Her bahar düşleri sınanır acıyla
Bir kapı öteleri kış
Masal satarlar durmaksızın
Kapılarında çivilenmiş keder
Sesleri yok, dilleri yok
İnerler hep bir yoktan kışa
Oluk kadınlar, kıyı kadınlar
Bulut kadınlar, dağ kadınlar"
(Çerçeve ve Mesel – Betül Tarıman)
"Kaş’ta gencecik bir kız tecavüz edilmiş"
Hayatım saflıkların toplamıdır sanki.
İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi’nde okurken Medeni Hukuk dersinin final sınavında şöyle bir soru vardı.
Evli bir çiftten erkek olanı, evlendikten bir süre sonra İsviçre’ye gidiyor ve orada travesti oluyordu.
Sınavda bu evlilik için hukuki olarak neler yapılabileceğine ilişkin birkaç soru birden soruluyordu.
O güne kadar travesti nedir duymamıştım. Döndüm gözetmene sordum. Gözetmen bana şaşkın şaşkın baktı. Sonra dili döndüğünce travestinin ne olduğunu anlattı.
O günden sonra nerede bir travesti görsem hep bu olayı hatırlar, keşke hayat da ben de öyle saf kalsaydık der, üzülürüm.
Günlerden bir gün vekilliğini de yaptığım sendikadan kadın bir üye, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için bir etkinlik hazırladıklarını, benim de bu etkinlikte şiir okuyup okuyamayacağımı sordu.
Saflık bu ya! Balıklama atladım. Kafamda hemen neler yapacağımı, neler anlatacağımı, kimlerden şiir okuyacağımı… oluşturdum.
Halk şiiri geleneğinde neden kadın halk ozanı olmadığının tarihsel ve sosyolojik koşullarını anlatacak, Mihri Hatun’dan başlayarak, Şûküfe Nihal’e, oradan Gülten Akın’a, Nilgün Marmara’ya, Neşe Yaşın’a kadar … kadın şairlerden söz edecek, şiirlerinden örnekler okuyacaktım.
Kendi şiirimden de okumamak olmazdı elbet, birkaç da kendi şiirimden okuyacaktım.
Okuyacaktım dedim ya, okuyamadım. Sendikadan bir başka kadın üye kendi günlerinde asla bir erkeğin şiir okumasını istemediklerini söyledi.
Kırıldım desem, yaşadıklarımı anlatmakta yetersiz kalır.
( Yalnız onlar mı? Pek çok kadın beni kırıp geçti, ezdi geçti zaten.) O gün ve o günden sonra, muhalif çizgimin önemli bir kısmı kadınların sorunlarına duyarlık oluşturmasına karşın, bir daha hiçbir kadın etkinliğine katılmadım.
Katılmak istemedim. Bu yönde gelen talepleri de reddettim.
Bu inadımı 2012’nin Ekim’inde kırdım.
Kaş’ta gencecik bir kız tecavüz edilmiş. Bunun üzerine tecavüzcüler hakkında dava açılmış.
Antalya ve Kaş’tan bir grup kadın, tecavüz edilen genç kızın yanında olduklarını kamuoyuna duyurmak için Kaş Limanı’nından Kaş Adliyesi’ne kadar, tecavüzü ve tecavüzcüleri kınayan sloganlarla yürümüşler. Asıl olanlarsa bundan sonra olmuş.
Kaş savcısı yememiş içmemiş, kadınlar hakkında Toplantı ve Gösteri Yasası’na Muhalefet ve Adil Yargılamayı Etkilemeye teşebbüsten dava açmış.
İnadımı işte bu olay nedeniyle kırdım.
Bu davada yargılanan kadın arkadaşlardan bir kısmının avukatlığını üstlendim. Bu tür davaların toplumsal muhalefetin önüne set çekmek için açıldığını bilmiyor değildim; benzer davalardan sonra bir kısım ‘muhalif’in cepheyi terk ettiğini de, sindiğini de…
Duruşmaya girdik… O ne direnç öyle? Ne iş yapıyorsun sorusuna, ücretsiz ev işçisiyim diye verilen yanıttan, yine tecavüz olsun yine yürürüm, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını istemiyorum, ben erkek şiddetine karşı çıktım… yanıtına kadar, verilen her yanıt onurlu bir kadın duruşunu simgeliyordu.
Hiçbiri asla pişman değildi.
İyi ki de inadımı kırmışım. Kadınlardan aldığım güçle ben de konuştum da konuştum.
Uluslararası Sözleşmelerden, Anayasa’dan, Demokrasi’nin meydanlarda yeşerdiğinden, bırakın cezalandırılmayı, yargılan kadınlara ödül verilmesi gerektiğinden… söz ettim.
Yargıç tutanaklara savunmamda söz ettiğim ‘demokratik kitle örgütü’ sözcük öbeğini, ‘sivil toplum kuruluşları’ diye geçince, yine kadınlardan aldığım güçle müdahale ettim, sözlerimin tutanağa doğru geçmesini sağladım.
İkinci celse 2012’nin Aralık’ındaydı. Yine gittik. Bu kez yargıcın karşısına bir avukat ordusuyla çıktık.
Kadınlarda yine aynı inat; bizde yine aynı inat…
Beraat ettiler.
Salonun bir kenarında, duruşmayı izleyen köylü bir kadın vardı. Beraat kararı çıkınca alkışlamaya başladı. Sordum. Onun kızı da tecavüz mağduruymuş. Kadınlar ona da destek oluyorlarmış.
O da kadınlara destek oluyordu.
Dışarıya çıktık. Hepimizde birlikte elde edilen bir başarının hazzı vardı.
Kadınlardan biri bana yöneldi. Boynuma sarıldı. Teşekkür etti. Ağzına sağlık, dedi. Siz feminist misiniz, dedi.
Güldüm, ben sosyalistim, dedim.
Siz bana şiir okutmasanız da, ben her zaman sizin yanınızdayım, dedim.
Gözlerime baktı. Söylediklerimden bir şey anlamadı.
Sevgiyle gülümsedim.
Yürüdüm…
kaynak: http://www.ozgurantalya.com