| |||||||||||||||
EN ÇOK OKUNANLARSON YORUMLANANLARHABER ARASON DAKİKA HABERLERİ....EKŞİ SÖZLÜK...CANLI TV İZLE...YAKINDA... |
DALAMAN, DALAMAN!...29 Mayıs 2011, 19:17 Bir yılı aşkın süredir faaliyetteki Akköprü Barajının açılışını yapmak üzere Başbakan Erdoğan geçen hafta Dalaman’a geldi. İlçemizi ziyaretinden de bildiğimiz üzere başbakanımızın bu tür gezileri yörede adeta bir askerî tatbikat yapılmasına benziyor. Yer yerinden oynuyor (ya da oynatılıyor). Havada dönen helikopterler, yerde gezinen binlerce kişi ve araç sayesinde ilçe gün boyu işgal altındaymış gibi yaşıyor. Bu arada etraftaki siyah camlı ve siyah boyalı arabalar, koyu renk takım elbiseli ve yine siyah gözlüklü adamlar; yaşanan durumu siyasi bir faaliyetten çok “siyahî” bir faaliyet gibi algılamamıza yol açıyor. Akköprü hidroelektrik santrali (HES) Dalaman çayı üzerindedir ve çeşitli kayıtlara göre ülkemizin dördüncü ya da beşinci, Sayın Başbakan’a göre altıncı büyük barajı. Kaçıncı büyük olduğu bir yana, yılda 70 milyon dolar gelir getireceği hesaplanıyor. Ne diyelim, malda mülkte gözümüz yok, Allah bu parayı sahibine afiyetle yemeyi nasip etsin. Akköprü ile şu an Dalaman Çayı üzerindeki HES sayısı yediye ulaşmış bulunuyor. Elimizdeki yeni 100 binlik çevre düzenleme planına göre sayının 22’ye (“yirmi iki” diye yazıyla da yazayım ki yanlış anlaşılmasın) yükseltilmesi planlanıyor. Gittik gördük, çaydaki Bereket Enerji’ye ait ardı ardına kurulmuş beş HES, suyun kanallarla birinden diğerine aktarılmasıyla çalıştırılıyor. Ve sonunda dere yatağı kum ve çakıl ocağıyla bir beton santrali işletecek kadar kuruyor. HES sayısı daha da arttığında ne olacağını varın siz düşünün. Başbakanın ziyaretini yerinde izlemedim. O sırada Fethiye Kargı Çayı üzerine yapılmak istenen HESlere karşı bir toplantıdaydım. Ama konuşmasını televizyondan dinledim. Açılışını yaptığı HES hakkında teknik bilgiler verirken, sulama suyu sıkıntısı çeken çiftçiler için barajın önemli olduğunu söyledi ve tarımın Dalaman, Ortaca yöresinde daha da gelişeceğinden bahsetti. Geleneksel olarak bu yörede su sıkıntısı çekilmediğini herhalde bilmiyordu. Ama ben bunun değil, tarımın gelişmesiyle ilgili söylenenler üzerinde duracağım. Dalaman ovası “birinci sınıf tarım toprağı” olarak bilinir ve dünyanın en verimli arazileri arasındadır. Yörenin gözbebeği elbette Devlet Üretme Çiftliğidir. Yörede geleneksel olarak sulu tarım yapılır ve yılda üç kez ürün alınabilir. Yetiştirilen narenciyenin kalitesi, dünyada söz sahibi olan İspanyol mallarıyla rekabet edecek düzeydedir. Özellikle “enterdonat” denilen limon türü rakipsizdir ve dünya satış fiyatı Dalaman’da belirlenir. Şimdi bunları okudukça “iyi ya işte, Başbakanın dediği gibi barajlar sayesinde verim artacak, daha ne istiyorsun” dediğinizi duyar gibiyim. Keşke öyle olsaydı… Ayrıntıya girmeden eski adıyla “Dalaman Devlet Üretme Çiftliği”, 1984’ten bu yana kullanılan adıyla “Dalaman Tarım İşletmesi Müdürlüğü” hakkında kısaca bilgi vereyim. Çiftlik 1935 yılında ordunun gıda gereksinimini karşılamak, yeni tarım teknolojilerini kullanarak çiftçiye örnek olmak ve çeşitli tohumluklar yetiştirerek yerli ırkların kalitesini yükseltmek amacıyla kurulmuş. 1950’den sonra Devlet Üretme Çiftliği adını almlış. 1984’de Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlanmış. 1994’de İktisadi Devlet Teşekkülü sayılmış. Bu arada kurumun yalnızca adı değişmemiş elbette. Her seferinde başlangıçtaki amacından biraz daha uzaklaşmış ve faaliyet alanı daraltılmış. Örneğin başka yer yok gibi SEKA kâğıt fabrikası, çevresinde 500 metrelik güvenlik şeridi olan bir askeri üs ve Dalaman Havaalanı bu topraklar üstüne kurulmuş. Bu nedenle Ziraat Mühendisleri Odası çiftliğin başlangıçta 300 bin dekar olduğunu ama bugün 35 bin dekara kadar gerilediğini belirtiyor. Çiftlikte şu an 150 bin dolayında ağaç var, kâr eden ender kamu kurumlarından biri ve yakın çevreye başta buğday olmak üzere çeşitli tohumluklar sağlıyor. Ve bugüne dek yaşananla yetmezmiş gibi şimdi çiftliğin başında bir dert daha bulunuyor. 2005 yılından bu yana Kültür ve Turizm Bakanlığı içinde çiftliğe ait 11 bin dekar arazinin de yer aldığı bir alanı “Muğla-Dalaman Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi” ilan etmeye çalışıyor. Tarım İş Sendikası bakanlığın bu girişimini kamu yararı olmadığı gerekçesiyle yargıya taşıdı. Bakanlık 2008 yılında davayı kaybetmesine rağmen kararı temyize götürdü. Israrla, birinci sınıf tarım toprakları üzerinde “eko turizm yapılması ve golf sahası, otel, turizme yönelik sağlık tesisleri kurulmasını” savunuyor.Turizm yapacak başka yer olmadığından mı? Kesinlikle değil. Ulaşım kolaylığı, maliyet düşüklüğü gibi nedenler yüzünden. Daha uzağa yatırım yapmak için altyapı kurmak gerekiyor. Oysa kent için kurulmuş altyapıyı kullanmak ve havaalanına yakın yerlerde turizm yatırımı yapmak maliyeti düşürüyor. Zaten son yıllarda plansız ve gelişigüzel yapılan inşaatlar sonucu birinci derece deprem kuşağı üzerinde bulunan Dalaman’da sahile kadar çok katlı binalar yapıldı. (Bu inşaatlar için Dalaman Çayının kumu yıllarca yağmalandı, bu da ayrı bir konu.) Yeni çevre düzenleme planlarında Dalaman’ın nüfusunun önümüzdeki 20 yılda 1 milyonu aşacağı öngörülüyor. Bütün bu betonlaşma baskılarına ek olarak, bir de çayın üstüne ardı ardına yeni HESler kurularak akarsuyun toprakla bağlantısı tümüyle kesilmeye çalışılıyor. Bunun sonucu deniz seviyesinden 1 ile 7 metre arası yükseklikteki Dalaman ovasında taban suyu hızla tuzlanacak, denize yakın yerlerden başlayarak tarım yapılamaz hale gelecektir. Nereden bakarsak bakalım Dalaman gibi verimli bir tarım alanı elden gidiyor. Bu arada bakanlık bir yandan kendine karşı açılan davaları temyiz ederken, diğer yandan turizm yatırımı yapılmasını düşündüğü alanları “yüksek ve düşük verimli tarım arazileri” adı altında parçalara ayırarak, kendi aleyhine çıkabilecek olası mahkeme kararlarının arkasından dolanmaya çalışıyor. Bu öyle bir mantık ki, sanki turizmden elde edilecek gelirle dünyanın istediğimiz tarım ürününü dilediğimiz kadar satın alabiliriz ve böylece tarımla uğraşmak gerekmez gibi düşünülüyor. Bu yüzden Sayın Başbakanımıza sormak gerekiyor: Bir yandan Kültür ve Turizm Bakanlığının verimli tarım arazilerini yok etme projeleri, öte yandan gelişigüzel kentleşme ve nihayet HESlerin yeraltı sularının tuzlanmasına yol açıcı etkisi ortadayken; acaba Akköprü Barajı gibi yatırımlar hangi tarımı desteklemeye yarıyor? Bunun Dalaman tarımı olmadığı kesin… Bilmiyoruz ama belki tarıma destek potansiyeli bulunan bu barajlar Muammer Kaddafi’nin başına örülen çoraplar sonucu yarım kalan çölü sulama projelerinin ardından, “kardeş” Libya tarımı için kullanılabilir… Zaten rahmetli Turgut Özal yıllarca “su satıp petrol alacağız” dememiş miydi? Belki bu sözün gerçekleşme zamanı gelmiştir… Ama şeytan dürtüyor: “Su içilir petrol içilmez… Su içilir petrol içilmez… Su içilir petrol içilmez…” Ziraatçılar söylüyor: Bir parmak kalınlığındaki toprak tabakası 300 ile bin yıl arası bir zaman diliminde oluşuyor. Toprak canlı bir varlıktır. Bir gramında sayıları 100 milyon ile 1 milyar arasında değişen organizma bulunuyor. Tıpkı bir laboratuar gibi onlar topraktaki mineralleri gıdaya çeviriyor ve diğer canlılar bu sayede beslenebiliyor. Biz bu toprakların en iyi cinsini çöpe atmaya hazırlanırken, suyu hapsettiğimiz barajların tarımı geliştireceğini ileri sürüyoruz… Yarın bizden yalnız çocuklarımız değil, mikroplar bile hesap soracak! Bu haber 2662 defa okunmu?tur.
|
DOST SİTELER...
ÖNEMLİ LİNKLER...
GOOGLE TERCÜME |