Ülkemizde, "Uygarlık Anadolu'da doğdu" diye dünyaya seslenen bilim adamları yetişti. Prof. Dr. Fahri Işık, Anadolu tarihinin üzerinde bir ışıktır. Çalışmalarıyla Anadolu uygarlığının gerçek kökenini ortaya çıkarmıştır. Oysa Batı Dünyasının bilim adamları, yüzlerce yıldan beri Batı uygarlığının temelinde Yunan uygarlığı olduğu tezini işliyordu.
Uygarlık Anadolu’da doğdu
Batı Medeniyeti’nin çıktığı ve Dünya’ya yayıldığı Anadolu topraklarında hayat bulduk. Orta Asya Bozkırları’ndan Anadolu’ya geldiğimiz 1071 yılı, Türklerin yeni yurtlarına girdiği ve vatan olarak yerleştiği bir zaman diliminin başlangıcı olarak gösterildi. Oysa bu topraklarda, çok daha önceden gelerek yerleşen, Anadolu insanıyla kaynaşan akıncılar ve göçerler vardı…
Tarihin başlangıcından, günümüze kadar geçen yaşamdan ve tarihten bize çok az bilgi ve belge aktarıldı. Anadolu ve ulusal tarihimizi yabancılardan öğrendik. Atatürk, bu yanlışlığı gördü, Anadolu arkeolojisi ve ulusal tarihin bilimsel olarak araştırılmasını istedi. 1930’larda Ahlatlıbel kazılarını inceleyen Atatürk; “Biz, beş bin yıldır bu topraklardayız” demiştir.
Ülkemizde, “Uygarlık Anadolu’da doğdu” diye dünyaya seslenen bilim adamları yetişti. Prof. Dr. Fahri Işık, Anadolu tarihinin üzerinde bir ışıktır. Çalışmalarıyla Anadolu uygarlığının gerçek kökenini ortaya çıkarmıştır. Oysa Batı Dünyasının bilim adamları, yüzlerce yıldan beri Batı uygarlığının temelinde Yunan uygarlığı olduğu tezini işliyordu.
Bu görüş her şeyi etkiliyordu. Bu görüşe ısrarla, arkeolojik bulgular ve bilimsel olarak karşı çıkan, adam gibi adam, bir Türk Arkeolog var; Prof. Dr. Fahri Işık, yirmi beş yıldır makale ve kitaplarıyla kamuoyunu aydınlatmaya çalışıyor.
Yıllar önce, Fahri Işık’ı Antalya iline bağlı Akseki İlçesi’nin Sarıhacılar Köyü’nde tanıdım. Sit alanı ilan edilen öz be öz bu Anadolu köyüne, Çekül Vakfının bir etkinliği için gelmişti…
“1944’te Malatya’da doğdu. İlk, ortaokul ve liseye Malatya Kenti’nde devam etti. Klasik Arkeoloji üzerine lisans öğrenimini Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal’ın öğrencisi olarak Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde, 1965’te bitirdi; doktorasını Bonn Üniversitesi’nde 1973’te tamamladı. Atatürk Üniversitesi’nde İstanbul ve Ankara’dan sonra ülkenin üçüncü Arkeoloji Bölümü’nü 1973 yılında kurdu, başkanlığını yürüttü; 1976’da Doçent, 1983’te Profesör oldu.
1988’de Lykia Birliği ve Eyaleti’nin başkenti Patara’da bilimsel kazıları başlattı. 1990’da Arkeoloji Bölümü’nün kurucu başkanı olarak Akdeniz Üniversitesi’ne geldi, 1992 yılında Lykia Uygarlıkları Araştırma Merkezi’ni kurdu.
2006 yılında bilimsel danışman olarak Kibyra kazılarını başlattı; halen, 2011 yılında öğretim üyeliğine atandığı Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nde Burdur Arkeoloji Bölümü’nün kuruluşuna katkılarını sürdürmektedir.
Alman Lahit Corpus’un bilim üyesi olarak Anadolu girlandlı lahitleri üzerine ve Patara’yla bağlantılı olarak Lukka/Lykia uygarlığı üzerine uzmandır.
Yoğunlaştığı asıl alan Tunç ve Erken Demir çağlarında Doğu-Batı, diğer bir deyişle Anadolu-Hellas kültür ve sanat ilişkileridir. Bunu doğrusuyla kurmak ve yorumlamak için Ege’nin doğusunda Hitit, Yenihitit, Urartu, Phryg ve İon ile batı yakasında Girit, Akha ve Dor-Hellenleri üzerine odaklanmanın şart olduğunu düşünür. Çoğu Almanca olan makale ve kitapları bu alanlardaki konuları içermektedir.”
Anadolu arkeolojisini temelden değiştirecek çalışmalarını 2012 yılında yayımladığı “Uygarlık Anadolu’da doğdu” kitabında topladı. İnternet aracığıyla Ege Yayınları tarafından satışı yapılan kitabın gelirleri Prof. Dr. Fahir Işık tarafından Patara Kazıları’na bağışlandı.
Işık bu kitabında; Batı Uygarlığı’nın MÖ 1200-500 yılları arasında Ege Bölgesi’nin Batı Anadolu yakasında şekillendiğini, uygarlığın ve uygarlığı yaratan evrensel değerleri yaratanların Yunanlı değil; Anadolu halkları olduğu, Batı Anadolu’nun bir Doğu Yunan toprağı olmadığını arkeolojik kanıtlarla anlatılıyor. Işık, uygarlığın Anadolu’da doğduğunu ve bu uygarlığı yaratanların Anadolu halkları olduğunu belgeleriyle gözler önüne seriyor.
“MÖ 1200-500 arası zamanda çağımız uygarlığının; düşüncede, mimaride ve heykelde Ege’nin Doğu yakasında köklenerek Batı yakaya sürgün sürüşünün, bu evrensel değerleri yaratanların, arkeoloji biliminin kurucusu Almanların izinde hep belleklere kazıldığı gibi, “Hellen” değil Anadolu halkları olduğunun arkeolojik kanıtları vardır.
Göçlerden 700 yıl kadar sonra Atina kaynaklı mitoslara dayandırılan Batılı savı, yani İonların, MÖ 11. yüzyılda Ege Göçleriyle Orta-Batı Anadolu’yu savaşla Hellenleştiren Atinalılar olduğu ve böylece orada yaratılan Batı Uygarlığı’nın da bir Hellen Uygarlığı olduğu” savı, yenilerde günyüzüne çıkan bir Mısır yazıtıyla da geçerliğini yitirmiştir.”
“Antik Yunan da aslında Anadolu kökenli kültür ve uygarlık birikimlerinin bir ürünüdür. O kadar ki bugün Yunanistan’daki bin yıllara uzanan mimarlık ve sanat tarihi bulguları ile daha eski dönemlerde Anadolu’daki uygarlık tarihine armağan edilen mimarlık ve sanat şaheserleri arasındaki etkileşim, “Batı”nın kültür kökenlerinin “biz”den türediğini belgeliyor. İşte bu, bir bakıma “ezber bozan” tarihsel gerçekliği sayısız arkeolojik bulgu, mimarlık ve mekân kültürlerine ait yapısal değerlerle ortaya koyan Prof. Dr. Fahri Işık, Batı uygarlığının yaratıldığı yeri “Doğu Yunan” olarak yorumlayan Alman bilinin baskın etkisine “karşı” tüm Anadolu’ya yönelik önkoşulsuz gözlemleriyle bakın neyi sorguluyordu:
“Dünya tarihinde kendi alanlarının ilk’leri olarak; felsefede doğayı, mitolojik inançlara odaklı Atina’nın aksine, akılla ve özgür düşünceyle araştıran ve babası Karialı olan Thales’i, tarih yazımında yerli ad taşıyan Hekataios’u ve mimaride bir Hippodamos’u yetiştiren; çömlek boyamacılığında, Doğu Ege’de ve sömürgelerinde etkili özgün akımlar yaratan, heykelde Klasik’e geçişte Atina’ya öncülük eden, yazısı Klasik Dönem’de tüm Hellen halklarının yazsısı olan ve eski adı Millavanda olan ve de halkı Karca konuşan bir millet nasıl “Yunan kenti” sayılabilirdi?” MÖ 1200-500’lerde biçimlenen uygarlığın Ege’nin doğu yakasında köklenmesini ve batıya sürgün sürüşünü yaratan Anadolu halklarıdır.” (1)
“Batı, Anadolu’nun kültür ve uygarlık tarihindeki ayrıcalıklı yerini daha yenilerde, destansallığıyla “düşleşen” Troia’nın M. Osman Korfmann dönemi kazı ve araştırmalarıyla görmüştür. MÖ. 1700-1200 arası süreçte en parlak çağın yaşandığı Troia VI ve VIIa kültürlerinin H. Schliemann’dan başlayarak yüz yirmi yıl gibi uzunca bir süreçte hep inandırıldığı gibi “Hellen” değil, yerli Anadolu özlü olduğu gerçeği; özellikle “Minyas Grisi” adıyla Hellaslaştırılan yaygın çömlek türünün de aslında “Anadolu Grisi” yerli üretimler olduğunun belirlenmesi ve de bölgenin Hitit metinlerinde geçen Viluşa olduğunun kanıtlanması ile bilinmişti. Karşıcıların yadsıyamadığı bu arkeolojik ve tarihsel sonuçlar, Almanya’da düzenlenen “Troia. Düş ve Gerçek” adlı muhteşem sergiyle Avrupa halklarını da inandıracak; bilimsel doğruyu içine sindiremeyenlerin bilim dışı saldırıları Korfmann’ı çok üzecekti. (2)
“Hititler “anayurtlarından” kendilerine özgü hiçbir şey getirmemiş olmaları gereği, olasılıkla onların Anadolu kökeniyle açıklanabilir. Bu olasılık Phrygler içinde geçerli sayılabilir, çünkü Hattuşa Büyükkuyu’daki Erken Demir Çağ yerleşimi eski yerleşik halk unsurlarıyla ilgili olmalıdır, çünkü Kızılırmak yayı içinde kalan bölgede Balkanlardan göç bulgularına rastlanmış değildir.” (3)
“Batı Anadolu kıyılarının MÖ 12. yüzyıldan başlayan Ege Göçleri ile Hellen Yurdu olmadığı; Batı Anadolu uygarlığı’nı yaratan İonların Atinalı Hellenler’le özdeşliğinin bir uydurulmuş mitostan öte anlam taşımadığı ve sanata değgin her biçimin Anadolu geleneklerinden yaratılarak Yunanistan’a buradan gittiği; ve de tanınmış eski çağ bilginlerinden Joachim Latacz’ın deyişiyle “Avrupa’nın ana kentinin Atina değil, Milet olduğu önemlidir.” (4)
Batı Anadolu’da yaratılan, tarih öncesi çağlara uzanan uygarlığın, Erken Demir Çağı’nda Helen Uygarlığı üzerine de etkisi ve yaratıcılığı görülmektedir.
“Eski çağ bilimçilerinin lehçelere göre çizdiği Batı Anadolu göç haritası; kuzeyde Boiota ve Thessalia’dan gelen Aioller ile güneyden Peloponnessos’tan yola çıkan Dorlar’ın yerleştiği “sömürge” topraklar arasında “Atinalı İonlar”ın yurtlanmış olduklarını gösteren harita; İona’nın, göçten yüzyıllar öncesi bir zamanda yazılan bir Mısır yazıtında ve hem de “Büyük İonia” olarak Anadolu toprakları üzerindeki varlığıyla belli ki yeniden çizilecek ve tümüyle “göç”ün niceliği tartışmaya açılacaktır.” (5)
“Lydia, Karia, Lykia ve Side’deki; Erken Demir Çağ halkları, Tunç Çağı Luvi halklarının devamı olarak oralarda egemenlerse eğer, bu tarihi süreç yine Luvi halklarının yaşadığı Arzawa-Mira Ülkesi içinde geçerli olmalıdır.” (6)
Akurgal’a göre, “Eski Smyrna, Klozomenai, Miletos, İasos ve Side” den başka, Phokaia ve Kyme ile Samos, Ephesos ve Patara gibi diğer ünlü liman kentleride Demir Çağ Öncesi Anadolu kuruluşu yerel yerleşimlerdir.” (7)
F.Işık diyorki: “Biri Eski Smyrna’da Yamanların güney sırtlarında ve diğeri Ephesos yakınında Belevi tepesinde konumlu iki görkemli tümülüste yatan İonia’nın egemenleri de belki ancak orada tanrılaşmış olabilirler.” (8)
“Mira Ülkesi’nde Sipylos’un sarp bir yamacında, Akpınar’da, kayaya heybetli bir kabartma oyulmuştur ve orada ancak, Hititlerin oturan Kubaba’sını Dağ Ana vasfıyla betimliyor olabilir. Çünkü dağ, taht’tır ve çünkü taht üzerinde oturmuş hali, tanrıçayla özdeşleşen bir haldir ve de taht, Hitit öncesi Orta Anadolu kültüt çevresinde Hatti tanrıçası Hanvaşut’i cisimlendirir ki o, dağlara hükmeder.” (9)
Mısır Ülkesi’nde, “İonia A” yazan yazıt 2005 yılında bulundu. Anadolu kültürü ve halkları açısından önemlidir. Büyük İonia’nın bir Hellen yurdu olmadığının belgesidir.
Kaynakça: (1) Uygarlıkların izinde, Oktay Ekinci, Cumhuriyet Gazetesi, 5 Temmuz 2012, sayfa: 15
(2) Anadolu - İon Uygarlığı, “Kolonizasyon” ve “Doğu Hellen” Kavramlarına Eleştirel Bir Bakış
(3,4,5,6,7,8,9) Uygarlık Anadolu’da doğdu, Fahri Işık, 2012, Ege Yayınlaı, İstanbul.
Bu haber 6041 defa okunmu?tur.