nesin öykülerinde rastlanacak bu asimetrik durumun yarattığı şaşkınlık çok sürmedi. Polisin küçük ve hiç bir siyasi yanı olmayan açıklama için neden bu kadar yoğun güvenlik önlemi aldığı sonradan ortaya çıktı. İşte "yeni Türkiye"nin gölgesi tam da burada düşüyor, taşradaki suretlerin üzerine. Ağaç kesimini basın açıklamasıyla kınamak isteyen derneğin yöneticileri, bu konudaki kararlarını dernek karar defterine de kaydederek, açıklamanın duyurulması için 'nüfus cüzdanı' büyüklüğünde bir el ilanı bastırıp dağıtmışlar. İlanda, kısaca "ağaç kesimi protesto edilecek, kesilen ağasın yerine yenisi dikilecek" deniyor. Kaş'ta son bir kaç yıldır doğa konusunda oluşan duyarlılık artış gösteriyor. Çünkü yaşamı turizme bağlı olan bu cennet ilçede, turizmin en büyük dayanağı, kıskanılacak güzellikteki doğası ve tarihi dokusu. Bir yandan da bu güzelliği korumak için Citta Slow ( yavaş şehir) hareketinin bir üyesi olmak için kolları sıvamış Kaşlı turizmciler. Taş ocakları ve HES'lere yönelik bilinçlenme süreci de Kaş'ta zaten varolan bu duyarlılığı biraz daha hassaslaştırmış. İşte bu atmosferde Kaş'ın bir derneği ve bir kaç doğa sever derneğin ilanla yaptığı çağrıya uyup meydanda toplanmışlar.... AĞACI KESEN DEĞİL, FİDANI DİKENLER SUÇLU! Ancak ilanın dağıtılmasının ardından dernek yetkilileri polis karakoluna çağırılarak ifadeleri alınıyor. Nedeni ise, yasalara göre ilanın 48 saat önceden alınacak izinle dağıtılabileceği. Bu işin bir yanı. Diğer yanda ise önündeki ağacın kesildiği işyerinin sahibi, kesilen ağacın yerine yeni bir ağaç diken ve konuyu eleştiren bir basın açıklaması yapan dernek yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Bir de bu suç duyurusu nedeniyle saatler süren ifadeler alınıyor. Karakol ve hastane arasında gidip geliyorlar. Bilebildiğimiz beş dernek yöneticisinin kimi bir kimi de iki ayrı nedenden dolayı ifade verdiği... Ancak bu kadarla sınırlı değil Kaş'ta yaşanan tuhaflıklar silsilesi. Derneğin basın açıklamasını ve ağacın kesilmesini haber yaparak kamuoyuna duyurduğum için benim hakkımda da "asılsız haber yapmak"tan suç durusunda bulunulduğunu, bir polis memurunun telefonla arayarak "karakola kadar gelebilir misiniz?" sözünden anladım. Gidip ben de ifademi verdim. Zincirleme tuhaflıklar silsilesinin kendimle ilgili kısmını bir kenara bırakıyorum. Ancak Kaş gibi küçücük ve herkesin birbirini tanıdığı bir ilçede yaşananlar, gerçeklik duygusunun çoktan yitirilmeye başlandığı ülkede olup bitenlerin geldiği boyutu göstermesi bakımından dikkate değer. YAŞAM ALANINA SAHİP ÇIKMA BİLİNCİ CEZALANDIRILIYOR Kendi yaşam alanına sahip çıkma bilincini yeni yeni geliştirmeye başlayan insanların içsel korkularını besleyerek itibarsızlaştırma ve pasifize etme yolunda harcanan enerjinin boyutu, bir model olarak metropollerden taşraya hiç değişmiyor. Bir metrelik ağaç fidanının üzerine yirmiden fazla polis göndererek asimetrik güç kullanımı sergileyen otorite, bunu "güvenliği sağlamak" olarak açıklıyor! İktidar savaşları ve ötekileştirme duygusunun yarattığı derin ayrışma, taşraya kadar uzanan bir hayalet gibi ülke coğrafyasını arşınlıyor. Ülkenin en sakin insanlarının yaşadığı taşra kasabalarına sıçrayan öç alma duygusu patlayan bir irin gibi üzerinize sıçrıyor! Türkiye'nin içinden geçtiği korku tünelinin gölgesi, giderek adım adım taşradaki suretlerin üzerine düşüyor. Eğer 12 Haziran seçimleri süreci ve sonrasında bu gerilimi atamazsak, hepimiz gölgenin esiri olmaya mahkum olacağız! Bu haber 5563 defa okunmu?tur.
|
DOST SİTELER...
ÖNEMLİ LİNKLER...
GOOGLE TERCÜME |