AKP emekçilere düşmandır. AKP kadına düşmandır. AKP Kürtlere düşmandır.
Kamu emekçilerine ücretli köleler olduklarını bir kez daha hatırlattı, zam filan yok dedi. THY çalışanlarına grevi yasakladı, istikbaldeki grev yasaklarına kapı açtı.
AKP’nin kadın düşmanlığı kürtaj, sezaryen argümanıyla ve bilhassa Melih Gökçek’in ağzından ayyuka çıktı. RT Erdoğan hızını alamadı, üstüne bir de doktorları suçladı: “Oralardan gayet iyi para götürüyorlar ondan sezaryen diyorlar. Biz bu yolları çok iyi biliyoruz.” Evet ama, “para götürme yollarını” gariban doktorlar nereden bilsin ki, “bu yolları” elbette kendileri “çok iyi” biliyorlar!
AKP’nin Kürtlere düşmanlığı ise, başka pek çok şey yanı sıra yine bu “Kürt-aj” tartışmasında bir kez daha ifşa oldu. Öğretim üyesi Deniz Ülke Arıboğan Akşam gazetesinde “pat” diye şöyle yazıverdi: “Kürtaj siyasi bir meseledir! Sorun, bir süredir nüfus artışının doğu bölgelerimizde hızla yükselmesi, batıda ise neredeyse durma noktasına gelmesi. Başbakan'ın 3 çocuk açılımı da çocuk sevgisinden çok, bu nüfus dengesinin sağlanması hedefine yönelik. Kürtaj ve sezaryen de nüfus artışını engelledikleri için olumsuz algılanıyor.” Haydi diyelim ki Arıboğan, Mahir Kaynak’ın kızı olduğundan bu tür “komplo teorisi”ne meyyal, ancak Recep Akdağ da CNNTÜRK’te “doğu’da doğum oranı batı’dakinden daha fazla” deyip aynı noktaya işaret etti. Meselenin bu boyutu da böylece anlaşıldı: Türklere kürtaj yasak, Kürtlere katliam yapmak serbest olacak, denge böyle sağlanacak!
Aslında olup bitenleri Mehmet Tezkan da çok güzel özetlemişti: “Yapılan toplum mühendisliği... Yapan da toplum mühendisliğinden yıllardır şikâyet eden AKP iktidarı! İktidar, arzuladığı toplumu ceninden başlayarak oluşturma projesini devreye soktu. Şöyle ki... Kadının doğurup doğuramayacağı (Kürtaj olup, olmayacağını); Nasıl doğuracağı (Sezaryen mi, normal mi?); Nasıl bir nesil yetiştirileceği (Dindar nesil yetiştirileceği açıklandı); O neslin nasıl eğitileceği (4+4+4 sistemi); O neslin nerede eğitileceği (İmam hatiplerin göz bebeği yapılacağı söylendi)... Sonrası belli tek tip toplum... Tek tip yaşam... Ve tabii ki tek parti!”
Ve bu taşkalada elbette gündem değiştirme bezirgânlığı da vardı: Kürtaj filan tartıştırıp sadece grev yasağı getirilmedi, İstanbul’a 3. Köprünün ihalesi verildi, Cumhurbaşkanı Kentsel Dönüşüm Yasası’nı onayladı, Cemaat öğrencileri için katsayı torpili yapıldı, RTÜK Cemaat faaliyetlerini kamuya yararlı faaliyet olarak benimsedi, 12 Eylül katliamcıları için af kapısı açıldı...
Hata yaptıkça, yanlış ve kötü işler yaptıkça başarılı oluyorlar, destekleri artıyor!
Öyle ki, Mayıs başında yapılan bir ankette AKP'nin oy oranı sadece yüzde 0.7 gerileyerek yüzde 51.7’ye düştüğünde bile, AKP yöneticileri derhal teyakkuza geçtiler. Yani binde yedi gerilemeyle dahi tedirgin oldular!
Bu yüzden, ellerinin altındaki ganimetleri daha fazla kullanacaklar. Mesela orman vasfını yitirmiş arazileri satarak, yabancı uyruklulara toprak satarak 20 milyar dolar daha sıcak para geleceği söyleniyor. Yani “para götürme yollarını çok iyi biliyorlar” ya, birkaç yıl da bu parayla işleri götürecekler. Sonra yeni satışlarla, bölge coğrafyasında ABD için paralı askerlikle filan cukkayı nasıl olsa yine doğrulturlar.
***
Ne yapacağız şimdi?
İşte bunu çok iyi biliyorum! Çünkü “bizi” biliyorum.
Zira yazarın ne anlattığı, yazdığı zaman tüketmiştir anlamını; okuyucunun yazılanı okuduğu zaman ne anladığı, yeniden ve yeniden üretiyor, biriktiriyor sessizce haykırılan çığlığımızı besleyen fikrin anlamını; “fikrimizin ince gülünün” encamını...
İşte bu fikirler her fırsatta, yumurta olup potansiyel tecavüzcülerin kafasında patlıyor, Kürtlerin her direnişinde yeniden cisimleşiyor, kamu emekçilerinin ve gençlik muhalefetinin sloganlarıyla Atina meydanlarında bile yankılanıyor.
İşte bu yüzden biliyorum, biliyoruz. Zalimler karşısında, şuncacık tirajımızla, bir avuç örgütlülüğümüzle bile, bizler bu memlekete lazımız.