| |||||||||||||||
EN ÇOK OKUNANLARSON YORUMLANANLARHABER ARASON DAKİKA HABERLERİ....EKŞİ SÖZLÜK...CANLI TV İZLE...YAKINDA... |
Ulus-Devlet-Sermaye14 Nisan 2011, 00:03 Kantçı ahlak yasası , kendinde olduğu kadar başkasında da olan insanlık şahsiyetini sadece bir araç olarak değil aynı zamanda bir amaç olarak kullanacak şekilde eylemleri savunur. Soyut görünen bu yaklaşım; tüccar kapitalizminin egemenliğindeki sivil toplumun yerine bağımsız mikro üreticilerin birlikteliğini amaçlamıştır bir bakıma. Almanya’da sanayi kapitalizmi ile küçük üreticiler yok olsa da bu ahlak yasası halen devam ediyor. Kant’ın özgürlük krallığı günümüzde birbirini araç eden modern insanın yaşam şeklidir. Komünizmin kavramlaşmasının da düşünürün bu ahlaki uğrak noktasından geldiği söylenebilir. Marks’a göre komünizm, Kantçı bir koşulsuz buyruk olmanın yanında oldukça pratik ve ahlakiydi. Marks’tan sonra komünistler ahlakı yok edip bilimsel sosyalizm ve pragmatik tarihçilik ile köle toplumlarını oluşturdular.
Günümüzde kapitalizm Karatani’ ye göre bir ekonomik altyapı asla değildir. İnsanlığı, amaçlarını hiç hesaba katmadan düzenleyen, onları atomize edip yeniden birleştiren bir güç, dinsel-türeyimsel bir oluşumdur. Marks’ın hayatı boyunca çözmeye çalıştığı şeyi, Marksistler gözden kaçırmış olabilir. Özünde çok basit görünen metalar, detaylı incelendiğinde türlü metafiziksel ve teolojik gizemler taşır. Sermaye, bu gizemlerin keşfindedir; mübadele hakkını elde etmek için sınırsız arzular üretir. Arzunun, ihtiyaçların yerine geçmesi tam burada başlar, birey arzuları ile kendini ifade etmeye başladığında emeğinin piyasa değeri yetersiz kalacaktır.
Tüketime yetmeyen gelir noktasında, bir tanrısal el, kredi görünür piyasada. Bir metanın peşinen satılabileceğini varsayan , metanın satılma anını erteleyen anlaşma. Metaların zaten satılacağını varsayan kredi anlayışı sermayenin kendini üretebilmesi için vazgeçilemez bir uğraktır. Satılmış olduğu varsayılan metaların aslında satılmamış olduğunun anlaşılması ile kriz ısınır ve gün yüzüne çıkar.Şüphesiz ekonomik krizlerin hem sebebi hem de sonucu olabilir krediler. Karatani, krizi kapitalist ekonominin gövdesindeki kronik bir hastalık ve onun içsel zayıflıklarının da bir çözümü olarak görür. Kapitalizm krizler sayesinde kendi bünyevi sorunlarını çözdüğünden hiçbir zaman krizler yüzünden çökmeyecektir. Klasik iktisada şüphesiz en kuvvetli eleştirilerinden birisi, artı değer teorisidir. Sermayeye işçinin emeğini eklemekle kalmaz onlara ürettiklerini de aldırır, krediler ile üreteceklerini de önceden satar. Satın alma dürtümüz doğuştan gelen bir duygu mudur yoksa kazanılmış bir eylem şekli midir? Modern dünyada kapitalizm dürtüsü iliklerimize kadar işlemiştir. Daha ileri bir tespit ile şu anki toplumları var eden dürtü kapitalizm dürtüsüdür. Bu dürülerin doğal yollarla yok olması mümkün sayılamaz. Örneğin kimi çevreci inisiyatifler sermayenin doymak bilmeyen piyasacılığının ileride geri dönülemez çevre felaketlerine yol açacağından kapitalizmin sonunu getireceğine inanırlar. Sistem kendi değerlerinden ihtiyaçlar yaratmakta olduğundan , ileri derecede metalaşan dünyada sistemin doğal yoldan yok olması mümkün olmayacaktır. Artık ciddi bir birliktelik söz konusudur, birbirinden ayrı iki kavram olan ulus ve devletin evlenmesi dönüşü olmayan bu yolun önünün bir nebze daha açmıştır. Mutlakıyetçi monarşilerin tüccar sınıfıyla birlikte hareket etmesinden doğan bu evlilik, sermaye-devlet –ulus üçlemesinin teolojik temellerini atmıştır. Kusursuz bir bileşimdir bu. Serbest piyasanın çıkardığı sınıf çatışmasını devlet adaleti ile serveti bölüştürerek yatıştırır, yetmediği yerde ulusal birlik duygusu devreye girerek açığı kapatır. Neoliberalizmin bu birlikteliği yıkma ihtimali yoktur. Ulusal ekonomiler sınırları kaldırıcı sermaye tarafından her tehtit edildiğinde(krizler dahil) devletin korumasına başvurur, kültürel kimlikleri ön plana sürerler. Tam bu noktada sermayenin cemaatle refleks alması sağlanır. İnsanlar doğal yaşamlarını savunur gibi sermayeyi savunur hale gelirler, kendi efendilerini yaşatmak çabasına girerler. Günümüz burjuva demokrasilerinde halkın bir meclisi ve her görüşe mensup insanların temsilcilerinin olduğu düşünülür. Sistemin devamı için bir devir teslim törenleridir aslında demokrasiler. Ötekiler doğurur, iktidara getirir, piyasasını kurar, satar, sonra tasfiye eder…Tüm bu kavramlar birbirini sadece ulus-sermaye-devlet üçlemesinde tamamlayıp koruyabilir görünüyor. Son tahlilde Marks’ ın atladığı nokta , ulus devletin düşündüğü kadar kolay evrilemeyeceği olabilir. Durumun tamamına mübadelenin penceresinden bakarken, toplumların sınırlarını sadece işçi-sermaye kapsamında kaldırmayacağını görmek istememiştir. Kaldı ki günümüzde servet dağılımında en az payı alan insanların en liberal partilere oy vermesi, kraldan çok kralcı olması, doğmatik tavırlar alması ve ücretlere itiraz etmemesi teorilerin haklılığını bir kez daha hatırlamamızı sağlayabilir. Bu haber 2438 defa okunmu?tur.
|
DOST SİTELER...
ÖNEMLİ LİNKLER...
GOOGLE TERCÜME |