Anadolu’yu çeşitli vesilelerle dolaşmanın en başta gelen faydası, birbirinden güzel insanları görmek, onları tanımak, dostluğunu kazanmak, kısa zamanda yılların özlemini giderecek uzun ve doyumsuz sohbetler içine girivermek olarak öne çıkıyor.
Birbirinizi hiç tanımıyor olmanız, bir anda alev alan dostluğun, içtenliğin, yakınlığın önünde engel teşkil etmiyor. Karşılıklı olarak hissedileni tek cümle özetliyor:
-Hiç tanımıyordum ama çok özlemişim!
Kalkan Belediyesi'nin (Mustafa Şalvarlı döneminde), Türk Evi'nin Güneş Kollektörlerini söküp attığı an... Tabelası indirilip, ters yüz ediliyor... FOTOĞRAFLAR: Önder ELİTEZ
Kalkan’da 26’cı yılını bitiren Önder Elitez de son Anadolu seferimde kazandığım, “insan hazinesinin” değerli bir parçasını oluşturuyor. Elitez’in renkli hayatı Anadolu’nun dağlarında, ovalarında, köylerinde kasabalarından geçecek demiryolu için ölçümler yapan genç bir topograf olarak başlıyor. Onun başarı hanesinde Van-İran demiryolu hattı da bulunuyor. Ama Elitez, kendisinin en büyük talihi olarak, bu çalışma döneminde Aydın Boysan’ın can mesai arkadaşlarından yüksek mühendis “Eşek Mehmet”i tanışmışlığını yazıyor, hayatının kenar süsü olarak… Sonra Almanya’nın değişik kentlerinde, birbirinden farklı onlarca iş, yüzlerce görev, binlerce işgünü çalışmanın ardından kendini Kalkan’a park etmiş halde buluyor. İstanbullu “bitirim” bir Arnavut gencinin hızlı yaşanmış hayatı artık derin mavi deniz ile zeytin, keçiboynuzu, çam, çınar, limon, turunç, mandalina, portakal, erik, kiraz, badem ağaçları, begonviller, sardunyalar, kış gülleri, papatyalar, laleler arasında geçecektir. İkinci evliliğinde de kuzey güzeli (Norveç-Türk ortak yapımı) Selma ile masaya oturunca, artık huzurun ortasına yerleşmiş hale ulaşıyor.
Eski Türk Evi adlı butik otelinde yurtdışından gelen seçkin konuklara özel servisler yaparak geleneksel Anadolu misafirperverliğinin örneklerini sunuyor. Hayat böyle az insanlı, çok doğalı pırıl pırıl bir güzergâhta ilerlerken bir gün, Kalkan’ın altına üstüne getirecek “altyapı” çalışmalarını görüp ürperiyor. Kanalizasyon çalışmaları için döşenen borular, doğrudan denize uzatılıyor. Önder Elitez, tez elden fotoğraflarını çekiyor, yörenin yerel yöneticilerine gidip “yapmayın” diyor:
-İstanbul’da da denizin içine böyle edildi. Bütün kanalizasyonlar denize verildi, sonra koli basiliyle kardeş olundu. Kalkan’ı mahfi perişan edersiniz!
Çalışmalar bir süre duruyor. Sonra yerel yönetim (Editör notu; Kalkan Belediyesi Eski Belediye Başkanı Mustafa Şalvarlı ve dönemi kastediliyor) gücü Önde Elitez’i vuruyor:
-Bahçedeki güneş enerji sisteminizi sökeceğiz! Bunu çatıya yerleştirin!
Oysa yaz kentlerinde bütün küçük evlerin tepelerine yerleştirilen bu sağlıklı sıcak su sistemi, uzaktan bakıldığında olağanüstü çirkinlik yaratıyor. Elitez bunu gidermenin yolunu keşfedip, sistemi yere kurmuş.
Kalkan Belediyesi'nin (Mustafa Şalvarlı döneminde), Türk Evi'nin Güneş Kollektörlerini söküp attığı an.. Tabelası indiriliyor, Güneş Kollektörleri kaldırılıyor... FOTOĞRAFLAR: Önder ELİTEZ
Ama onun en büyük “suçu” kanalizasyonun doğrudan denize verilmesine karşı yaptığı itiraz… Bir anda Kalkan’da “bir halk düşmanı” oluyor. Tıpkı, Norveçli yazar Henrik İbsen’in yazdığı “Bir Halk Düşmanı” romanı ve oyunundaki Dr. Tomas Stockman’ın pozisyonuna düşüyor. Dr. Stockman, çalıştığı kaplıcanın suyunda bulaşıcı bir mikrop olduğunu tespit edip, kaplıcanın çalışmasına engel teşkil edecek rapor yazar. Salgın hastalık söz konusudur. Ayrıca böylesi bir durumda kasabanın tek gelir kaynağı olan şifalı kaplıcanın bütün şöhretini yitirerek tarihten silinme tehlikesi de yedekte durmaktadır.
Başta kasabanın belediye başkanı ve Dr. Stockman’ın ağabeyi Peter olmak üzere bütün kasaba, doktoru “Bir Halk Düşman”ı ilan eder. Çocuklarını okuldan attırırlar. Doktoru destekleyenlerin başına olmadık fenalıklar gelir. Önder Elitez de, Kalkan’ın denizinin korunmasını istediği için belediye başkanının hışmına uğrar… Ama o, Norveçli Dr. Tomas kadar talihsiz değil. Kalkanlılar, belediye başkanının hışmına ortak olmuyorlar. Önder Elizet’in çevre korumanın önemine inanan destekçileri de var. Kalkan’ın derin mavisi için mücadele eden “İstanbullu inatçı Arnavut”un şimdi geldiği yer, Henrik İbsen’in 1882’de yazdığı ünlü romanıyla aynı noktada çakışıyor. Kalıcı güzellik uğruna gerçekleri söyleyen adam, yani:
-Bir Halk Düşmanı!
Kalkan Belediyesi'nin (Mustafa Şalvarlı döneminde), Türk Evi'nin Güneş Kollektörlerini söküp attığı an.. Tabelası indiriliyor, Güneş Kollektörleri kaldırılıyor... FOTOĞRAFLAR: Önder ELİTEZ
Birgün-Nazım Alpman