| |||||||||||||||
EN ÇOK OKUNANLARSON YORUMLANANLARHABER ARASON DAKİKA HABERLERİ....EKŞİ SÖZLÜK...CANLI TV İZLE...YAKINDA... |
HOPA'DA YAŞANANLAR07 Haziran 2011, 08:38 Öncelikle belirteyim; fikrini ifade etmeyi önemseyen biri, bunu yapabildiği sürece şiddetten yana olamaz. Yoksa yaptığı işin anlamı kalmaz ve örneğin kalem yerine elinde bir sopa taşıması gerekir. Yazarken buna dikkat ediyorum. Bazen hatırlatıyorum, gazetecilik kamusal bir iştir. Yaşananların aslına uygun biçimde anlatılması ve çarpıtılmadan yorumlanmasını gerektirir. Yazarken elbette bazı olaylara sıcak, bazılarına soğuk bakıyorum. Bu doğaldır. Kişisel olanla herkes için geçerli olanı birbirine karıştırmadığım sürece sakıncası yoktur. Ama tersini yaparsam gerçekleri çarpıtır ve çıkarı için herkesi kandıranlara benzerim. Sonunda “söz gider, yazı kalır” ve gerçeğin er geç ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır. Şu an nasıl karşılanırsa karşılansın yaşananları yaşandığı gibi yazmak geleceğe iyi bir miras, değiştirmek kara bir leke bırakır. Bunları belirtmemin nedeni şu: Yazının başlığındaki “Hopa” son olaylarla gündeme geldi. Kişisel olarak Hopa’da protesto eylemlerine katılanlar gibi düşünüyorum. Bu yüzden uyarıyorum; ola ki az sonra anlatacaklarım, tersini yapmaya çalışsam bile gerçeğin çarpıtılmış hali olabilir. Yazdıklarımın doğruluğuna yanlışlığına karar verebilmek için benim ya da kendinizin kişisel fikirlerinizden daha fazlasını bilmeniz gerekiyor… * * * İlçemiz Fethiye Türkiye’nin güneybatısında, Artvin’in ilçesi Hopa tam kuzeydoğusunda yer alıyor. Hopa merkezinin nüfusu yaklaşık 20 bin, köylerle bu sayı 35 bine çıkıyor. Sınıra yakın oluşu, ilçe ekonomisinde tarımdan sonra turizm ve ticaretin önem kazanmasına yol açıyor. Tabi tarım denince akla önce çay geliyor ve tarımsal faaliyetin yüzde 90’ını çay üretimi oluşturuyor. Bu yüzden çaya ilişkin her şey, tüm Doğu Karadenizliler gibi Hopalıları da yakından ilgilendiriyor. (Örneğin bu yıl beklentiler 125 kuruşun üstündeyken çay taban fiyatının 110 kuruşta kalması tepkiyle karşılandı. Geçen yılki fiyat 1 TL idi.) Artvin ve genel olarak Doğu Karadeniz, son yıllarda tarımın gerilemesi ve hızla artan işsizlik gibi nedenlerden sürekli göç veriyor. Bakır madenleri ve Çoruh havzasında ardı ardına kurulan HESler (hidroelektrik santralleri) Artvin kırsalını tarım yapılamaz hale getiriyor. Başta İstanbul ve Bursa olmak üzere, insanlar durmadan batıya göçüyor. Öyle ki, Artvin dışında Artvin’deki kadar daha insan yaşıyor. Karadenizlilerin HESlerle imtihanı 1990 başlarında Rize Fırtına Vadisindeki projelerle başladı. O yıllarda görülen yoğun muhalefetin gerekçesi, yörenin doğal zenginliklerini korumaktı. Ancak enerji alanında önemli hukuksal ve yönetsel düzenlemelerin yapıldığı 2003’ten sonra projelerin de, muhalefetin de niteliği değişti. Çünkü önceleri elektrik üretmek amacıyla az sayıda yapılacak gibi görünen HESler, tez zamanda derelerin üstünde boş yer bırakmamacasına her tarafa yayıldı. Her derenin üstüne HES kurma çabası yüzünden çevrenin tahribi ve akarsuların şirketlere devredilmesi, giderek halkın tepkisini çekti. Halk ezbere değil, o güne dek yapılan HESlerin zararlarını görerek muhalefetini arttırdı. (Aynı durum bugün ilçemizde de yaşanıyor.) Elbette sorunlar HESlerden ibaret değildi. Yanı sıra madencilik, plansız yerleşim, Karadeniz sahil yolunun kıyıyı tahribi gibi çevreye zarar veren işler de vardı. Bunların artışıyla birlikte yörede sel ve heyelanlar da arttı. Yaylaları turizm şirketlerine açma, Sinop’ta nükleer santral ve yörede çok sayıda kömür santrali kurma çabaları bunlara eklendi. Eminim, bu gelişmeleri birer “kalkınma hamlesi” gibi görenler yazdıklarımı anlamsız buluyordur. Oysa bir lokma ekmek için köyünü terk edenler açısından durum çok açıktır: İşsizliğe karşı hiçbir şey yapılmazken, şirketlerin kârı uğruna Karadeniz’in zengin doğası yağmalanmaktadır! Örneğin Artvin Yusufeli ilçesi, yıllardır bakır madenlerinin gelişigüzel işletilmesi yüzünden yok olmanın eşiğinde. HES projeleri Trabzon ve Rize dâhil pek çok yerin içme suyuna ipotek koyuyor. Üstelik bu işler sayısız mahkeme ve uluslararası ölçekli koruma kararlarına rağmen yapılıyor. Gençlerin genellikle dışarıda olduğu Karadeniz köyleri, şirketlerin yerleşim alanına dönmüş durumda. Bundan hem köylüler, hem de bir gün köylerine dönme umudu taşıyarak büyük kentlerde yaşayan Karadenizliler tedirgin… Sözkonusu HES projelerinden biri de Hopa ilçe merkezinin içme suyunun geldiği Balık ve Güneşli köylerinin dereleri üstünde yapılmak isteniyor. Uzun süre önce başvurularını tamamlayan şirket, olası muhalefetten çekiniyor ve uygulama için harekete geçemiyordu. Çünkü başta belediye olmak üzere ilçe halkının büyük çoğunluğu projeye karşıydı. Asıl işi kot pantolon üretmek olan şirket 2010 yılının son aylarında Hopa’nın içme suyu kaynakları üstünde HES yapmak üzere ilk adımı attı ve bir “çevresel etki değerlendirme toplantısı” (ÇED) yapmak istedi. Bir pantolon şirketinin HES yapmaya kalkışması bile, projenin kâr uğruna toplumun ve doğanın dengesini bozmayı göze almaktan başka anlam taşımadığının yeterli kanıtıydı. Okul kantini işletmek isteyene bile “yeterli deneyimin var mı” diye soran devlet, bu konuda aynı duyarlılığı göstermiyordu. Sonuçta Artvinlilerin yaşadığı büyük kentlerde ve ilçe merkezinde HES karşıtı gösteriler yapıldı. HES şirketi yörede ÇED toplantısı düzenleyemedi. Artık yöre halkı HES karşıtlığı etrafında birlikte hareket ediyordu. Başbakan’ın Hopa’ya gelişi; halkın bu konudaki taleplerini pankart asarak, halay çekerek, basın açıklaması yaparak ilgililere ve kamuoyuna duyurmak için bir fırsattı. Bu yüzden yaşanan olaylar üzerine yukarıdaki çerçeve içinde tekrar düşünmek gerekir. Başbakanın gelişinden iki gün önce Hopa’daki HES karşıtı pankartlar zorla indirilmek istenmiştir. Ayrıca miting günü Hopa’da HES projelerini, Çaykur’un özelleştirilmesini ve üniversite sınavı skandalını protesto için yapılan basın açıklaması da zorla engellenmeye çalışılmıştır. Otobüs taşlama gibi istenmeyen olaylar kendiliğinden değil, uzun bir baskı ve kışkırtma süreci sonunda yaşanmıştır. (Oysa Fethiye’de de 15 Ocak 2011 günü başbakanın ziyareti sırasında ÖDP’liler “hoş geldin demiyoruz” diye bir protesto eylemi yaptı ve hiçbir olay görülmedi.) Yaşamını yitiren emekli öğretmen Metin Lokumcu genellikle HES karşıtı eylemlere katılan bir kardeşimizdir. Kendisine rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Hastanedeki polis kardeşimiz Servet Erkan söylendiği gibi atılan taş sonucu değil, hızla giden otobüsün açık arka kapısından düşerek yaralandı. Geçmiş olsun diyor ve kendisine acil şifalar diliyoruz. Sayın Başbakan’ın durmadan polisle protestocuları karşı karşıya getirici ifadeleri yanlıştır. Hepimiz aynı topraklarda ve aynı yasalar çerçevesinde yaşıyoruz. Yöneticiler bunu bilerek ve herkesin yöneticisi olduklarını unutmadan davranmalıdır. (Bunu derken kişiliklerini değiştirmelerini değil, yalnızca makamın gereğine uygun davranmalarını bekliyoruz.) Öte yandan “biber gazı” demekle, kullanılan gazın öldürücü niteliği yok olmuyor. Kaçıncı kez bu gaz yüzünden insanlar boğulup ölüyor. Kimya Mühendisleri Odası’nın gazın bol miktarda ithal edildiği 2009’dan bu yana yaptığı uyarılara kulak verilmelidir. Hopa gibi küçük bir ilçenin haşere ilacı sıkarcasına gün boyu gaz bulutu altında tutulmasının akla uygun açıklaması olamaz. Üstünde ne yazarsa yazsın, bir pankartla öldürücü bir gaz eşdeğer tutulamaz. Şu an üçüncü gün, Hopa büyük gözaltında. Gerçekleri aslına uygun olarak bilmek istiyorsak, rahatsızlık yaratan yanlarından kaçamayız. Nasıl, rahat mıyız? Bu haber 2155 defa okunmu?tur.
|
DOST SİTELER...
ÖNEMLİ LİNKLER...
GOOGLE TERCÜME |