Eskinin zayıfladığı yeninin henüz doğmadığı bir geçiş dönemi içerisindeyiz. Emperyalizmin krizi insanlığın yeni bir gelecek arayışını güçlendirirken, bunun işaretlerini taşıyan kitlesel direniş hareketlerinin geliştiği tarihsel bir konjonktürdeyiz. Devrim ve sosyalizmin henüz kitlelerin kurtuluş umuduna dönüşmediği ancak bu yönde imkânların çoğaldığı, bu anlamda mücadelenin de yeni bir evresine doğru ilerliyoruz.
Kapitalizmin ‘mutlaklığının’ ilanı ile sola ‘devre dışı’ bir rol biçildiği dönem kapanıyor. Solun etkin olacağı ve kapitalizmin çöküşünden çıkışının tek alternatifi olarak devrim ve sosyalizmin güçleneceği bu dönemde 2012, bu çağrının yükseleceği 1 Mayıs’lardan birisi olacaktır.
Halkın biriken tepki ve öfkesini düzene yönlendirecek bir devrimci siyasete şimdi her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Dünyanın geleceğinin nasıl şekilleneceğini belirleyecek olan devrimci siyasetin yapabildikleri belirleyecektir. 1 Mayıs 2012 bu iddianın güçleneceği bir zemin olacaktır.
***
Ülkemizde de durum hiç de farklı değil. Düzenin bir önceki döneminin eskiyen unsurlarının tasfiye süreci aynı zamanda halkın da değişim talebine bir yanıt oluşturma görüntüsü altında gerçekleştirilmişti. Demokratikleşme ve reformlar süreci olarak gösterilen sürecin sonunda inşa edilen yeni rejimle birlikte değişen hiçbir şeyin olmadığı aksine ülkenin giderek karanlık dehlizlerde sürüklendiği görülüyor.
AKP, yoksulluğu derinleştiren, işsizliği ve güvencesizliği yaygınlaştıran sömürü politikalarını yeni baskıları daha da arttırarak uygulamaya çalışıyor. Siyaseti ve iktidarı tekelleştiren bir yaklaşım içerisinde toplumun her kesimini kendi hegemonyası içerisine dahil etme yönündeki yukarıdan aşağıya uygulanan politikalar toplum içerisinde de hiç azımsanmayacak bir tepkiyi ortaya çıkarıyor. Bu tür gelişmeler aynı zamanda lokal-yerel kitlesel direniş hareketlerini de ortaya çıktığı bir dönemde yaşanıyor. Aynı zamanda düzen içi güçlerin ve düzenin kimi unsurlarının yanında yer alan sol içindeki sağ liberal ve milliyetçi çizgilerin teşhir olarak etkisizleştiği bir dönemden geçiyoruz.
AKP’nin iktidarını pervasızca kullanmaya dönük attığı her adım kuşkusuz karşısında da aynı şekilde tepkileri çoğaltacaktır. Aynı zamanda AKP’nin Ortadoğu’da oynadığı emperyalizmin taşeronluk rolünün yarattığı ve yaratacağı sorunlar da bir düzen içinde de bir dizi krizi tetikleyici gelişmelere gebedir.
İşte bu ülke gerçekliği içerisinde yine devrimcilikten başka bir seçenek ve alternatif yoktur. Bu giderek daha fazla halkın da ortak duygusu haline gelmeye başlamıştır. Bugün yeterince güçlü olmamasına rağmen fikri olarak da fiili olarak devrimcilerin dirençli duruşu ülkemizin yegane umut kaynağı olmaya devam etmektedir.
1 Mayıs 2012, işte bu umudun büyütüleceği bir zemin olacağı kadar aynı zamanda geleceği birlikte kurma iradesi ve çağrısının da ortaya koyulacağı bir gün olacaktır. İşbirlikçi, gerici, sömürücü ve zorba AKP iktidarı karşısında yükselen direnç yarının da mutlak ve tek kurucusu olacaktır.