| |||||||||||||||
EN ÇOK OKUNANLARSON YORUMLANANLARHABER ARASON DAKİKA HABERLERİ....EKŞİ SÖZLÜK...CANLI TV İZLE...YAKINDA... |
12 EYLÜL NASIL YARGILANABİLİR Kİ ?12 Ocak 2012, 11:00 12 Eylül 1980 darbesinin üstünden 32 yıl geçiyor, hala ondan bahsediyoruz. “Birinin yaşamını yitirmesinin üstünden yıllar geçmiş bile olsa, onun hakkında konuşulduğu sürece o henüz yaşıyor demektir” diye bir söz var. 12 Eylül darbesi de öyle. Toplum olarak darbeyle hesaplaşmadığımız sürece, yol açtığı yaralar kanamaya devam edecek. Bu yaraların en derini ve belki daha uzun yıllar iyileşmeyecek olanı, 12 Eylül döneminde toplumun adeta dipsiz bir korku dehlizine sokularak ikiyüzlü hale getirilmesidir. Bu dönemde insanlarımız tüm baskı altındaki canlılar gibi kendine yabancılaşmış ve kendisi gibi davranma yeteneğini büyük ölçüde yitirmiştir. Nedir insanın kendisine yabancılaşması? 12 Eylülün üstünden yıllar geçse bile hala yaygın bir davranış olarak hoşlanmadığımız, yanlış bulduğumuz, haksız olduğunu bildiğimiz konulara sırtımızı dönmektir. “Neden insan gibi yaşamak varken sıkıntı çekiyoruz” diye sormak yerine, bir sıkıntıyı kıpırtısız sineye çekmek ve en az zararla sıyrılmak için sabırla beklemektir. Arkasına sığınabileceğimiz bir güç bulmadığımız sürece, bize sıkıntı veren şey ayağımıza batan diken kadar somut ve yakın olsa bile, sesimizi çıkartmamaktır. Böyle bir güç bulduğumuzda da, fazla sorgulamadan kendimizi teslim etmektir. Öyle ki, bir dertten kurtulurken başka bir derde yakalanıyor muyuz diye düşünmeden… Neden böyle olmuştur? Basit bir örnek vereyim: İlçemiz, Dalaman ve Kaş arasında uzanan Batı Akdeniz bölgesinin ortasındadır. Bu yöre doğal ve tarihsel bakımdan abartısız ülkemizin en zengin, en güzel yeridir. İki bin metreye dayanan yaylalarından, dünyanın en güzel kıyılarına inilir. Ormanları, dünyada yalnız bu yörede yaşayan çok sayıda canlı barındırır. İşte böyle bir yörenin dağları; taş ocağı, mermer ocağı ve çeşitli maden aramaları için delik deşik ediliyor. Buradan çıkan ağır metaller, bardağa konulup içilecek kadar temiz olan yayla sularımızı sürekli kirletiyor. Köylere tahsis edilen ormanlarımız, insanımızın sahip çıkmaması yüzünden ve özelleştirmeci zihniyetin etkisiyle, yok pahasına şahıs ve şirketlere kiralanıyor. Kıyılarımıza sürekli yeni binalar dikiliyor. Yalnızca ilçemiz çevresindeki dereler üstünde 35 tane HES projesi bulunuyor. Orman içlerine mevzi imar planları yapılarak villalar dikiliyor. Çevremizdeki yağma ve tahribatı daha fazla saymadan hemen belirteyim: 12 Eylül öncesinde bunların hiç biri olmazdı. Çünkü: Hangi siyasi görüşten olursa olsun, insanlar köylerine, beldelerine, kıyılarına gelip yalnızca para kazanmak için bir şeyler yapmaya kalkanlara hesap sorardı. Yerlerine yurtlarına sahip çıkar, topluma açık olması gereken alanların tellerle çevrilmesine karşı çıkarlardı. Hem de söylediklerini yaptırtacak denli sağlam biçimde karşı çıkarlardı. Dolayısıyla hiç kimse de bu tür amaçlarla ne bu yöreye, ne de başka bir yere elini kolunu sallayarak gidemezdi. Hatırlayalım, ne demişlerdi ülkemizde 12 Eylül darbesi yapıldığı sırada ABD Başkanı olan Jimmy Carter’ın kulağına? “Türkiye’de bizim çocuklar darbe yaptı.” Evet, onların çocukları darbe yapmışlardı. Yalnızca kendileri konuşmuş, bırakın karşı bir söz söylemeyi, yan bakışı bile cezalandırmış ve koca bir toplumu hapishaneye tıkmış gibi yaşatmışlardı. Bir örnek vereyim: O yıllarda Ankara’da öğrenciydim. Bir gün Fethiye’ye geldiğimde şaşırdım. İlçede ne kadar bina varsa duvarları beyaz, kapı ve pencereleri kahverengiydi. Çünkü sıkıyönetim komutanlığı bütün kıyı kentlerindeki yapıların Akdeniz mimarisine uygun olarak tek tip boyanacağına ilişkin bir bildiri yayınlamıştı. Şimdi kimse hatırlamaz, ilçemizdeki yapılar yıllarca tek tip renkteydi. Artık binalara böyle davranan bir yönetimin insanlara neler yaptığını siz düşünün. Buna benzer baskıların nedeni olarak o zaman toplumda sağ ve sol grupların birbirini öldürmesi gösterildi. Ama bugün biliyoruz ki o çatışmaların tetikleyicisi de darbenin asıl tezgâhlayıcılarıydı. 1 Mayıs 1977 katliamı, Kahramanmaraş, Çorum, Malatya olayları ve daha birçok kitle katliamı; hep toplum çoğunluğunun darbeyi yapacak olanları kurtarıcı gibi görmesi için düzenlendi. Biliyorum, bu çok can sıkıcı ve çoğu insanın hatırlamak dahi istemediği bir öykü. Ama gerçek budur. Eğer 12 Eylül darbesini yaşamasaydı, bugün toplumumuz bunca haksızlık, sömürü, eşitsizlik karşısında bu kadar sessiz kalmazdı. Her hak arayışı ortalığı karıştırma çabası, huzursuzluk çıkarma merakı ya da 12 Eylülcülerin tabiriyle “anarşi çıkartmak” gibi görülmezdi. Çalışanlar haklarını aramak için sendikalara üye olmaktan çekinmezdi. Köylülerin, çeşitli üreticilerin en kolay örgütlenebileceği ve hakkını arayacağı kooperatifler bugünkü gibi göstermelik hale getirilmemiş olurdu. 12 Eylül bu toplumun üstüne bir kâbus gibi çöktü. Yalnızca darbeyi yapmış olan ve 90 yaşını çoktan aşan eski generaller değil, o dönemin tümü sorgulanıp yargılanmadan bu kabustan kurtulamayız. Kimler hukuksuz emirlere uyduysa, kimlerin çocukları, kardeşleri, eşleri kaybedildiyse, kimler hangi işkencelerden geçtiyse, kimler hangi adaletsizlikler sayesinde o dönemde haksız kazançlar elde ettiyse bir bir ortaya çıkarılmalıdır. Ve bu tür darbelerin arkasındaki gücün kim olduğu resmi olarak saptanmalı, bu tür güçlerle ne için olursa olsun tekrar yakınlık kurulmamalıdır. Ancak böyle olursa demokratik bir toplum düzenine kavuşuruz ve bu kâbustan da kurtuluruz. Eğer yaşlı başlı insanları evine kadar giderek sorgulamak 12 Eylülle hesaplaşmaya yetseydi, zaten o acılı günleri bugün hala hatırlamaya devam ediyor olmazdık. Bu haber 2469 defa okunmu?tur.
|
DOST SİTELER...
ÖNEMLİ LİNKLER...
GOOGLE TERCÜME |