Likya Haber Gazetesi, Kalkan, Kaş Antalya Haberler
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

EN ÇOK OKUNANLAR

HABER ARA


Gelişmiş Arama

BU GÜNÜN MANŞETLERİ...

manşetler

SON DAKİKA HABERLERİ....

EKŞİ SÖZLÜK...






CANLI TV İZLE...

YAKINDA...

ÖZELLEŞTİRMELERE HAYIR!

ALEXA

Alexa Certified Traffic Ranking for www.likyahaber.net

SİTEYE GELENLER

free counters

ÇEVRİMİÇİ

ZORUNLU GENEL SAĞLIK SİGORTASI

Mehmet POLAT

23 Ocak 2012, 06:57

Mehmet POLAT

“El kesesinden hovardalık yapmak” diye bir deyim var. Zorunlu genel sağlık sigortası biraz buna benziyor. Toplumun tamamını sigorta kapsamına almak için herhangi bir sosyal güvencesi olmayanlar sigortalı yapılıyor. Bu amaçla yurttaşların gelirleri saptanıyor ve orantılı bir sigorta primi ödemek zorunda bırakılıyorlar. Böylece benim gibi sigorta primlerini ödemiş ama emeklilik hakkı kazanmak için yaşının dolmasını bekleyenler de, zorunlu sağlık sigortası kapsamında bir kez daha prim ödemeye mahkûm oluyorlar. Oysa eskiden sigorta primleri dolanlar hemen emekli ediliyordu. Şimdi yasa gereği bekliyorum ve beklediğim için ayrıca prim ödemek zorunda kalıyorum.
Aslında bu kanun 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe girecekti. Ama yeterli altyapı olmadığı için iki yıl ertelendi. Bu tür işlerde “altyapı” denilince anlaşılması gereken su borusu, yol, kanalizasyon değil elbette. Yeterli memur, oda, kâğıt, bilgisayar vs. olmayışı… Peki, şimdi var mı? Yok tabi…
 
Sayılı gün çabuk gelip geçti, erteleme süresi 1 Ekim 2010 günü doldu. Ama bu kez de zorunlu olarak sigortalanacak yurttaşların gelirini saptamak için gerekli hazırlıklar yapılmamıştı. Dolayısıyla herkesin ne kadar prim ödeyeceği salma salar gibi masa başından belirlenecek ve bu da haliyle pek çok insanın mağdur olmasına yol açacaktı. Bir kez daha erteleme yoluna gidildi ve nihayet yasa 1 Ocak 2012 günü yürürlüğe girdi.
 
Buna göre 31 Ocak 2012 tarihine kadar ilçemizde hükümet binasındaki Sosyal Yardımlaşma Vakfına başvurusunu yapmayanlar, durumu ne olursa olsun her ay 212 lira prim ödemek zorunda kalacak. Başvuranlar ise gelirlerinin belirlenmesi için evrak dolduracak ve önümüzdeki günlerde kaç lira prim ödeyeceklerinin bildirilmesini bekleyecek. Bu işlemler hükümet binasının girişinde,  vakfın bulunduğu oda ve yanındaki iki odada yapılıyor. Bu odalardan biri de evlendirme salonu. Yani devlet 4 yıldır bu iş için gerekli altyapıyı evrak basmak dışında hazırlamamış. Dolayısıyla TC kimlik numaramıza bakarak öğrenilmesi gereken pek çok şey için saatlerce kâğıt doldurup kuyrukta beklemek zorunda kalıyoruz.
 
Zorunlu olarak ben de başvuru yaptım. Önce nüfus kayıt örneği çıkarttım. Ardından tam 11 sayfa ve iki ayrı başvuru belgesinden oluşan kâğıtları vakfın yanındaki odadan alıp bir kahvede doldurdum. Nüfus kayıt örneği yetmiyor olmalı ki, bir de nüfus cüzdanı fotokopisi çektirdim. Daha sonra bu evrakları belediyeye onaylattım ve yaklaşık iki saat kuyrukta bekleyerek ilgili memura teslim ettim.
 
Gelir testi denilen konu ilginç. Elimdeki kâğıtlarda nüfus ve adres bilgilerini çeşitli yerlere herhalde beş altı kez yazdım. Ardından soruları yanıtladım. İçinde neler yok ki… Örneğin televizyonum var mı, LCD mi,  renkli mi, nasıl aldım, hediye mi, taksitle mi, peşin mi, yoksa başka bir yoldan mı? (Bu “başka yol” her soruda var. “Diğer” diye geçiyor. Çalacak halimiz olmadığına göre, tahminimce televizyonu yolda mı buldum diye soruyor olmalılar… )
 
Uydu anteninden güneş enerjisine, halı yıkama makinesinden elektrik süpürgesine kadar çeşitli ev eşyası kullanıp kullanmadığım ve kaç yaşında olduklarını öğrenmek için bir yığın soru var. Bu arada gıdaya kaç para harcıyorum, ne kadarı sebze ve meyve, ne kadarı başka gıdalar vb. sorular da soruluyor. Anlaşılan, yöneticilerimiz her birimizle yakından ilgili. Tabi aylık gelirimi de yazıyorum. Ve Belediyeye evrakları onaylatırken üzerime kayıtlı ev ve arsa olup olmadığı kaydediliyor. Tarla varsa Tarım İlçe Müdürlüğüne gidiliyor. Tüm bu konular tamamlanıyor ve açıkladığım bilgilerin araştırılmasına izin verip vermediğimi de belirterek imzalıyorum.
 
Kuyrukta bekleyenlerle konuşuyorum. Genellikle çiftçi bağkurunu ödeyemeyen köylülerimiz var. Az sayıda esnaf bağkuru ödeyemeyen ve benim gibi emeklilik hakkı kazanmak için yaş bekleyenler de kuyrukta. Önümdeki arkadaş Bayır Köyündenmiş ve gelip gitmek zor olduğu için işini bitirmeden köye dönmemekte kararlı. Beklerken konuşuyoruz, birkaç kez bağkur primlerini ödeyemediği için haciz geldiğini anlatıyor. Taksitlendirerek ödemeye çalışmış ama ödeyememiş. Son kez aftan yararlanmak için başvurmuş ama üzüntülü ve çaresiz bir halde “yine ödeyemedim, param yok ne yapayım” diyor. “Herhalde beş altı kez haciz geldi” diyorum, “daha fazla” diyor…
 
Köylü için ayda 50 lira büyük para. Bu son yıllarda böyle oldu. Eskiden tütün, pamuk vardı; artık satıp para kazanacağı bir şeyi kalmadı. Ancak kendi karnını doyurabiliyor. Cuma günü pazara çıkanlar bilir, köylülerimiz birkaç şişe süt, biraz ot getirip satmaya çalışıyor. Getirdiklerinin hepsi satılsa, 20 lira etmez. Zaten bunun bir bölümü yol parası. 15 lira için insanlarımız yağmur yaş demeden sabahın erken saatlerinde pazara geliyor. Bu durumdakileri para ödemeye zorlamanın bir mantığı var mı?
 
Aslında var. 2011 yılı dış ticaret açığı 70 milyar doların üstünde. Borç ödemeleri bitmiyor. Belediyeler, özel şirketler durmadan dış kredi çekiyor;  yurttaşlar ödüyor. Bu durumda devlet sağlık sigortası gibi zorunlu ihtiyaçları bile karşılamaktan kaçınıyor. Yurttaşlarla adeta pazarlık yapar gibi, “ ne verirsen” misali alabildiği kadar prim almaya çalışıyor. Eğer geliri asgari ücretin üçte biri kadarsa, yurttaşın primini devlet yatırıyor. Bunun üstünde geliri olanlardan az ya da çok bir şeyler alıyor. Bu arada yurttaşların geliri saptanırken, eğer yoksulluk yüzünden kömür, gıda yardımı ya da çocuğuna üç beş kuruş okul harcaması alıyorsa, bunlar bile gelir sayılıyor ve primi bunun üstünden hesaplanıyor.
 
Başta sağlık ve eğitim olmak üzere, benzer uygulamalar tüm dünyada yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Kamu hizmeti kavramı ortadan kaldırılarak herkes aldığı bir şey için bedel ödemeye zorlanıyor. Daha geçen hafta Romanya’da sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesine karşı insanlar isyan edip sokaklara döküldüler. Benzer uygulamalar ülkemizde uzun süredir ve usul usul yapıldığı için şu an neyle karşı karşıya olduğumuzu bilmiyoruz. Herkesin parası kadar yaşayabileceği bir hayat düzenine geçiyoruz.
 
Oysa bu ülkede yıllarca sigorta primlerini ödemeyen patronlar sigorta sisteminin çökmesinin başlıca nedeni oldular. Devlet bu tür alacaklarını faizle korumadı ya da zorla almaya kalkışmadı. Bunun sonucu gelişmiş ülkelerde her emekliye karşılık 6 tane prim ödeyen çalışan varken, bizim ülkemizde zamanla bu sayı neredeyse bir çalışana bir emekli oranına kadar geriledi. 2011 Haziran verilerine göre bugün ülkemizde yaklaşık 11 milyon (yazıyla da yazayım: On bir milyon) kayıt dışı çalışan bulunduğu tahmin ediliyor. Genellikle kayıt dışı üretim yapan işletmelerde, tarımda ve küçük işyerlerinde çalışan bu insanlar patronlarından sigorta istemedikleri için iş bulabilen kişiler. Simdi bu insanları sigorta kapsamına sokmak, ellerine geçen üç beş kuruşun bir bölümünü almak demek. İşte bu nedenle yaşanan durum, garibanın kesesinden güya garibanı sosyal güvence altına alıyormuş gibi yapmak anlamına geliyor…

Bu haber 2555 defa okunmu?tur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
********FARKIN NE****************23 Şubat 2014

HAVA DURUMU

Detaylı bilgi için resmin üzerine tıklayın.

ANKET

sence; KALAMAR TAVA MI MEZE Mİ?






Tüm Anketler

GOOGLE TERCÜME



Copyright © 2005-2012 www.likyahaber.net Tüm hakları acaip bir şekilde saklanmıştır. Kopye eden fena olur!... demedi demeyin... editör-özer yılmaz/elk.mühendisi-yıldız teknik üniv. POSTA ADRESİMİZ; haber@likyahaber.net
RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapy: MyDesign Haber Sistemi

elektronik sigara