| |||||||||||||||
EN ÇOK OKUNANLARSON YORUMLANANLARHABER ARASON DAKİKA HABERLERİ....EKŞİ SÖZLÜK...CANLI TV İZLE...YAKINDA... |
BAŞKA ŞEYLERİ ANLAMA KILAVUZU OLARAK ŞİKE SORUŞTURMASI03 Temmuz 2011, 23:45 Geçtiğimiz Pazar sabahı erken kalkmış, henüz televizyonda izlemeye değer bir program olmadığı için uykulu gözlerle günün ilk haberlerine bakıyordum. O saatte, hele günlerden Pazar olunca, genellikle derin dondurucudan çıkma magazin dedikoduları ya da bir gün öncesinin bayat haberleri sunulurdu. Birden ekrandaki sunucunun bile şaşkınlıkla verdiği haberle uykum açıldı. Başta Fenerbahçe kulübü başkanı Aziz Yıldırım olmak üzere futbol dünyasından pek çok kişi şike ve teşvik primi soruşturmasıyla ilgili olarak gözaltına alınmıştı. Sunucu ve televizyona bağlanan haberciler nefes nefese olayı aktarıyor, programa katılan spor yazarları düşünceli bir sesle yorum yapıyorlardı. Aktarılanlar arasından seçilen önemli bilgiler, sürekli ekran altından akan yazıyla geçiliyordu. Nedense aklıma Ergenekon soruşturması geldi. Belki orada da dokunulmaz kabul edilen yüksek rütbeli subaylar soruşturulduğu için böyle düşünüyordum. Ama benzerlik çağrışımları bundan ibaret değildi. Öncelikle suçlu olduğu kesinleşene dek herkesin masum olduğunu belirtmeliyim. Soruşturmanın ne yönde gelişeceği er geç görülecek. Bu arada, herkes gibi şaşkınım. “Ülkemizde kesinlikle böyle şeyler olmaz” ya da “bu kadar üst düzey insanlar böyle şeylerle uğraşmaz” diye değil, bu konu niye şimdiye kadar soruşturulamadı diye şaşırıyorum. Yargı süreci bitene kadar kim suçlu bilemeyiz. Ama böyle bir suçun işlenmiş olabileceğinden de hiç kimse şüphe etmez. Çünkü ülkemizde futbol spor olarak değil, para kazanmak amacıyla yapılıyor. İşte kanıtı: Uzun yıllardır futboldan sorumlu bakan olan Faruk Nafiz Özak, futbol kulüpleriyle ilgili olarak kendine yöneltilen bir soru önergesine verdiği yanıtta, ülkemizde 135 profesyonel futbol kulübü ve 4 bin 324 profesyonel futbolcu bulunduğunu belirtiyor. Özak yanıtının devamında profesyonel ve amatör futbol karşılaştırması yaparak şu bilgileri veriyor: ”Futbolun beşiği olarak bilinen İngiltere’de profesyonel futbol takımı sayısı 72’dir. Önemli futbol ülkelerinden olan Fransa’da ise bu sayı 40’la sınırlıdır. Türkiye’deki profesyonel futbolcu/amatör futbolcu oranı yaklaşık 1/32 iken, Almanya’da 1/4000, İngiltere’de 1/273, Fransa’da 1/680’dir. Ülkemizdeki amatör futbolcu sayısı modern futbol ülkelerindeki amatör futbolcu sayılarının kat kat altındadır. Buna mukabil Türkiye’deki profesyonel futbolcu sayısında İngiltere’nin ardından Avrupa ikincisidir. Bu durum Türk futbolundaki önemli bir çıkmazı işaret etmektedir.” Neden çıkmazı işaret ediyor? Tekrar belirtelim: Futbol spor olsun diye değil, para için yapıldığından. Ve bunun sonucunda şunlar yaşanıyor: Ülkemiz futbolu gösteriş ve boş böbürlenmenin alıp başını gittiği, kendi egosunu tatmin etmek isteyenlerin cirit attığı bir alana dönüşüyor. Çünkü ülkede rekorlar kırarak şampiyon olanlar, Edirne’nin ötesine geçtiklerinde sıradan Avrupa takımlarıyla başa baş maç yapmakta zorlanıyor. 1959 yılından bu yana profesyonel futbol oynanan ülkemizde yüzlerce takımın gelip geçtiği birinci ligde, bugüne dek yalnızca 5 ayrı takım şampiyon olabiliyor. Oysa bu sayı Almanya’da 28, İngiltere’de 23, Portekiz’de 32, İtalya’da 16’dır. Şike, teşvik primi vs. olup olmaması bir yana; bu durum bile ülkemiz futbol piyasasında parası ve nüfuzu olanın diğerlerini ezdiğinin kanıtı değil mi? Konunun Ergenekon davasını çağrıştırmasına dönelim. Davanın açılmasının ve giderek büyümesinin temel nedeni, yakın zamanlarda darbe yapmaya niyet edildiği iddiasıdır. Eğer Belçika ya da Finlandiya gibi bir ülke olsaydık; bu iddiaya güler geçerdik. Ama gülemiyoruz. Çünkü burası Türkiye. Bu ülkenin benim gibi orta yaşa gelmiş insanları, yaşam süreleri içinde üç tane açık darbe ve kim bilir kaç tane darbe girişimi yaşadılar. Bu yüzden “darbe girişimi mi, bizim ülkemizde asla olmaz” demek istesek bile diyemiyoruz. Tekrar belirtiyorum. Kimin suçlu olduğunu bilemeyiz. Ama bu konularda suç işlendiğinden vicdani olarak eminiz. Ve bu tür suçlar şimdiye dek soruşturulmazken, artık mercek altına alınmasının şöyle bir nedeni olduğunu düşünüyoruz: Ülkemiz Avrupa’nın burnunun dibinde ve Ortadoğu gibi dünyanın jeostratejik açıdan en önemli yörelerinden biriyle iç içe bulunuyor. Üstelik 80 milyona dayanan nüfusunun yarıdan fazlası gençlerden oluşuyor. Doğal kaynakları henüz Avrupa gibi tükenmemiş ve kirlenmemiş. Ayrıca önemli bir konu, ülkemizin 2010 yılı dış ticaret açığı bir önceki yıla göre yüzde 85 artarak 70 milyar doların üstüne çıkmış. Aynı açık verme eğilimi bu yıl da devam ediyor. Bunu ülke ekonomisinin yüzde 11 büyüyerek dünya rekoru kırmasıyla birleştirirsek, Türkiye’de ithalat yaparak ve dış ticaret açığını arttırarak büyüme sağlandığı anlaşılır. Başka bir ifadeyle ülkemiz küresel sermaye yatırımcılarının gözbebeğidir. Siz olsanız gözbebeğinizde askerlerin darbe yapmasını bir yana bırakın, darbe dedikodusu yapmasını bile ister misiniz? Öte yandan futbolumuz oyun kalitesiyle değilse bile uluslararası bahis oyunları ve borsa işlemleri aracılığıyla ülke sınırlarını çoktan aşmışken, şike gibi kural dışı hareketlere kim penaltı çalmaz ki? Futbol bir endüstri kolu, futbol kulüpleri bankaların ve medya şirketlerinin önde gelen yatırım alanlarından biri. Ayrıca kulüp adları birer marka olarak sayısız şirkete hizmet veriyor, para kazandırıyor. Dolayısıyla bu kadar geniş bir çıkar alanının sahibi artık eskiden olduğu gibi kulüp yöneticileri ya da taraftarlar değildir. Bu yüzden futbol ortamının asıl sahipleri, mallarının şeffaf ve denetlenebilir biçimde yönetilmesi için önlem alıyorlar. Hani haksız da sayılmazlar… Öte yandan Türkiye Afganistan’dan Balkanlara, Kafkaslardan Somali’ye kadar uzanan geniş bir alanda askeri faaliyet yürütüyor, güç bulunduruyor, danışmanlık hizmeti veriyor dünya ölçeğinde silah ticareti yapıyor. Dolayısıyla tıpkı futbol sektörü gibi, artık ordu da yalnızca ülke güvenliğinden sorumlu bir kurum gibi değil, daha büyük bir alanın güvenliğinden sorumluymuş gibi çalışıyor. Bu yüzden uluslararası ölçekte her zaman güven duyulacak biçimde olması gerekiyor. Bunun ölçütlerinden biri, askerlerin hükümetin komutasını kabul etmesi. Birbirine hiç benzemeyen bu iki ayrı alandaki olaylar neredeyse birbirinin aynı nedenlerden yaşanıyor. Her iki alanda da ülke sınırlarını aşan bir büyüme görülüyor. Dolayısıyla bu büyümenin uluslararası ölçülere uygunluk taşıması gerekiyor. Çünkü konu ekonomik ve siyasi bakımdan artık yalnızca ülke insanını değil, dünyanın geri kalanını da ilgilendiriyor. İşte operasyonlar bu ölçüleri yerleştirmek için ya da olup olmadığını saptamak amacıyla yapılıyor. Anlayacağınız, bu tür operasyonlar bir yanıyla küresel “balans ayarıdır.” mehmetpolat148.blogspot.com Bu haber 2571 defa okunmu?tur.
|
DOST SİTELER...
ÖNEMLİ LİNKLER...
GOOGLE TERCÜME |