ONUR ÖZGEN
Bu dakikadan itibaren, düzene muhalif tüm güçlerin seçimlerde yapması gereken tek şey, başından beri gayrı meşru olsa da, YSK'nın son vetosunun ardından hiçbir meşruiyetinin olmadığı bu sefer herkes tarafından net biçimde görülen bu seçimleri boykot etmektir...
Dün gece 8 madde üzerinden seçim tavrımızı açıklamıştık. Böyle seçim bizden uzak olsun dedikten saatler sonra, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) 12 BDP'li adayın ve ÖDP'nin seçime katılımını veto ettiğini açıkladı.
Peki ne demiştik açıklamamızda? 4. maddemizde şöyle demişiz örneğin:
"Kendilerini solda tanımlayan partilerin seçim çalışması yapması ve kendi güçlerini sınamak istemesi anlaşılabilir. Ancak bunun bir fayda sağlamayacağı kanaatindeyiz; ortak bir program etrafında bir işçi sınıfı cephesinin oluşturulamadığı mevcut koşullarda, seçimlerin gayrı meşru niteliğini teşhir etmenin çok daha anlamlı olacağını savunuyoruz." Evet, bu seçimler gayrı meşrudur. Sırf seçim barajlarının varlığı dahi bu meşruiyetin ortadan kalkması için yeterlidir. Fakat YSK, yeterli görmemiş olacak ki, zaten tüm dengeler aleyhine olan BDP adaylarının ve ÖDP'nin seçime katılmasını engellemeyi de kendisinde hak görmüş. Oldu olacak yarın çıksınlar, bir açıklama yapsınlar. 1983 yılına geri döndük, Milli Güvenlik Konseyi'ni yeniden kuruyoruz, hatta tek parti dönemine de geçiyoruz, desinler, millet de rahatlasın. Zira basılmamış kitapların toplatıldığı, türlü komplolarla alakasız suçların içine çekilip gazetecilerin tutuklandığı, YGS sınavında şifrelerin ortaya çıkmasıyla milyonlarca gencin ve ailenin mağdur edilmesi yüzünden gençlerin sokağa çıkmasını, "Biz de o gençlerin karşısına 5 bin genç koyarız!" diyerek değerlendiren bir başbakanın yönettiği ve son olarak düzene kıyısından, köşesinden muhalif olan partilerin parlamentoya girmelerinin engellendiği bir ülkenin ileri demokratik bir ülke olduğu palavrasını her gün dinlemekten bıktık!Bu dakikadan itibaren, düzene muhalif tüm güçlerin seçimlerde yapması gereken tek şey, başından beri gayrı meşru olsa da, YSK'nın son vetosunun ardından hiçbir meşruiyetinin olmadığı bu sefer herkes tarafından net biçimde görülen bu seçimleri boykot etmektir. Zira, demokratikliği kendinden menkul bir ülkede, mevcut düzene muhalif güçlerin demokratik yolları zorlamasının da artık hiçbir önemi yoktur. Çünkü uğradığımız baskılarda, haksızlıklarda, saldırılarda, engellemelerde kimsenin aklına demokrasi gelmemektedir. Veto haberinin ajanslara ilk düştüğü dakikalarda, gelişmeleri, "YSK Ergenekon'un kalesidir, AKP'nin bu işte bir sorumluluğu yoktur" diye değerlendiren demokrat liberallerimizin de gelmemektir elbette.Madem AKP'nin bu işte hiçbir sorumluluğu yok, bu sabahtan itibaren üç şey bekliyoruz AKP'den:1) Meclisi toplamasını.2) Seçim barajını düşürmesini. 3) Seçimleri yaz sonuna ertelemesini. Var mısınız?Ahmet Şık ve Nedim Şener'in tutuklanmalarının hemen ardından, "Gazetecilik faaliyetlerinden dolayı tutuklanmadılar" diye açıklama yapıp, sonra da, "Ben yargının işine karışamam" diyecek kadar ikiyüzlü bir liderin başında olduğu partiden böyle bir şey bekleyebilir miyiz ki? Yoksa bu sefer de, "Onlar vekillik faaliyetlerinden dolayı yasaklanmadılar" mı derler?Göreceğiz. Ama eğer yukarıda saydığımız üç talep karşılanmazsa, yarından itibaren tüm solun asli görevi, yıllardır Kürt hareketini demokratikleşmeye, PKK'yi silah bırakmaya çağıranların ne kadar samimi olduklarını, ağızlarına pelesenk ettikleri ileri demokrasi savunuculuğunda ne kadar kendilerine demokratik olduğunu teşhir etmektir.
Ve iktidar bize karşı ne kadar demokratsa, bizim de iktidara karşı bundan sonra o kadar demokrat olmamız bir zarurettir. Sırrı Süreyya Önder çok haklı, "Siyasetin tek zemini meclis değildir!"
Meclise giden yol kapandı diye umutsuzluğa kapılacaksak, zaten kapatalım dükkanı gidelim. Umutsuzluğa gerek yok. Yapacak çok iş var. Bundan böyle sol, bugüne kadar ziyadesiyle ihmal ettiği, sınıf siyasetinin esas zeminlerinde bulunmalıdır. Fabrika önlerindeki işçi direnişlerinde, grevlerde, sokaklarda, kentlerin varoş köşelerinde, üniversitelerde, liselerde, kısacası nerede bir hak mücadelesi varsa, orada her zamanki olduğundan daha fazla, daha örgütlü, daha güçlü olmalı ve ezilenlerin kürsüsünü bir an önce kurup, kendi sözünü söylemek zorundadır. Dolayısıyla dün yaptığımız seçim açıklamımızın son maddesinde söylediklerimizi bir kez daha yinelemekte fayda var: "Sesimiz yettiğince, önümüzdeki seçimlerin niteliğine işaret edeceğiz. Kapıları işçilere fiilen kapatılan bu gayrı meşru seçimin bir parçası olmayacağız. Bunun yerine, başta metal sektörü olmak üzere, sınıf mücadelelerinin ilerlemesi için elimizden geleni yapacağız. Tüm emek örgütlerinin bir araya gelerek ortak bir savunma hattı oluşturmasını önermeye devam edeceğiz. İşçi sınıfının iktidar mücadelesinin yeniden güncel bir hedef haline gelmesi için çabalayacağız. Çünkü emperyalizmin 'sömürge meclisi'ne ve ortadan çıkacak patron hükümetine karşı tek gerçek alternatif, işçi sınıfı iktidarıdır..."
Bu haber 2421 defa okunmu?tur.