12 Eylül 1980 Faşist Diktatörlüğü Antalya‘da yüzlerce kişi tarafından protesto edildi. Antalya’da bir araya gelen çok sayıda parti, hareket, sendika, dernek, meslek odası tarafından oluşturulan platform 12 Eylül Faşist Diktatörlüğünün yıl dönümü nedeniyle bir yürüyüş ve basın açıklaması düzenledi. Üç Kapılar önünde toplanarak Attalos Heykeline kadar yürüyen yüzlerce kişi sık sık "Darbeciler hesap verecek" "Faşizme Karşı Omuz Omuza" "Gün Gelecek Devran Dönecek AKP Halka Hesap Verecek" "Faşizme Ölüm Tek Yol Devrim" sloganları attılar. "Unutmayın kaldığımız yeri! Yenilmedik daha!" "12 Eylül AKP ile devam ediyor" yazılı pankartları ile o dönemde idam edilen devrimcilerin resimlerinin taşındığı eyleme gençlerin katılımının yoğun olduğu gözlendi. Attalos Heykeli önünde sonlanan yürüyüşte yapılan saygı duruşunun ardından platform adına Kadir Zeybek basın açıklamasını okudu. Zeybek konuşmasında, 12 Eylül darbesinden miras kalan anti-demokratik uygulamaların günümüzde de devam ettiğini belirterek, "12 Eylül AKP ile devem ediyor "dedi. Zeybek açıklamasında şunları söyledi.“Geçmişte toplumsal muhalefeti bastırmanın yolu darbelerden geçerken, günümüzde daha değişik yollara başvurularak, aslında topluma hissettirilmeden ciddi değişimler gerçekleştiriliyor. AKP hükümetinin son zamanlarda toplumdaki muhalif unsurlara karşı aldığı pozisyona baktığımızda, planlananın yeni bir değişim ve farklı tarzda bir 12 Eylül girişimi olduğunu görüyoruz. Toplumdaki muhalif kesimler haklarında davalar açılarak tutuklanıyor ve eşine az rastlanır şekilde kanıtların yeterliliğine bakılmaksızın aylarca, yıllarca tutuklu kalabiliyor. Bu hukuksuzluk her geçen gün daha çok işletiliyor ve meşru hale getiriliyor. Yeni tarzdaki 12 Eylül uygulamalarına dur demek ve 12 Eylül'ün getirmiş olduğu her türlü hak kayıplarının yeniden kazanımı yolunda mücadele etmektir." Zeybek “Devrimci-demokrat-yurtsever unsurların görevi AKP hükümetinin yeni tarzdaki 12 Eylül uygulamalarına dur demek ve 12 Eylül’ün getirmiş olduğu her türlü hak kayıplarının yeniden kazanımı yolunda mücadele etmektir.” diyerek “Buradan tekrar deklare ediyoruz; gün gelecek devran dönecek darbeciler ve bu zihniyetin devamcıları halka mutlaka hesap verecektir. Biz bu kavganın en yakın takipçileriyiz.” şeklinde konuştu. BASINA VE KAMUOYUNA Bu yıl 12 Eylül askeri darbesinin 31. Yılı... 12 Eylül darbesinden miras kalan anti-demokratik uygulamalar günümüzde de devam etmektedir. 31 yıl önce 12 Eylül günü, askeri cunta devlet yönetimine el koyduğunu duyurduğunda, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının da sinyalini veriyordu. Darbe öncesinde gelişen toplumsal muhalefet çeşitli yollarla, faşist grupların saldırılarıyla durdurulmak istense de demokrasi güçlerinin mücadelelerindeki kararlılık buna izin vermedi. Gelişen toplumsal muhalefetin önüne askeri darbe ancak set koyabildi. 12 Eylül sabahı 11 Eylül sabahından çok farklıydı. Demokrasi güçlerine karşı karakollarda, cezaevlerinde işkenceler, idamlar, yığın halinde tutuklamalar; siyasi partilerin, derneklerin, sendikaların kapatılması süreci başlatıldı. Bu topyekûn bir imha politikasıydı. Toplum, faşist askeri cuntanın anti-demokratik uygulamalarına ses çıkaramaz hale getirildi. Darbe sonrası ilerleyen süreçlerde; • 650.000 kişi göz altına alındı. • 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. • Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. • 7 bin kişi için idam cezası istendi. • 517 kişiye idam cezası verildi. • Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (26 siyasi suçlu, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı). • 71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı. • 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı. • 388 bin kişiye pasaport verilmedi. • 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. • 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. • 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. • 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. • 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. • 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. • 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. • 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. • Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. • 31 gazeteci cezaevine girdi. • 300 gazeteci saldırıya uğradı. • 3 gazeteci silahla öldürüldü. • Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. • 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. • 39 ton gazete ve dergi imha edildi. • Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. • 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. Bu gün, darbenin asıl amacının toplumsal mimarlık projesinin bir kaldıracı olduğu, dünyaya egemen olan neo-liberal düzene entegre edilmeye çalışılan toplumun, entegrasyon aşamasındaki geçiş sürecini oluşturduğunu, daha net bir şekilde görüyoruz. 12 Eylül faşist darbesinden sonra, toplumsal yaşamın hiç de eskisi gibi dinamik olmadığını ve emperyalist güçlerin hedeflerine ulaştıklarını görüyoruz. Ancak ne demokrasi mücadelesi bitti, ne 68-78 ve sonrası kuşaklar ideallerinden vazgeçti. Kaldığımız yerden mücadelemize devam ediyoruz ve edeceğiz. 68 ve 78 kuşağının ölen işçiler,öğrenciler ve aydınların devrim sözleri vardır. Bu söz yerine getirilmeden bu mücadele bitmez. DARBECİLER YARGILANSIN! Bugün amaçlarımızdan bir tanesi de 12 Eylül darbesini gerçekleştirenler başta olmak üzere, Danışma meclisi üyeleri, sıkıyönetim komutanları, sıkıyönetim cezaevi müdürleri, cezaevi istihbarat subayları ve işkencecilerin yargılanmasını sağlamaktır. Bu darbe, insanlık tarihine geçmiş kara bir lekedir. Bu leke temizlenmeden, darbecilerle hesaplaşılmadan, Türkiye’deki demokratikleşme girişimlerinin içi boş kalır. 12 Eylülde yapılan Anayasa oylaması da bunun bir aldatmaca olmaktan öteye bir anlam taşımadığını göstermiştir. Bu oylama AKP’nin sivil vesayet uygulamasını pekiştirmekten başka amaç taşımamaktadır. 12 Eylül Anayasa oylaması İçi boş bir balondur. AKP hükümetinin 12 Haziran seçimlerinin hemen öncesinde başlattığı soruşturma kapsamında, o dönemin yaşayan MGK üyelerinden Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın ifadelerinin alınması, seçim döneminde oy hesapları uğruna yapılan basit bir politik taktiktir. 12 Eylül darbesi yalnızca bu iki isimin yargılanmasıyla toplumda bıraktığı izleri sildiremez. Soruşturmaya, o dönemde bulunan bütün devlet yetkilileri dahil edilmelidir ve bir an önce yargılanmalıdırlar. Darbecilerin yargılanması, seçim döneminde propaganda malzemesi haline dönüştürülecek bir dava olmamalıdır. Yargılanma girişimi AKP hükümetinin siyasi çıkarlarından arındırılmalı ve samimi bir şekilde insan hakları ve ihlalleri düzleminde gerçekleştirilmelidir. Hükümetin oy hesaplarıyla darbecileri yargılama işine girişmesi, yargılama sürecinin inandırıcılığını kaybettirmektedir. 12 Eylül darbesinin mağdurları ve mağdur yakınlarının beklentisi, Türkiye’nin demokratikleşmesinde bir dönemeç olan 12 Eylül darbesiyle yüzleşilmesi ve sorumluların cezalandırılmasıdır. Bundan daha ufak atılacak her adım sözde adımdır ve bizlere yetmez. DARBENİN ETKİLERİ DEVAM EDİYOR 12 Eylül askeri darbesiyle getirilen, sıkıyönetimi aratmayan yasalar, 12 Eylül cuntası tarafından hazırlatılan anayasa hala yürürlüktedir. 12 Eylül darbesiyle işçilerin, emekçilerin hak kazanımları budanmış, sendikalı olma şartları zorlaştırılarak sendikal mücadelenin önü kesilmiştir. Sendika vasıtasıyla grevlerle, iş bırakmalarla hak alım girişimleri 12 Eylül darbesiyle beraber kesilmiştir. Bu hak alma yöntemlerini uygulayanlara ağır yaptırımlar uygulanmaktadır. Sendikal mücadeleyi sekteye uğratmaya çalışan 12 Eylül darbesi, bu girişiminde kısmi olarak başarı sağlamış ve iş kollarında sendikalı olanların sayısı 12 Eylül öncesine göre gözle görülür bir biçimde azalmıştır. Sendikal mücadeleyi zincirlerinden kurtarmanın tek yolu, 1982 anayasasının yerine işçilerin, emekçilerin taleplerini göz önünde bulunduran, demokratik bir anayasa hazırlamak ve yürürlüğe koymaktır. 12 Eylül politikalarının devamcılığını üstlenen AKP döneminde de işçilere dönük saldırılar ve hak gaspları topyekün devam etmektedir. Bu yüzden 12 Eylül darbecilerinin ve 12 Eylül zihniyetinin devamcılarının halka hesap verecekleri bilinmelidir. 12 Eylül darbesi toplumsal yaşamı her alanda vurduğu gibi öğrenci hareketlerinde de kendisini hissettirmektedir. Günümüzde eğitimin salt millici unsurunun vurgulanması ve bu sayede artan milliyetçilik 12 Eylül öncesindeki devrimci-demokrat-yurtsever öğrenci derneklerinin yeniden eski seviyelerde olamamasının en önemli engelidir. Eğitim sistemindeki köklü değişiklikler ve neo-liberal sisteme entegre bireyler yaratılması dönemi hala geçerliliğini koruyor. Gençlikteki apolitik durum 12 Eylül mimarlarının ve emperyalistlerin uyguladığı bir programın sonucudur. Öğrenci gençliğinin muhalefeti daima toplumlarda muhalefet dalgasının yayılmasına neden olmuştur. Bu nedenle liselerdeki, üniversitelerdeki öğrencilere yönelik baskılar, 12 Eylül dönemi kadar olmasa da onu aratmayacak ölçüdedir. Üniversitelerde hükümete karşı muhalif politika yürüten öğrenciler okul yönetiminin baskısıyla karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle AKP döneminde kendini hissettiren üniversitelerdeki yoğun baskılar, darbe dönemi ve hemen sonrasındaki uygulamaların modernize edilmiş şeklidir. 12 Eylül darbesinin etkileri tüm Türkiye’de hissedilirken, sorunları çözmesi gereken AKP, ülkemizde yaşanan çatışmalardan sonra barışın dilini savaş diline bırakıyor. Bu durum AKP’nin Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda ne kadar isteksiz olduğunu açıkça göstermektedir. Ülkemizdeki baskı ortamı 12 Eylül darbesiyle beraber alevlenmiş ve günümüzde de etkilerini sürdürmeye devam etmektedir. AKP’ ye açık çağrımızdır; 12 Eylül zihniyetiyle vedalaşıp savaş dili yerine barış dilini konuşmanın tam zamanıdır. AKP, emperyalistlerden aldığı emirleri farklı yöntemlerle uygulamaya devam ediyor. Geçmişte toplumsal muhalefeti bastırmanın yolu darbelerden geçerken, günümüzde daha değişik yollara başvurularak, aslında topluma hissettirilmeden ciddi değişimler gerçekleştiriliyor. AKP hükümetinin son zamanlarda toplumdaki muhalif unsurlara karşı aldığı pozisyona baktığımızda, planlananın yeni bir değişim ve farklı tarzda bir 12 Eylül girişimi olduğunu görüyoruz. Toplumdaki muhalif kesimler haklarında davalar açılarak tutuklanıyor ve eşine az rastlanır şekilde kanıtların yeterliliğine bakılmaksızın aylarca, yıllarca tutuklu kalabiliyor. Bu hukuksuzluk her geçen gün daha çok işletiliyor ve meşru hale getiriliyor. 12 Eylül’ün şiddetli devamcılığına soyunan AKP, her koldan muhaliflere saldırarak uluslararası sermayenin politikalarını, halk engeline takılmadan uygulayabiliyor. Bu durumda devrimci-demokrat-yurtsever unsurların görevi hükümetin yeni tarzdaki 12 Eylül uygulamalarına dur demek ve 12 Eylül’ün getirmiş olduğu her türlü hak kayıplarının yeniden kazanımı yolunda mücadele etmektir. Bu görev somut olarak anayasa değişiminde kendisini bulur. Buradan tekrar deklare ediyoruz; gün gelecek devran dönecek darbeciler ve bu zihniyetin devamcıları halka mutlaka hesap verecektir. Biz bu kavganın en yakın takipçileriyiz. DARBECİLER HALKA HESAP VERECEK! |