| |||||||||||||||
EN ÇOK OKUNANLARSON YORUMLANANLARHABER ARASON DAKİKA HABERLERİ....EKŞİ SÖZLÜK...CANLI TV İZLE...YAKINDA... |
KARADENİZ12 Temmuz 2011, 07:51 Ara sıra burada yazıyorum, Fethiye dereleri üstüne hidroelektrik santral (HES) kurma girişimlerine karşı “Fethiye Saklıkent Koruma Platformu” çatısı altında bir mücadele veriliyor. Çevremizdeki HES sayısı, Kaş-Fethiye sınırını oluşturan Eşen Çayındaki projelerle birlikte 34’ü buluyor. Bazı kimseler “sular boşuna mı aksın, ülkeye enerji de lazım” gibi gerekçelerle bu projelerden yana tavır alıyor. Suyun boşa akmadığını, tarih boyu çevresinden başlayarak yeryüzüne hayat verdiğini, kullanım haklarının “elektrik üretme” bahanesiyle uzun süreli olarak şirketlere verilmesinin yanlışlığını söyleyip duruyoruz. Ayrıca ülkemizde enerji kıtlığı değil, plansızlık yüzünden büyük bir enerji savurganlığı yaşandığını vurguluyoruz. HESler buna rağmen yapılırsa doğal ve toplumsal dengeler bozulacaktır. Elbette bu sonuçlara masa başında oturarak varmıyoruz. Sözünü ettiğimiz zararları yerinde görerek, yaşayanlarla konuşarak fikir ediniyoruz. İşte geçen hafta böyle bir çaba içindeydik. Doğu Karadeniz’deki HES karşıtlarını bir araya getiren “Derelerin Kardeşliği Platformu”, Rize Pazar Belediyesinin düzenlediği şenlik kapsamındaki HES paneline Saklıkent Koruma Platformunu da davet etti. Uğur Çaçaron ve Âdem Ulutaş’la birlikte ben de panele gittim. Bizim dışımızda Artvin’den Trabzon’a kadar çok sayıda platform temsilcisi ve Antalya’dan bir arkadaş da konuşmacı olarak oradaydı. Pazar, Rize’ye bağlı küçük bir kasaba. İlçenin başlıca gelir kaynağı hayvancılık, çay ve fındık yetiştiriciliği, balıkçılık. Son yıllarda zümrüt yeşili vadi ve yaylalarının çekiciliği sayesinde turizmin de canlandığı söylenebilir. Buraların bir özelliği de akarsularının bol oluşu yüzünden Trabzon-Artvin arasında bin dolayında irili ufaklı HES projesi olması ve halkın büyük ölçüde bunlara karşı çıkması. Doğu Karadeniz ülkemizdeki tüm HES karşıtları için önemli bir bölge. Bu projelerin zararlarını ve nasıl önlem alınacağını buradan öğreniyoruz. Bu yüzden panele katılırken biraz da yöreye borcumuzu ödemek ve teşekkür etmek ister gibiydik. Nerede yapılırsa yapılsın HESlerin en büyük zararı köylüye oluyor. “Acil kumalaştırılma” kapsamında tarlalar, evler kamulaştırılıp şirketlere veriliyor. Çoğu zaman bu kamulaştırmalar yok pahasına yapılıyor. Kaldı ki ne bedel ödenirse ödensin, kuşaklardan beri miras kalan bir hayat tarzını geri getirir mi? Fındıklı, Fatsa, Tonya, Of, Hopa, Hemşin gibi ilçelerden gelen HES karşıtları bu tür zararları anlattılar. Derelerin Kardeşliği Platformu adına konuşan Ömer Şan artık Kuzey Amerika ve Avrupa gibi gelişmiş yörelerde baraj yapılmadığını, özellikle ABD’de önceden yapılan barajların çevreye verdiği zararlar yüzünden yıkılmaya başlandığını dile getirdi. Hemşinli Remzi Ağabey Kuran’dan ayetlerle suyun önemini ve kimsenin malı olamayacağını, suda her canlının hakkı bulunduğunu açıkladı. Kısacası herkes bu konularla ilgili bildiği ve yaşadığı ne varsa paylaştı. Hepimiz biraz daha bilgilendik ve yeni dostlar edindik. Yıllar önce yöreye gelmiş ama gezememiştim. Şimdi gezme ve tanıma fırsatı buldum. 1990’lı yıllarda Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde ilk HES yapılmak istenen Fırtına Vadisini gezdim. Yeni insanlarla tanıştıkça Karadeniz’in kendine ait zengin kültürünü daha yakından gördüm. Dolayısıyla burada yalnızca doğanın ya da canlıların su hakkının değil, yüzlerce yıllık bir kültürün de korunması için HESlere karşı çıkılması gerektiğini fark ettim. Çoğu zaman bu tür projeleri başımıza bela edenler, bizim gibi muhalif insanları düşüncesizlikle, karşı çıkmış olmak için karşı çıkmakla suçlarlar. İşin ilginci bu kişiler aynı zamanda “milli ve manevi” değerlere önem veriyor gibi konuşurken, bizleri de “bunlar materyalist, maddiyata taparlar” diye suçlarlar. Ama yapmayı görev edindikleri projelerin gerçekleşmesi durumunda, tüm manevi değerleri kendi kârları için yok ederler. Karadeniz kıyılarını gezerken bunlardan birinin somut örneğini gördüm. Sahil yolundan söz ediyorum. Bu yol yüzlerce kilometrelik bütün bir kıyıdaki tüm yerleşim birimlerinin denizle bağlantısını kesiyor. Artık evinizden çıkıp dar bir yolu geçerek denize ulaşamıyorsunuz. Yaklaşık 100 metre ötenizdeki denize ulaşmak için kilometrelerce gitmeniz gerekiyor. Bu ne anlama geliyor? Kalkınma mı? Uygarlık mı? Bir kıyı kentinin denizle bağlantısını kesmek cinayettir. Bunun o kenti oradan alarak bozkırın ortasına fırlatmaktan farkı kalmaz. Çünkü artık orada çocuklar istedikleri zaman balık tutarak, denize girerek, kürek çekerek yaşayamaz. Bunun için belki o tehlikeli sahil yolunu geçerek ailelerinin azarlarına hedef olacaklardır. Belki bazıları yaşamını yitirecektir. Büyük olasılık çoğu bundan korkup denizle bağlantısını kesecektir. Ve aynı durum büyükler için de geçerli olacaktır. Örneğin kadınlar ev ve mahalle ortamının dışına çıkarak en azından birlikte denize gitme gibi bir bağımsız hareket etme seçeneği bulamayacaktır. Böylece insanların giyiminden davranışlarına, komşuluğundan zamanını değerlendirmesine kadar pek çok şey etkilenecektir. Hatta sahil yolundaki hızlı trafik, gürültü ve tehlike yüzünden kentin sokaklarının bu yolla bağlantısı kesilecek, evlerin o yakasındaki bahçeler kullanışsızlaşacak, ilçeler mümkün olduğunca yoldan uzak duracaktır. İşte büyük projelerin çevresinde yarattığı kültürel değişimler HES projeleri için de geçerlidir. O dereler kuruyunca, üzerlerine yakılan türküler de kurur gider. Derelerde yaşayan balıklardan çevrelerindeki tarımsal faaliyetlere, suyla ilgili eğlencelere, dere boylarındaki pikniklere kadar her şey değişecektir. En önemlisi derelerin suyu şirketlerin eline geçtikçe, köylülerin hayatında meydana gelen değişikliklerdir. Köylü kendi kendine yeterli biçimde yaşayabilir. Derelere HES kurmaya kalkışıldığında kamulaştırma ya da yeni iş olanakları sayesinde köye para girmeye başlar. Para düzenli bir gelir sağlayacak biçimde girmediği için insanların hayatını bir anda değiştirir ve öylece bırakır. Kamulaştırma bedeli ya da geçici işçilik karşılığı eline üç beş kuruş geçen köylü o sırada geleneksel yaşam biçiminden koptuğu için, para bittiğinde eskisinden daha kötü duruma düşer. Bu projelerin gerçekleştirilmesi sırasında yaşanılan bir kültür erozyonu da, şirketin kârlı bir yatırımı gerçekleştirmek amacıyla insanları satın almaya çalışmasıdır. Bu sırada boş vaatlerle ya da üç beş kuruşluk menfaat karşılığı, yüzyıllardır köylerde hüküm süren gelenekler parçalanır. Şirketler kendine yandaş bulmak için halkı çıkarlar etrafında bölerler. Bunların yarattığı ahlaki çöküntü ve başka manevi zararları ise, tamir edecek bir yol yoktur. Bu yüzden HES ve benzeri projelere karşı çıkmak yalnızca iş, güç, tarla, ağaç, kuş, böcek için değil; kültürel değerlerimizi korumak için de gereklidir. Karadeniz, bunu en kolay öğrenebileceğimiz yerlerden biridir. Bu haber 2365 defa okunmu?tur.
|
DOST SİTELER...
ÖNEMLİ LİNKLER...
GOOGLE TERCÜME |