| |||||||||||||||||||||
EN ÇOK OKUNANLARSON YORUMLANANLARHABER ARASON DAKİKA HABERLERİ....EKŞİ SÖZLÜK...CANLI TV İZLE...YAKINDA... |
HAZİRAN 2009 DA GÖZE ÇARPANLAR25 Eylül 2009, 10:33 Özer YILMAZ HAZİRAN 2009 DA GÖZE ÇARPANLAR... Marksizm ve İnsan Doğası
Sean Sayers, Yordam Kitap, 2009 İnsan doğası diye bir şey var mıdır? Marksizm ve İnsan Doğası'nda Sean Sayers, insan doğasının tarihsel bir olgu olduğunu savunuyor. Marx'ın ve Hegel'in çalışmalarına dayanarak, apayrı bir Marksist hümanizme temel oluşturan insan gereksinimlerinin ve güçlerinin tarihsel bir anlatımını sunuyor. Yazara göre, insanlar salt birer pasif bireysel tüketici değillerdir; aktif, sosyal ve üretici varlıklardır. Kitabın ilk yarısı, emeğin ve çalışmanın yaşamımızda oynadığı temel rolü ve başarmamıza nasıl katkıda bulunduğunu irdeliyor. Bu fikirlerden doğan ahlaksal ve toplumsal imalar, kitabın ikinci yarısında, hem analitik hem de postmodernist düşünürlerin çalışmaları bağlamında analiz ediliyor. Marksizm ve İnsan Doğası, Marksist tarih anlayışının tutkulu ve geniş kapsamlı bir savunmasını yapıyor, toplum ve ahlak felsefesi konusundaki çağdaş tartışmaların taraflarını ele alıyor. Duru ve sürükleyici bir dille yazılmış olan kitap, siyaset bilimiyle ya da felsefeyle uğraşan herkese ışık tutacak nitelikte. *** Doğal Hukuk ve Doğal Haklar Cennet Uslu Liberte Yayınları, 2009 "İnsan hakları, doğuştan gelen, devredilemez, mutlak haklardır." Modern dünyada artık diktatörler bile insan haklarının bu mottosunu kabul etmek sorumluluğundan kurtulamamaktadır. Peki ama bu hakların kaynağı nedir? İnsan doğasında bulunan, akıl ile keşfedilebilen ve insan davranışlarının değerlendirilmesinde nihai ölçü olan evrensel bir etiğin varlığının temelleri nasıl kurulmuştur? Cennet Uslu, Türkçe literatüre önemli bir katkı yaparak, doğal hukuk ve doğal haklar arasındaki ilişkiyi objektif ve sübjektif doğal hak ekolleri üzerinden ele almaktadır. Bu yaklaşımlar arsındaki benzerlik ve farkları ortaya koyarak, siyasi toplum ve hukuk anlayışları ve modern siyaset teorisine etkileri karşılaştırmalı olarak ele alınmakta. İnsan doğası ve aklı üzerine geniş bir tartışma sağlayan Uslu, insan hakları ile ilgilenenlerin başvurmaktan kaçınamayacağı bir başucu eserini okuyucunun ilgisine sunuyor. *** Bir Levantenin Beyoğlu Anıları, Giovanni Scognamillo, Agora kitaplığı, 2009 Asmalımescit Sokağı'ndan Kallavi Sokağı, Postacılar Sokağı ve oradan Gümüşsuyu'ndaki Bol Ahenk Sokağı'na, seksen yıldır Beyoğlu'nda yaşıyorum. Dolayısıyla ben Beyoğlu'na başkaları gibi, Galata Köprüsü'nün öte tarafından gelen ve Beyoğlu'nda bir küçük Paris'i, bir küçük Avrupa'yı, cep boyu bir Batı'yı bulan, bunda doğal özlemlerini gideren birinin gözüyle bakamam. Benim alternatif Beyoğlum, kesinlikle bir atraksiyon ya da bir şov, bir eğlence değildi, olamazdı da. Bütün çekiciliğiyle Beyoğlu benim için doğduğum, yaşadığım, yaşlandığım, anılarıyla beslendiğim bir gerçek dünyaydı. Beyoğlu'nun aşırı moda haline geldiği, nostaljinin öne çıktığı günlerde -özellikle anı kitabımdan dolayı- ailemin geçmişi bana çok sorulmuştur. Kendim bu durumun güçlüklerini hiç yaşamadıysam da Levanten olmak kolay değildir. O yüzden bu kitabımda, ömür boyu Beyoğlu'lu biri olarak Levanten kimdir, ne yapar nasıl yaşar, size onları anlatmayı istedim..." *** Bir Kavganın Tasviri (Anlatılar-2) Franz Kafka Can Yayınları, 2009 Franz Kafka’nın daha önce kitaplarda yer almamış bazı anlatılarını da içeren Ceza Kolonisinde, Can Yayınları’ndan çıkmıştı. Bu kitabın devamı niteliğindeki kitap, yazarın ölümünden sonra ardında bıraktığı anlatılardan oluşuyor. Böylece Kafka’nın anlatıları iki kitap halinde toplanmış oluyor. Bu kitapta yer alan 34 anlatı, özünde yalnız olan bireyin, “kafkaesk” dünyanın çıkmaz sokaklarında var olma çabasını gözler önüne seriyor. Kafka, varoluşun karanlık boyutlarını, kendisinden ne önce ne de sonra hiçbir yazarın ulaşamadığı bir yoğunlukta tasvir ediyor. Kahramanları kadar yalnız olan Kafka, 20. yüzyıl edebiyatını derinden etkilemiştir. Onun eserinde bireyin korkuları, umutsuzlukları, tematik bir çokkatmanlılık içinde duru bir dille işlenmiştir. *** Erken Kaybedenler Emrah Serbes Türkçesi: F. Burak Aydar İletişim Yayınları, 2009 Ankara polisiyeleriyle tanıdığımız Emrah Serbes, bu defa direksiyonu kırıyor ve edebiyatımızda pek de işlenmemiş bir başka meseleye el atıyor. Erkek çocukların enerjik, hüzünlü, alengirli dünyasına giriyoruz... Baba çalışıyor, anne ev hanımı, muhafazakârlığın kalesi... İşçiler, yoksullar, teyzeler, abiler... Kolay ağlayan sert adamlar... Taşra seyrekliği, mahallenin kalabalığı... Kıskanç, gururlu, saf ergenler... Emrah Serbes, çabuk öfkelenen, kolay vazgeçen, baştan çıkmış erkek çocukları konuşturuyor... Kederli, insana dokunan komik hikâyeler bunlar... Taşrada ve kâinatta, yapayalnız kalmış erkek çocukların hikâyesi... Erken Kaybedenler... Yoldan çıkmış bir neslin manifestosu... *** Devlet-i Alİyye: OsmanlI İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar - 1 Halil İnalcık İş Bankası Yayınları, 2009 Devlet-i ‘Aliyye, Osmanlı tarihçiliğinin çağımızdaki en büyük adlarından Halil İnalcık’ın yarım yüzyılı aşan çalışmalarının bir ürünü. Eserin bu ilk cildi, Osmanlı Devleti’nin bir beylikten Orta-Doğu ve Balkanlar’ı hükmü altına alan güçlü ve köklü bir imparatorluk haline gelişine odaklanıyor. İnalcık Osmanlı Klasik Dönemi’ni sadece siyasi tarih olarak ele almıyor. Siyasi tarihin toplumsal–ekonomik alt-yapısını, yani nüfus hareketleri, göçler, kitlelerin temel ihtiyaçları, tarım ve ticaretin bu ihtiyaçları karşılama şekilleri ve şehirleşme konularında da analizler yapıyor. Tarihsel sorunları açıklamada geçmişten gelen geleneksel zihniyet ve kurumlar çerçevesinin tespitine girişiyor. *** Tunalı Hilmi Bey (Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Bir Aydın) Sabri Ateş Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2009 Bir dönem İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin en faal üyelerinden olan Tunalı Hilmi (1871-1928), Jön Türklerin Abdülhamid sonrasında nasıl bir rejim kurulacağı konusunda bir mutabakatı ya da programı olmadığını fark edip “ne yapılmalı” sorusuna yanıt arayan aydınların başında gelir. Çokdinli, çokdilli, çokkültürlü imparatorluğun bir arada tutulmasının ancak ülkedeki bütün milletlerin haklarını güvence altına alan hukuki düzenlemeler ve anayasal garantilerle mümkün olduğunu belirtip, bu uğurda anayasa taslakları ve toplumsal bir arada yaşama programları geliştirmiştir. Benzer çabalarını Cumhuriyet’in nasıl bir şekil alması gerektiği konusunda da sürdürmüş ve TBMM’de (1920-1928) işçi-köylü hakları, eğitim hakkı, kadın hakları, çokpartili hayat ve daha birçok konuda o dönemde şiddetle karşı çıkılan fakat çoğu daha sonra günlük hayatımızın ayrılmaz parçası olacak önerilerde bulunmuştur. Bu kitap üç kıta, bir imparatorluk ve bir ulus-devlete yayılan bir hayatı ve hep döneminin birkaç adım ilerisinde olmuş bu aydını, yaşadığı dönemin oluşturduğu arka planın önünde, yazdığı eserler ve TBMM’de yaptığı konuşmaları esas alarak anlatma çabasıdır. *** Silinmeyen İzler (Çocuk, Genç ve Engellilerin İstismar ve İhmali) Sedat Topçu, Phoenix Yayınevi, 2009 Çocuklarımız hazinelerimizdir. Eğer yaşadığımız ülkenin iyi bir ülke olmasını istiyorsak işe çocuklardan başlamamız gerekir. Çünkü geleceği belirleyen ve ulusları insanlık ailesinin saygın ve değerli bir üyesi yapan çocuklardır. Çocukların iyi gelişmeleri ve yetişmeleri ulusların geleceğinin güvencesidir. Ancak, ülkenin güvencesi çocuklarımızdan binlercesi her gün evlerde, okullarda, bakım kurumlarında, işyerlerinde, hakaretten dövmeye kadar giden çeşitli kötü muamelelere uğramaktadır. Çocukları dövmek, ebeveynlerin ve büyüklerin üzerinde fazla düşünmeden başvurdukları bir cezalandırma yöntemidir. Öğretmenler dayağı, en azından çocukların kulaklarını çekmeyi, disiplini sağlamanın bir yolu olarak kullanmaktadırlar. Bunun sonucu olarak gazete sayfalarında ve televizyon ekranlarında sık sık, yüzü gözü morarmış çocuklarla karşılaşmaktayız. Onların yüzlerinde ve bedenlerindeki morluklar ve bereler, kırılan kalplerinin dışa vurmuş izleri ve cezalandırıcı bir topluma ödedikleri bedeldir. HAZIRLAYANLAR: A. ÖMER TÜRKEŞ - DİNÇER DEMİRKENT Bu haber 1951 defa okunmu?tur.
|
DOST SİTELER...
ÖNEMLİ LİNKLER...
GOOGLE TERCÜME |