Likya Haber Gazetesi, Kalkan, Kaş Antalya Haberler
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

EN ÇOK OKUNANLAR

HABER ARA


Gelişmiş Arama

BU GÜNÜN MANŞETLERİ...

manşetler

SON DAKİKA HABERLERİ....

EKŞİ SÖZLÜK...






CANLI TV İZLE...

YAKINDA...

ÖZELLEŞTİRMELERE HAYIR!

ALEXA

Alexa Certified Traffic Ranking for www.likyahaber.net

SİTEYE GELENLER

free counters

ÇEVRİMİÇİ

BAĞRINI DELİP GEÇİYOR

BAĞRINI DELİP GEÇİYOR

Tarih 22 Ocak 2010, 02:14 Editör Özer YILMAZ

Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) kısa süre önce yayınlamış olduğu "Küresel Krizin Etkileri: EMO Üyelerinin İstihdamı" araştırması ile krizin EMO'ya üye olan mühendislere etkilerini açıklamıştı.

EMO BAŞKANI MUSA ÇEÇEN: EKONOMİK KRİZ TEĞET DEĞİL İNSANLARIN BAĞRINI DELİP GEÇİYOR

Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) kısa süre önce yayınlamış olduğu “Küresel Krizin Etkileri: EMO Üyelerinin İstihdamı” araştırması ile krizin EMO’ya üye olan mühendislere etkilerini açıklamıştı. Buna göre elektrik mühendislerinin yüzde 69,3’ünün küresel krizden çeşitli şekillerde etkilendiği belirtilmişti. EMO Yönetim Kurulu Başkanı Musa Çeçen ile yaptıkları araştırmayı ve 2010 yılından beklentilerini konuştuk.

»‘Küresel Krizin Etkileri: EMO Üyelerinin İstihdamı’ başlıklı araştırmanızı yayınladınız. Öncelikle elektrik, elektronik, elektronik haberleşme, bilgisayar ve biyomedikal mühendislerinin örgütlü olduğu bir meslek örgütünün temsilcisi olarak yaşanan krizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yaşadığımız krizin kapitalizmin krizi olduğunun altını çizmeliyiz. Kapitalist sistem doğasında krizleri barındırmaktadır. Küreselleşme süreci ise kapitalist sistemle birlikte kapitalist sistemin krizlerinin de küreselleşmesini sağlamıştır. Yeni emperyalizm olarak nitelendirebileceğimiz küreselleşme sürecinde, kapitalist sistemin kâr için kural tanımazlığı ilkesi doğrultusunda sanal karlar, şişirilmiş balonlar yaratılmış, çok uluslu şirketlerin dünya yüzeyinde egemenlikler kurdukları bir devir yaşanmıştır. Küresel krizle birlikte bu sanal karların eriyişini, şişirilmiş balonların patlayışını, üretime ve emeğe dayanmayan kağıttan kulelerin yıkılışını izledik. İnsanların sağlığı, eğitimi ve sosyal güvenliği için ayrılan kaynakları, tarıma yönelik sübvansiyonları çok bulan, deprem gibi sosyal âfetlerde bile kamu gücü yerine bireysel yardımlara umutların bağlandığı kapitalist sistem birden bire devlet eliyle krizden çıkmanın yollarını aramaya başlamıştır. Toplumun genel yararı için yapılacak devlet müdahalelerine karşı çıkan kapitalist sistem, birkaç sermaye grubunun kurtarılması için devletlerin milyonlarca, milyarlarca dolarlık kaynak ayırmasını talep etmiş ve bunu sağlamıştır. Ancak burada vahim olan nokta şudur ki, küresel krize yapılan kamu müdahalesiyle şirketler ve sermaye grupları kurtarılırken, bunun bedeli yine geniş halk yığınlarına ödettirilmek istenmektedir.

»Türkiye bu süreçten nasıl etkilendi?
Türkiye, özellikle 1980 sonrası uygulanan neoliberal politikalarla küreselleşme denilen bu süreç içerisinde dünya yüzeyinde yaratılan emperyalist iş bölümünün parçası haline getirilmiş ve “karşılıklı bağımlılıklar” söylemi içerisinde üretimden ve teknolojik yeniliklerden uzak bir ülke haline getirilmiştir. Örneğin Türkiye, elektronik alanında birkaç firmayı saymazsanız sadece televizyon üretebilen bir ülke konumuna düşmüştür. Bir lamba üreten fabrikası dahi bulunmamaktadır.
Türkiye’nin teknoloji üretiminde bir öncülüğünden söz edilemeyeceği gibi mevcut üretim yapısı da aramalı ithalatına bağımlı hale gelmiştir. Reel ekonominin durumu bu iken, sanal olarak sıcak para akışı, IMF ve Dünya Bankası gibi kapitalist sistemin uluslararası düzeydeki oyuncularının desteği ile Türkiye kör topal ayakta tutulmaya çalışılmıştır. Böylesi bir ekonomiye sahip ülkenin krizden etkilenmeyeceğini ileri sürmek ya bir aymazlık ya da kasıtlı halkı kandırmaya dönük ideolojik bir tercihtir. Türkiye ne yazık ki siyasal iktidarın böylesi bir yaklaşımıyla krizi yaşamaktadır.
“Kriz yok” söylemleri içerisinde lüks tüketimde KDV indirimi gibi sermaye yanlısı kriz tedbirleri alınırken, işsizlik ödenmesi gereken bir bedel olarak halka dayatılmış ve dayatılmaya devam edilmektedir. Dördüncü paket olarak adlandırılan düzenleme kapsamında, otomotiv, beyaz eşya ve 150 metrekareden büyük konutlar için 3 aylık vergi indirimiyle 5.5 milyar TL’lik kaynağı kamu üzerinden şirketlere aktaran hükümet, 10 bin TEKEL işçisini açlığa yoksulluğa mahkum etmekten çekinmemekte, aylık 40 milyon TL maliyet yarattıklarını söyleyebilmektedir. Üreten, çalışan insanlara düşük ücretli ve güvencesiz çalışmayı reva gören Başbakan, sermaye gruplarına yönelik bonkörce davranabilmektedir. Bu bonkörlük de yine halkın cebinden çekilecek paralar üzerinden sağlanmaktadır.
“Kriz yok, teğet geçecek, sürtünüp geçecek” gibi gerçekliği olmayan yaklaşımlardan, bu sefer de “kriz bitti, atlattık” noktasına geçilmiştir. Krizin nasıl geçtiğini sanayi üretimindeki düşüş ve artan işsizlik açık bir şekilde göstermektedir. Sanayi üretim endeksi 11 aylık ortalamada 2009 yılında önceki yıla göre yüzde 12 gerilemiştir. İthalat yüzde 34 gerilerken, bu gerilemenin yüzde 85’i içeride üretim için kullanılan aramalı ithalatındaki düşüşten kaynaklanmıştır. İthalattaki azalma büyük ölçüde içerideki üretimin düşmesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü Türkiye’nin üretimi de ithalat içinde yüzde 70’leri aşan payıyla aramalı ithalatına bağımlı hale getirilmiştir. 
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre son krizle 20 milyon kişi işini kaybetmiştir. Dünyada işsiz kalan 20 milyon kişinin 1 milyonu Türkiye’dedir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) son açıkladığı verilere göre Haziran 2008’de 2 milyon 296 bin olan işsiz sayısı, Eylül 2009’da 3 milyon 395 bine yükselmiştir. EMO’nun yaptığı araştırmaya katılan bir meslektaşımızın dediği gibi kriz öyle teğet geçmemekte, insanların bağrını delip geçmektedir.

»EMO’nun yaptığı araştırma hakkında bilgi verir misiniz? Öncelikle niçin böyle bir araştırma yaptırdınız?
Ne yazık ki ülkemizde mühendislerin istihdamına yönelik sağlıklı bir veri tabanı bulunmamakta, mühendislerin istihdam koşulları ve işsizlik oranlarına ilişkin kamunun planlama yapabileceği veriler tutulmamaktadır. Elektrik Mühendisleri Odası kamu tüzel kişiliğine haiz bir meslek örgütüdür. Amaçlarından birisi de günün koşullarına uygun olarak üyelerinin sorunlarını çözmek için çalışmak, mesleğin üye toplum ve ülke yararlarına göre uygulanması ve geliştirilmesi için gerekli çabaları göstermektir. Üyelerinin içinde bulunduğu sosyoekonomik durumun araştırılması ve meslektaşlarının yaşadığı sorunları gündeme getirmesi Oda’nın temel sorumluluklarından biri olup, yaşanan küresel kriz sürecinden mühendislerin ayrı tutulmasına imkan yoktur. Nitekim TMMOB 40. Dönem Olağan Genel Kurulu’nda alınan karar doğrultusunda EMO tarafından 2009 yılında ‘TMMOB Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Kurultayı’ da düzenlenmiştir.
MÜHENDİS İYİ DAMAT ADAYI OLARAK GÖRÜLÜRDÜ
»Araştırmanın temel sonuçlarını anlatır mısınız?
Araştırma sonucunda EMO’ya üye olan, elektrik, elektrik-elektronik, elektronik, elektronik haberleşme, bilgisayar ve biyomedikal mühendislerinin yüzde 69,3’ünün küresel krizden çeşitli şekillerde etkilendiği belirlenmiştir. Türkiye’de mühendisler iş bulma olanağı yüksek, iyi eğitimli, biraz mizahi olacak ama ailelerin “iyi damat adayı” olarak görülmektedirler. Türkiye’nin içine sokulduğu ekonomik açmazlar ve küresel kriz, iktidar yandaşı sermaye grupları hariç olmak üzere her kesimi etkilemektedir. İş bulma olanağı yüksek olarak değerlendirilen EMO üyeleri arasında işsizlik oranının yüzde 10 olduğu saptanmıştır. Ne yazık ki işsiz meslektaşlarımızın yüzde 44,3’ünün iş bulma umudunu da kaybettiği görülmektedir. 1-2 yıl arasında iş bulmayı umut edenlerin oranı ise yüzde 8’dir.  Yani işsiz EMO üyesi mühendislerin yüzde 52,3’ü iş bulma umudundan yoksun olarak 2010 yılına girmişlerdir ve ne yazık ki 2010 yılı bütçesi de bu yıla ilişkin ekonomik tahminler de yeni istihdam olanakları konusunda umut vermemektedir.

»Araştırmanızda mühendislerde işsizlik oranının yüzde 10 çıkması, sizi şaşırttı mı? Türkiye’nin genel işsizlik durumuna bakarak bu sonucu nasıl anlamlandırabiliriz?
Üniversite sınavlarında en yüksek puan alan öğrencilerden seçilerek, Türkiye koşullarında görece iyi bir eğitimle ve en az 4 yıllık eğitim sonrasında işgücüne dahil olan EMO’ya üye elektrik, elektrik-elektronik, elektronik, elektronik haberleşme, bilgisayar ve biyomedikal mühendislerinde işsizlik oranının yüzde 10 olması gerçekten ürkütücüdür. Çoğunlukla iş bulan mühendislerin EMO’ya üye oldukları dikkate alındığında bu oranın çok daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir.
Ayrıca anket çalışmasının yapıldığı Mart-Haziran 2009 dönemi, henüz krizin yüksekokul mezunu işgücü üzerinde büyük ölçekli işsizlik etkisi yaratmadığı bir dönem olarak görünmektedir. TÜİK’in son olarak açıkladığı Eylül 2009 hane halkı işgücü verilerine göre, Ocak-Haziran 2009 döneminde aylık işsizlik oranları yüzde 10,5-11,5 arasında değişmektedir. Ancak Temmuz 2009’da yüksekokul mezunlarındaki işsizlik oranı yüzde 12,5’e, Ağustos 2009’da ise yüzde 14,2’ye, Eylül 2009’da ise yüzde 14,1’e yükselmiştir.
Bu veriler her ay artan bir işsizlik durumuna işaret etmektedir. Yüksek okul mezunları arasında iş bulma olanağı daha yüksek olarak değerlendirilen elektrik, elektronik, elektrik-elektronik, elektronik haberleşme, bilgisayar ve biyomedikal mühendislerinin yalnızca EMO’ya kayıtlı olanlar içinde işsizlik oranının TÜİK’in yüksekokul mezunları için belirlediği işsizlik oranına denk gelmesi de ülkemizdeki genel işsizlik tablosu açısından ayrıca düşündürücüdür.
MÜHENDİSLER GELECEĞE GÜVENLE BAKMIYOR
»Araştırmanızda krizin yarattığı etkilere yönelik saptamalarınız da var. Bu sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Krizin etkilerine yönelik seçeneklerden en çok “geleceğe güvenle bakamıyorum” seçeneği işaretlenmiştir. Bu ülkemizde nasıl bir toplumsal yapı oluştuğunu göstermektedir. İnsanlar yarınından endişe duyarak yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Meslektaşlarımızın yüzde 13,2’si borçlarını ödeyemediğini bildirmiştir. Mühendislerin durumu da ülke gerçeğinden farklı değildir. Ülkemizde insanların en temel gereksinimlerinden biri olan barınma ihtiyacı üzerinden yaratılan konut kredisi borçluları, kredi kartı mağdurlarına eklenmiştir. Üçüncü sırada en çok işaretlenen seçenek ise “işyeri kapasitesindeki daralma”dır.

»2010 yılına ilişkin öngörü ve beklentileriniz nelerdir? Mühendislerin durumu açısından bir düzelme bekliyor musunuz?
Ekonominin düzelmesi için en az yüzde 10’luk büyümeye ihtiyaç olduğu söyleniyor. Ekonomi yıllık yüzde 5’lik büyüme ile 4 yıl sonra ancak 4 yıl önceki seviyeyi yakalayabilecektir. Sermayenin geniş halk yığınları üzerinden oynadığı bir kumar olan bu krizin bedelini emekçiler işsizlik, açlık ve yoksulluk olarak ödemeye zorlanacaklardır. Mühendisler de bu geminin emekçileri arasındadır ve onlardan çok farklı koşullara sahip olmayacaklardır. Üniversiteli işsizlerin çoğaldığı bir memlekette mühendisler de bundan payını almaktadırlar.
Yılda yaklaşık 5-6 bin civarında elektrik, elektronik, elektrik-elektronik, elektronik haberleşme ve bilgisayar mühendislikleri alanında yeni mezun verilmektedir. Kriz ortamı ne yazık ki yeni mezun meslektaşlarımızın iş bulma olanaklarını daha da düşürmüştür.
Kapitalist sistemin kendi dönemsel kurtuluşu için devlet müdahaleleri ile sermayeyi kurtarıcı çözümlere yöneldiğini belirtmiştim. Bu uygulamaların yarattığı ciddi bir ekonomik maliyet söz konusudur. Ne yazık ki 2010 yılı, küresel kapitalist sistem tarafından bu maliyetlerin toplumsal kesimlere yıkılmaya başlanacağı bir dönem olarak kurgulanmaktadır. Ülkemiz de bu yöne doğru yönelmiştir. 2010 yılı bütçesi tam da buna göre yapılandırılmıştır. Zaten 2010 yılına halk, yeni vergiler ve yeni zamlarla girmiştir. Elektrikten, ulaşıma pek çok temel ürüne yeni zamlar gelirken, bu zamların ekmek gibi temel gıda maddeleri dahil olmak üzere tüm ürünler üzerinde fiyat artışına neden olacağı açıktır. AKP hükümetleri, bugüne kadar var olan kamu varlıklarını özelleştirmeler yoluyla yandaş sermaye gruplarına devretmiştir. Bazı dağıtım bölgelerinin devrinde Deniz Feneri eV davasıyla ilgili kişi ve şirketlerle bağlantılı ortaklıklar tespit edilmiştir. 2010 yılında da başta enerji alanı olmak üzere özelleştirmelere tam gaz devam edeceği anlaşılmaktadır. Oysa özelleştirmelerin sonucu meydandadır. Elektrik fiyatları özelleştirmeler ve serbest piyasa uygulamaları nedeniyle karaborsada fahiş düzeylerde belirlenmekte, dağıtım özelleştirmeleriyle de yeni zam baskıları yaratılmaktadır. Cumhuriyet tarihi boyunca elektrik talebinde en yüksek düşüşün yaşandığı 2009 yılında bile AKP Hükümeti, gerçek maliyetlerdeki azalışa rağmen elektrik fiyatlarına zam yapılmasını sağlamıştır.
Küresel kapitalizm 2010 yılını maliyetlerini tahsil etme yılı olarak ilan etse de, emek cephesinin de karşı mücadele yılı olacağı görülmektedir. Ülkemizde TEKEL işçilerinin başlattığı direniş, kamu emekçilerinin iş bırakışı da bunun ilk adımı olarak değerlendirilmelidir. Emek örgütlerinin 2010 yılını mücadele yılı olarak örmesi gerekmektedir.
İNAN MUTLU

Bu haber 1381 defa okunmu?tur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

TOPLUMSAL YAŞAM

YEGANE YOL

YEGANE YOL SOSYALİZM DÜNYAYI KURTARMAMIZI SAĞLAYACAK YEGANE YOLDUR...

"BİRDE UTANMADAN 'BELEDİYE BAŞKANLIĞI' İSTİYORLAR"

"BİRDE UTANMADAN 'BELEDİYE BAŞKANLIĞI' İSTİYORLAR"
********FARKIN NE****************23 Şubat 2014

HAVA DURUMU

Detaylı bilgi için resmin üzerine tıklayın.

ANKET

sence; KALAMAR TAVA MI MEZE Mİ?






Tüm Anketler

GOOGLE TERCÜME



Copyright © 2005-2012 www.likyahaber.net Tüm hakları acaip bir şekilde saklanmıştır. Kopye eden fena olur!... demedi demeyin... editör-özer yılmaz/elk.mühendisi-yıldız teknik üniv. POSTA ADRESİMİZ; haber@likyahaber.net
RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapy: MyDesign Haber Sistemi


porno izle