| |||||||||||||||
EN ÇOK OKUNANLARSON YORUMLANANLARHABER ARASON DAKİKA HABERLERİ....EKŞİ SÖZLÜK...CANLI TV İZLE...YAKINDA... |
ACELE KAMULAŞTIRMA KURBANLARI12 Aralık 2011, 09:04 Fethiye Antalya yayla yolunda Karabel mevkiinde, Göltaş Enerji şirketine ait Eşen I hidroelektrik santrali geçen yıl çalışmaya başladı. Bir yıl önce bugünlerde barajda aniden su tutulduğu için çevre köylülerimiz sabah kalktıklarında her yeri su bastığını görerek şaşkınlık yaşamışlardı. Hayat köylülerimizi şaşırtmayı sürdürüyor. Karabel’de 6 bin dönüm verimli tarım arazisi baraj gölünün suları altında kaldı. Buraların kamulaştırılacağının haber verilmesiyle barajda su tutulması arasında geçen birkaç aylık sürede köylülerimize “yol, ev, okul, cami yapacağız, kimse mağdur olmayacak” misali pek çok söz verildi ama hiçbiri tutulmadı. “Acele kamulaştırma” yüzünden mağdur olanlar davalar açtılar. Hemen hepsi yerlerinin parasını aldı. Bu paralar Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) tarafından HES şirketi hesabına ödendi. Ama bu bedeller Göltaş firmasına fazla gelmiş olmalı ki, şirket de köylüler aleyhine dava açtı. Yerlerinden yurtlarından olması yetmiyormuş gibi şimdi köylülerimiz bir de şirketin davasıyla karşı karşıyalar. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu 1983 yılında çıkarılmış. Adından da anlaşılacağı üzere toplum yararı olan hallerde şahıs arazileri devlet tarafından bedeli ödenerek alınabiliyor. Arazinin her türlü kullanım hakkı devlet kurumlarında oluyor. Yer sahibi buna çeşitli nedenlerden itiraz edip yargıya başvurabiliyor. Anlaşmazlık sonuca bağlanana dek, arazi üstünde kamu adına yapılacak işler erteleniyor. Ama “acele kamulaştırma” sırasında böyle olmuyor. Yukarıdaki kanunun 27. maddesinde belirtilen durumlarda, devlet adına bir kamu kurumu gerekli gördüğü araziyi kamulaştırıyor, bir hafta içinde yargıç kararıyla yerin değeri belirleniyor, bu bedelin ilk taksiti kamu kurumu tarafından bankaya yatırılıyor (bu bedel daha sonra şirketten tahsil ediliyor) ve arazi hemen kullanılmaya başlanıyor. Bu sırada yurttaş yalnızca yerin değerinin az ya da çok olduğuna itiraz edebiliyor. Ve bu konuyla ilgili açtığı davalar sürerken, kamulaştırma sonrası arazide yapılmakta olan işlere ara verilmiyor. Yani olağan kamulaştırma ya da arazi davalarındakinin tersine, acele kamulaştırma davaları arazideki çalışmaları engellemiyor. Adı üstünde “acele” olduğu için, kamulaştırılan yere her ne yapılacaksa yapılıyor. Peki, bir yerin bu kadar acil biçimde kamulaştırılması neden yapılır? Hepimizin öngörebileceği üzere yurt savunması, doğal afet, o yörede yaşayanların önlenemeyecek somut bir zararla karşılaşabileceği gibi olağanüstü durumlarda ancak böylesine acele kamulaştırma yapılabileceğini bekleriz. Nitekim Kamulaştırma Kanununun 27. maddesinde bu gibi durumlar sayılıyor. Ama 30 Eylül 2004 yılında çıkarılan ve “Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Tarafından Yapılacak Kamulaştırmalarda 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 27’inci maddesinin Uygulanmasına Dair Bakanlar Kurulu Kararı” ile bu durum değiştiriliyor. Artık bir yerde özel bir şirketin maden araması, baraj kurması, duble yol geçirmesi vb. amaçlar için de “acele kamulaştırma” uygulaması yapılabiliyor. Şirket ihaleye giriyor, devletten yapılacak işi kapıyor ve “projemi yapacağım yerde ev, köy, tarla, mera, orman gibi inşaat yapmamı engelleyecek bir şey var mı” diye hiç düşünmüyor. Çünkü böyle yerler olsa bile, ihaleyi aldığı kamu kurumuna giderek buranın hemen kamulaştırılmasını istiyor. Yasa gereği o kurum da şirketin talebini yerine getiriyor. Yerlerin fiyatları baştan biliniyor. Örneğin Karabel’de kamulaştırma yapan EPDK tarafından 2009 yılında yayınlanan kamulaştırma bedelleri şöyle: Kuru tarlanın metrekaresi 2 lira 77 kuruş, sulu tarla 13 lira 31 kuruş, meyve bahçesi 14 lira 66 kuruş. Yani Karabel’de derenin kıyısında elma bahçeniz varsa, dönümüne yaklaşık 15 bin TL alıyorsunuz. Bu birkaç yıllık meyve satış bedeli kadar eder. İtirazınız varsa bile barajda su tutulduğu için elma ağaçlarınız gölün içinde kalıyor ve bir yandan da yargılama devam ediyor. Avukat tutacak paranız varsa, iyi bir avukat bulabilirseniz, yargıca gerekli belgeleri aktarırsanız, yerinizin değerini yükseltebiliyorsunuz. Yoksa şirket sizin hakkınızda dava açarak, “EPDK’nın saptadığı fiyat fazla, arazi kuru tarladır” diyerek haklı çıkabiliyor. Bu durumda kamu kurumunun şirket adına sizin banka hesabınıza yatırdığı paranın bir kısmı şirkete geri ödeniyor. Eğer bankadan parayı çekmişseniz, mahkemede genellikle bu durum aleyhinize kullanılıyor ve yerinizle ilgili değer tespitini kabul etmiş sayılabiliyorsunuz. İlçemiz çevresinde, yukarıdaki hesaba göre dönümüne 2 bin 770 TL ödenerek HES şirketleri tarafından kamulaştırılan çeşitli yerler var. Örneğin 2009 yılında Karacaören köyü içinde kalan ve Kargı Çayına HES kurmak isteyen şirket için kamulaştırılan yerler gibi. Yine, Söğütlüdere Köyünde yok pahasına kamulaştırılan yerler misali. Yalnızca geçen yıl değil, 2 yıl önce de yine Karabel mevkiinde Eşen I HES için 21 parsel bu yolla kamulaştırılmıştı. Hatta şirket 29 Ocak 2010 tarihinde kullanım hakkı kendisinde olan bu arazileri teminat göstererek, bir bankadan 30 ay ödemesiz, 8 yıl 6 ay vadeli 40 milyon euro kredi almıştı. Tabi ortada bir yasa olduğu için, yapılan işler yasaya uygun. Ama yasalar adil değil. Köylümüzün yerinin değerini yükseltebilmesi amacıyla elinde genellikle yargıya sunabileceği belgeler olmuyor. Nasıl olsun ki, çoğu küçük üretici ve belki kendi karnını bile zor doyurabiliyor. 10 dönüm tarlası olan için bu yer çok değerlidir. Eline geçecek 30 ya da 40 bin TL gibi bir parayla yeni yer alamaz, yitirdiği yaşamını geri kazanamaz. Kuşaklar boyu içinde yaşadığı hayatı kaybolur gider. Çocukları, güvencesiz bir hayatı mahkum olur. Adaletsizlikler bu kadarla sınırlı kalmıyor, şirketler çarkı kendi lehlerine çevirmek için ellerinden geleni yapmayı sürdürüyorlar. İleride yüksek kamulaştırma bedeli belirlenebilecek yerleri, en baştan satın alarak üstlerine kaydettiriyorlar. Bu durumda, yeri daha çok para edecekken düşük fiyattan ve önceden şirkete satan köylüler zarar ediyor. Örneğin Karabel’de olduğu gibi tarlalar üzerindeki meyve ağaçlarını kestiriyor, köylülerin Devlet Su İşleri ile herhangi bir su anlaşması yaparak yerlerini “sulu tarım arazisi” gibi göstermemeleri için “merak etmeyin, baraj yaptıktan sonra biz size su veririz” diye yalan söylüyorlar. Köylülerimizin mazot, gübre, ilaç faturası bularak ve satış fişi göstererek ilçe tarım müdürlüklerinden yetiştirdiği ürüne ilişkin belge almaları ve bu yolla tarlalarının değerini kanıtlamaları mümkün olmuyor. Kısacası her şey şirketlerin lehine işliyor. Neden? Buraya HES kurarak bir an önce elektrik üretmekte kamu yararı görüldüğü için. Peki, böyle bir gerekliliği kanıtlamak için ne yapılıyor? Ülkede enerji açığı olduğunun gerekçesi olarak bir sürü hesap kitap gösteriliyor. Bugüne dek devlet bürokrasisi ve siyasiler başta olmak üzere, durmadan herkes bize ülkenin enerji açığı olduğunu anlatıp duruyor. Buna karşılık tarımla ilgili hangi bilgi önümüze konuyor? Ülkemizde verimli tarla fazlalığı mı var? Mısır, buğday, fasulye, et, süt, yumurta gibi temel gıda maddelerini denize dökecek kadar çok mu üretiyoruz? Yoksa tarımımız olağanüstü geliştiği için mi verimli tarım arazilerini ona buna kolayca veriyoruz? Soruyorum, şirketlerin kârında ne gibi bir kamu yararı var? Ve kendi kendine yeterli yaşayan köylülerimizi yerinden yurdundan etmenin kamuya katkısı nedir? Bu haber 6344 defa okunmu?tur.
|
DOST SİTELER...
ÖNEMLİ LİNKLER...
GOOGLE TERCÜME |