Likya Haber Gazetesi, Kalkan, Kaş Antalya Haberler
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

EN ÇOK OKUNANLAR

HABER ARA


Gelişmiş Arama

BU GÜNÜN MANŞETLERİ...

manşetler

SON DAKİKA HABERLERİ....

EKŞİ SÖZLÜK...






CANLI TV İZLE...

YAKINDA...

ÖZELLEŞTİRMELERE HAYIR!

ALEXA

Alexa Certified Traffic Ranking for www.likyahaber.net

SİTEYE GELENLER

free counters

ÇEVRİMİÇİ

DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ...

DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ...

Tarih 08 Mart 2012, 01:31 Editör Özer YILMAZ

Bildiğimiz en eski 8 Mart, 1857 de 40.000 Newyork'lu işçi kadın on iki saatlik iş gününü ve düşük ücretleri protesto etmek için greve giderler. Yapılan gösterilerde polisle çatıştılar.


DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ...



8 Mart'ın Kısa Tarihi

8 Mart’ın tartışmalı bir tarihi var. Bildiğimiz en eski 8 Mart, 1857 de 40.000 Newyork’lu işçi kadın on iki saatlik iş gününü ve düşük ücretleri protesto etmek için greve giderler. Yapılan gösterilerde polisle çatıştılar.

İkinci 8 Mart 1908’deki kadın eylemine dayanıyor. ABD’de 8 Mart 1908’de Manhattanlı iplik işçisi kadınlar 8 saatlik iş günü ve işçi kadınların politik hakları için grev yaparlar. Polis müdahale eder ve işçiler polisle çatışırlar.
Üçüncü 8 Mart 1908’de Newyork’taki işçi kadınların eylemi ile ilgili. Dokuma işçisi kadınlar işten çıkarılmalarını protesto için iş yerlerini işgal ederler, işgal sırasında çıkan yangında 129 kadın işçi yaşamını yitirir.
8 Mart’ın ‘ kadınlar günü’ olmasının bu olayların hangisine dayandırıldığı kesinleşmiş değil.
1910 yılında Danimarka'nın Kopenhag şehrinde düzenlenen Kadın Sosyalist Enternasyonal toplantısında Clara Zetkin, 8 Mart 1857'de New York'ta başlayan kadın hakları mücadelesinin, her yıl "Uluslararası Kadın Günü" olarak kutlanmasını önerir ve bu öneri oybirliğiyle kabul edilir.

Kopenhag kararından sonra ilk kez 19 Mart 1911'de Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsviçre'de yüz binlerce kadın ve erkek değişik eylemlerle "kadın günü"nü kutladılar, oy verme ve seçme-seçilme haklarının yanı sıra meslek edinme ve mesleki eğitim görme haklarını istediler.

Birleşmiş Milletler (BM) Örgütü, 1975'i "Dünya Kadınlar Yılı" ilan etti ve 16 Aralık 1977'de 8 Mart'ın, tüm kadınlar için "Dünya Kadınlar Günü" olarak kutlanmasını kararlaştırdı. Kadınlar, tam 100 yıldır her 8 Mart'ta bu mücadeleye katkısı olanları anmak ve eşitsizliğe, adaletsizliğe karşı çıkmak için bir araya geliyorlar. Değişen dünyada ve yeni toplumsal koşullarda yeni haklar elde etmek için çaba harcıyorlar.

Kadın Mücadelesi Tarihinden Notlar

•    2. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte Batı’da çok etkili olan oy hakkı mücadelesinden etkilenen daha çok eğitimli, aydın bir grup kadın kendi deneyimlerinden de yola çıkarak ilk feminist mücadeleyi başlattılar.
•    1913-1921 tarihleri arasında ‘Kadınlar Dünyası’ 100 gün, günlük gazete olarak yayımlanmış, sonra 25 sayfalık haftalık dergiye dönüşmüştür. Kadınlar dergide kadınların eğitim ve çalışma hakkı gibi temel haklarla ilgili talepleri dile getirdiler. Kadınlar arası dayanışma anlayışı geliştirdiler, iş yerleri bile kurdular.
•    Kurtuluş Savaşı’nda kadınlar hem ekonomik hayatta hem de politik mücadelede etkin rol aldılar. İstanbul’un işgaline karşı mitingler düzenlediler.
•    Kadınların Osmanlı Döneminde başlayan talepleri 1926’da Medeni Kanun’un kabul edilmesiyle karşılığını buldu.
•    Kadınların siyasal hakları iki aşamada gerçekleşti. 1930 yılında yerel seçimlerde, 1934’te ise genel seçimlerde seçme seçilme hakkı elde ettiler.
•    1935 yılında Meclis’e 18 kadın milletvekili seçilmesiyle kadınların meclisteki temsil oranı %4,5 oldu.
•    Aynı yıl Türk Kadınlar Birliği, Dünya Feminist Kongresi’ne, feministlerin önerisiyle gündemin birinci maddesi (Ankara’nın onayı olmadan) ‘barış’ı koymasının ardından Türk kadınlarının bütün haklarını kazandıkları ve artık işlevini tamamladığı gerekçesiyle kapatıldı.
•    1951 yılında Türk Kadınlar Birliği yeniden açıldı.
•    Bu derneğin yanı sıra Kadın Haklarını Koruma Derneği, Üniversiteli Kadınlar Derneği, Hukukçu Kadınlar Derneği gibi dernekler kuruldu. Bu dönemde kurulan tüm kadın dernekleri cumhuriyetin kazanımlarına duydukları minneti ifade etmekten öte kadınlık durumunu sorgulayıcı bir yaklaşım içinde olmamışlardır. Ancak kendilerini ’kurtulmuş kadın’ olarak görmelerine karşın kimi haklar konusunda da çaba göstermişlerdir.
•    1970’li yıllar toplumsal mücadelenin en üst noktaya geldiği, bu nedenle de aynı ölçüde siyasal baskıların, çatışmaların yoğunlaştığı dönemdir. Bu dönemde mücadele içindeki tüm sol örgütlerde kadınlar aktif olarak yer aldılar. Kimi örgütlerde kurulan kadın birimleri dernekleri kadın sorunlarını gündeme getirmek ve bunlarla mücadele etmekten uzaktı.
•    1980 darbesi sonrası feminizmi dillendiren kadın grupları oluştu. Öncelikle İstanbul, Ankara ve İzmir’deki kadın grupları ve dernekleri politik yaşamda kadınlara dair söz söylemeye başladılar.
•    1982 Nisan ayında İstanbul’da Fransız feminist Giselle Halimi’nin katıldığı bir kadın sempozyumu yapıldı. Burada ilk kez feminizm kamuoyunda dillendirildi.
•    1983 başında YAZKO’nun haftalık dergisi Somut’ta feminist kadınlara bir sayfa ayrıldı. Somut’taki bu sayfa 6 ay devam etti.
•    1983 yılının sonunda 13 feminist tarafından ev içinde ve ev dışında, ücretli ve ücretsiz çalışan kadınların emeğine dayalı ve bu emeği değerlendirme amacıyla yayıncılık, hizmet ve danışmanlık şirketi olan Kadın Çevresi kuruldu. Kadın sorunları ile ilgili kitaplar yayımlandı.
•    BM’nin 1979 yılında kabul ettiği “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi” 1986 Mart’ında ülkemizde yasalaştı. Bu sözleşmenin uygulamaya konmasını talep eden bir imza kampanyası yürüten kadınlar binlerce imza toplayarak TBMM’ye verildi.
•    Ankara ve İstanbul’daki kadın grupları ‘Dayağa Karşı Kampanya’yı koordineli olarak yürüttüler. Dayağa karşı 17 Mayıs 1987’de, İstanbul’da 3000 kadının katılımıyla 1980 sonrası ilk kadın yürüyüşü yapıldı.
•    Yine aynı biçimde ‘Cinsel Tacize Hayır’ kampanyası düzenlendi. Ceza Yasası’ndaki fahişeye tecavüzde indirim sağlayan 438.maddeye karşı kampanya yürütüldü ve 1990 yılında yasa yürürlükten kaldırıldı.
•    Feministlerin gündeme getirdiği ev içi emek, annelik, iffet, aile, çalışma yaşamında kadınların eşitsizliğe maruz kalması Türkiye’nin politik ortamının önemli tartışma konuları arasına girdi. Hatta mevcut burjuva partileri bu söylemleri gündemlerine almak zorunda kaldılar.
•    Kadın hareketinin mücadelesi sonucunda politik yaşamda kadınlar daha görünür oldular. Siyasi partilerde kadın kotası getirildi. En yüksek kadın kotası Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nde %30 olarak uygulandı. Daha sonra bu oran %50’ye çıkarıldı. Sendikalarda kadın sekreterlikleri oluştu. Birçok belediye tarafından sığınma evleri açıldı. Kadınlar hem kendi örgütlerinde hem de toplumsal yaşamın her alanında hak ve özgürlük mücadelesini her geçen gün yükseltiyorlar. Tüm eşitsizliklerin ortadan kaldırıldığı sınıfsız, sömürüsüz bir dünyaya olan inançlarıyla umudu büyütmeye devam ediyorlar.

Siyasette Kadın Temsili - Sema Yazan Özçetin

Siyasette kadın temsilinden bahsederken “siyaset” kavramının da ciddi anlamda sorgulanması gerekiyor elbette. Erkek egemen kapitalist sistem içerisinde “siyaset”, daha çok eril özelliklere sahip, profesyonellerin yaptığı uzmanlaşmış kurumsal bir alan olarak tezahür ediyor. Oysa siyaset, yaşama dair söylediğimiz her türlü söz ve yaptığımız eylemin kendisidir.

Kadınların seçimle ve atamayla gelinen siyasi, idari ve hukuki bütün karar organlarında gerçek temsilinden söz etmek zor. 2011 genel seçimleri sonrası TBMM ‘deki kadın milletvekili oranı –ki Cumhuriyet tarihinin en yüksek oranıdır- % 14,18. 2009 yerel seçimlerine baktığımızda ise – belediye meclis üyeleri, muhtarlar dahil- 300 binden fazla seçilmişin içindeki kadın oranı % 1,23 düzeyinde. Yaşadığımız gerçeklik siyasette kadının temsilinden daha çok, siyasette temsili kadın varlığı olarak görünüyor.
Bu oran % 50 kadın kotası için mücadele eden Avrupa Kadın Lobisi’ne rağmen Avrupa Parlamentosu’nda dahi % 35.
 
Ülkemizde kadınların siyasette temsili konusunda en önemli adımlardan olan pozitif ayrımcılık ve kota ilkesi ( % 30 zorunlu,% 50 aday olunması halinde ) ilk defa Özgürlük ve Dayanışma Partisinde uygulandı. Sol-sosyalist örgütlerin de erkek egemen anlayıştan azade olmadığını düşündüğümüzde bunun kadınların mücadelesi sonucu kazanılmış çok önemli bir kazanım olduğunu ifade etmek gerekiyor.
 
Siyasette kadın temsilinin bu kadar düşük olmasının farklı ve köklü nedenleri var. Cinsiyete dayalı toplumsal iş bölümü ve cinsiyete dayalı toplumsal roller kadınların önündeki en önemli engellerden. Siyasetin tüm kurumlarıyla erkek egemen bir anlayış ve kültürle şekillenmiş olması da kadınların söz ve karar süreçlerine katılımında engel oluşturuyor. Siyasal İslamın ve muhafazakarlığın yükselmesi cinsiyete dayalı işbölümü ve rollerin pekişmesine, kadın kimliğinin dışlanmasına, kadının eş ve anne kimliğiyle kutsanarak aile kurumu içine hapsedilmesine, toplumsal yaşamın dışına itilmesine neden oluyor. Kadınların siyasette eşit temsilinin anayasal güvence altına alınmaması, fiili tedbirlerin ( pozitif ayrımcılık, kota uygulaması vb.) alınmaması da bu konuda önemli nedenlerden.
 
AKP’nin 12 Eylül 2010’da halkoyuna sunduğu anayasa değişikliği paketinde, üzerinde en çok konuşulan konulardan biri de, “kadınlara pozitif ayrımcılık” getirecek düzenleme idi. Anayasa değişikliğinin kabulünün üzerinden çok uzun bir zaman geçmesine rağmen, kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizlik uçurumunu kapatacak, kadınların hayatlarında somut bir fark yaratacak herhangi bir pozitif değişiklik yaşanmamıştır.
 
Başbakanın “ Ben kotayı eşitlik olarak almıyorum. Eşit katılım zaten şu anda var. Git kazan al. Sen kendin gidip kazanıp alamıyorsun. Kota olduğu zaman ben erkeklerin ianesine sığınıyorum demektir. Bütün dünyada bu yok. Kotayı kadına saygısızlık olarak görüyorum." Konuşması siyasal iktidarın pozitif ayrımcılık ve kota uygulamasına bakışını kısaca özetliyor.
 
Aynı algının bütün erkeklerde olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Erkeklerin daha iyi konuştuğu, kürsü kullandığı, inisiyatif geliştirdiği, gece geç saatte biten toplantılara,şehir dışı etkinliklere katılabildiği, kadınların ise bunları yapma becerisine sahip olmadıkları algısı yine erkek egemen anlayışla biçimlenen siyasetin özünden kaynaklanıyor.
 
Bu nedenle pozitif ayrımcılık ve kota uygulamasının yasalarda veya parti tüzüklerinde yer alması önemli bir tedbir olsa da tek başına sorunu çözmede yeterli olmuyor. Sorun cinsiyete dayalı toplumsal iş bölümünün ve toplumsal cinsiyete dayalı rollerimizin sorgulanarak kadınlar ve erkekler olarak farkındalık geliştirilmesinde, kadınların üzerindeki bakım hizmetleri ve ev işi yükünün toplumsal/kamusal biçimlerde çözülmesinde, kadınların kendilerini gerçekleştirebilmelerinin yolunun açılmasında diye düşünüyorum.
 
Kadınların toplumsal yaşamın içinde daha aktif bulunmalarının önündeki her türlü engelin ortadan kaldırılması bu dünyanın yarısını oluşturan kadınların siyasete dair katılımlarını artıracaktır. Siyasetin eril bir anlayışla şekillenmesi halinin de sorgulanması gerekiyor. Hegemonya kurma eğiliminde, iktidar olma halini her daim yaşatan, ezme ezilme ilişkisini sürekli üreten, rekabetçi bir anlayışla şekillenmiş “siyaset”in kodlarıyla davranmak zorunda değiliz. Erkekleşerek siyasette yer almak değil de siyaseti kadınlaştırmak gerekiyor. Daha eşit, daha paylaşımcı, hegemonik olmayan bir anlayışla “siyaseti” yeniden aşağıdan yukarıya örmek,örgütlemek gerekiyor. Kadınların siyasete dair bütün şablonları yerle bir etmesi yeniden yazması gerekiyor. Çünkü dünyanın yarısı olan kadınların hayata dair sözü, dünyayı değiştirecek güçleri var. Ne zaman ki kadınlar örgütlüler,o zaman güçlüler ve hayatı değiştirebiliyorlar.

Bütün bunları gerçekleştirebilmenin yolu bağımsız ve güçlü bir kadın örgütlenmesinden geçiyor.
 
Türkiye özelinden ve güncel olandan bahsedecek olursak, halkın seçilmiş oylarıyla meclise giren, belediye yönetimlerine gelen sınırlı sayıdaki kadın üzerindeki siyasal baskılar, gözaltı ve tutuklamalar; yine 13 Şubat 2012 tarihinde KESK ve bağlı sendikalara KCK operasyonu adı altında yapılan baskınlarda tam da 8 Mart öncesi kadın yöneticilerin göz altına alınması ülkemizde toplumsal hayattan ve çalışma yaşamından ittirilen kadınların, siyasetten de kovulması anlamına geliyor. Siyasal iktidarın muhalif seslere tahammülünün olmaması, baskıların bu muhalifler içindeki kadınlara yönelmesi, onların siyasal zeminde yer almalarının engellenmesi şeklinde de kendini gösteriyor. Siyasetteki ayrımcı, ötekileştirici tavır ve zihniyetten sadece örgütlü, politik kadınlar değil bağımsız feministler, cinsel tercihleri ve kimlikleri farklı olanlar bireyler/kesimler de  nasibi alıyor. Kadınların etnik kökenleri, siyasal görüşleri ve cinsel tercihleri gibi unsurlara bakılarak ayrımcılığa uğramaları, hayattın tümünden yok sayılmaları kabul edilemez. Kadınların sendikalar, meslek odaları, siyasi partiler başta olmak üzere bütün demokratik kurum ve kurullarında eşit temsilinin sağlanması gerekir. Bu da ancak eşitliği, özgürlüğü, demokrasiyi gerçekten özümsemiş anlayışlarla gerçekleşebilir.
 
SEMA YAZAN ÖZÇETİN
ÖDP MYK KADIN KOORDİNATÖRÜ


Bu haber 1838 defa okunmu?tur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

TOPLUMSAL YAŞAM

YEGANE YOL

YEGANE YOL SOSYALİZM DÜNYAYI KURTARMAMIZI SAĞLAYACAK YEGANE YOLDUR...

"BİRDE UTANMADAN 'BELEDİYE BAŞKANLIĞI' İSTİYORLAR"

"BİRDE UTANMADAN 'BELEDİYE BAŞKANLIĞI' İSTİYORLAR"
********FARKIN NE****************23 Şubat 2014

HAVA DURUMU

Detaylı bilgi için resmin üzerine tıklayın.

ANKET

sence; KALAMAR TAVA MI MEZE Mİ?






Tüm Anketler

GOOGLE TERCÜME



Copyright © 2005-2012 www.likyahaber.net Tüm hakları acaip bir şekilde saklanmıştır. Kopye eden fena olur!... demedi demeyin... editör-özer yılmaz/elk.mühendisi-yıldız teknik üniv. POSTA ADRESİMİZ; haber@likyahaber.net
RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapy: MyDesign Haber Sistemi


porno izle