ZENGİN ADAM, SAĞCI BELEDİYEYE 100 LİRA RÜŞVET VERİYORSA SOSYAL DEMOKRAT BELEDİYEYE 200 LİRA VERMEYE HAZIR...
Nasrettin Hoca gölün kıyısına gelmiş, elindeki kaseden yoğurt alıp göle dökmeye başlamış. Onu görenler dayanamayıp sormuşlar: “Hocam, ne yapıyorsun?”
Hoca, “Gölü mayalıyorum, bütün göl yoğurt olacak” demiş. Bu yanıt üzerine herkes gülmüş, “Yahu Hoca” demiş biri, “Göl maya tutar mı?” Hoca kafasını kaldırıp sertçe karşılık vermiş: “Ya tutarsa?”
Bugünlerde uyku tutmuyor. Erkenden uyuyor, sonra da daha hava karanlıkken uyanıyorum. Pencereden dışarı bakıyorum, dergi okuyorum, telefondaki oyunları oynuyorum. Oysa işini düzgün yapan sıradan bir insanım. Ben niye uyuyamıyorum?
Meşhur zenginlerinden biri “Hep Nasrettin Hoca fıkraları dinleriz, sana bir Nurettin Hoca fıkrası anlatayım mı?” demişti. Zenginin keyifle (ve defalarca) anlattığı hikaye eski İstanbul Belediye Başkanı Nurettin Sözen döneminde geçiyordu. Sözen’in seçimleri beklenmedik biçimde kazanması bizim zengini telaşa sokmuş. Çünkü o güne dek sağ iktidarlarla al takke ver külah mesut bir hayat yaşıyormuş. Peki şu andan sonra ne yapacakmış? Ya Sözen’in ekibi, yaptığı kanuna ve mevzuata aykırı işlere kafayı takarsaymış.
Nihayet kara gün gelmiş. Sözen’in ekibindeki memurlar, kabarık bir dosya ile onu ziyaret etmişler. Yaptığı usülsüz binaların envanteri masasına atılmış. Meşhur zengin, rüşvet kapısını aralamak için lafı gevelemeye başlamış. O güne dek sağcı belediyeye örneğin 100 lira rüşvet veriyorsa, bu yeni ve bir hayli aksi görünen sosyal demokrat belediyecilere 200 lira vermeye hazırmış. Sözün özü; zengin adam, belediyeyi başından savabilmek için 2-3 milyon doları gözden çıkarmış.
Konunun rüşvete geldiğini anlayan memurlar birbirlerine bakmışlar. En yetkili olan ayağa kalkmış. Çok heyecanlıymış, bacaklarını heyecanla oynatıyormuş. “Biz, bu nizami olmayan yapılarınızı görmezden gelebiliriz. Ama bir şartımız var.” demiş. Zengin adam kalp krizi geçirmemek için sakin kalmaya çabalıyormuş. “Kent merkezindeki falanca binalarınızın önünde hediyelik eşya tezgahı açan arkadaşlarımız var. Bekçileriniz lütfen onlara müdahale etmesin.”
Meşhur zengin uzunca bir süre kıpırdayamamış. “Acaba bu adamlar imalı bir laf ediyor da ben mi anlamıyorum” diye düşünmüş. Milyonlarca dolarlık kaçak binalarına ceza kesmeme karşılığında, üç beş seyyar satıcıya göz yummak...
Neden sonra “Mesajı aldım” diyebilmiş. Ayağa kalkıp belediyecileri uğurlamış. Ardından hem cebinde kalan milyon dolarlar, hem de 20 yıl sonra bile keyifle anlatacağı bir hikayesi olduğu için kahkahalarla gülmeye başlamış.
Meşhur zengin bu kıssayı her zaman bir hisse ile anlatır: “Sonuçta rüşvet aldılar mı? Aldılar. Peki ne rüşveti aldılar? İki üç seyyar satıcıya dokunmama hakkı kadar rüşvet aldılar. Ben bunlardan önce ve sonra, tüm işadamları gibi rüşvet vermeye devam ettim. Sözen dönemindeki sosyal demokratların farkı, ahlaklı olmaları değil, aptal olmalarıydı. Bugün verdiğim rüşvetlerin organize biçimde tepeden tırnağa bölüşüldüğüne ve rüşvetimin kırkta birinin kenar mahallelerdeki yoksullara “oy için” dağıtıldığına eminim. Ama şu an rüşvet verdiğim zevatı, en azından “akıllı ahlaksızlar” oldukları için tebrik ediyorum.”
Hoca’nın hikayesi beni uyutmamaya yetiyor. Acaba ben de vebal altında mıyım?
Nurettin Sözen Türkiye siyasetinin belki de en dürüst, en çalışkan figürlerinden biri. Ona bu anıyı anlatsam, yadırgayacağını sanmıyorum. “Haklısın, burnumun dibinde böyle binlerce şey oldu ve ben hiçbirini görmedim” diye dert bile yanabilir.
Türkiye’nin son 30 yılına bakarsanız, “sosyal demokrasi” macerasının başarısızlıklar değil, başarılar nedeniyle tükendiğini görebilirsiniz. Sözen belediye seçimini kazanmasaydı, “sosyal demokratlara oy verilmez” kanaati hiç doğmayacaktı. Demokratik Sol Parti, seçimi kazanmasaydı, Türkiye’de solculuk “beceriksizlik, lidere itaatsizlik, fevrilik, kriz vb” sözcüklerle özdeşleşmeyecekti.
“Ya tutarsa?” fıkrası, umudu elden bırakmamanın, cesur olmanın, hayaller kurabilmenin hikayesi olarak anlatılır yüzyıllardır. “Ya tutarsa?” cümlesi, dinleyene devrimci bir heyecan pompalar. En çaresiz anlarda bile bir kurtuluş ümidi olduğu gösterir.
Oysa gerçek hayat fıkralara değil, zombi gibi izlediğimiz dizilere benzer. Dizilerde her bölüm heyecan zirveye çıkar, akıl almaz olaylar olur, dizinin kahramanı vurulur vs... Ama sonraki bölümde tüm bunlar hiç olmamış gibi hayat devam eder.
Nasrettin Hoca da göle yoğurt çalma işini, fıkradaki gibi bir kez yapmadı. Gölün kıyısına defalarca gidip, çanaklar dolusu yoğurt boca etti. Önceleri haykırarak sorduğu “Ya tutarsa?” sorusu, gitgide heyecanını kaybetti. Ailenin rızkı yoğurtları gölde heba ettiği için karısı Hoca’yı aşağıladı, “Ya tutarsa?” lafından etkilenen kalabalıklar gitgide azaldı. Nihayet aklı selim biri çıkıp “Yahu Hoca” dedi. “Sen manyak mısın? Göl yoğurt olamaz ki. Bu tam bir saçmalık.”
Nasrettin Hoca göle yoğurt çalmaya devam ettikçe bir meczuba dönüştü. Çocuklar bile ona ne para vermek istedi, ne de düdük çalmak...
“Yeni CHP” şu andaki olağanüstü ilginç faaliyetleriyle başarılı olabilir mi? AKP’ye oy veren ve hiç de “milli görüş”çü olmayan, %30’luk seçmene seslenebilir mi? Çok sevdikleri araştırma şirketlerinin coşkulu anketlerindeki zaferleri yakalarlar mı? Yoksa seçimden hemen sonra CHP binasında arbede, bir hafta sessizlik, ardından “%19 başarıdır” beyanatları mı duyulur? Hangisi daha mümkün?
Nasrettin ve Nurettin Hoca’ların hikayeleri yıllardan sonra kafama dank etti:
“Ya tutarsa?” sorusu aslında bir umut değil, bir dehşet çağrıştırıyor olmasın? “Yeni CHP” ya tutarsa? Ya tıpkı Sözen ve DSP gibi, “Yeni CHP” de seçimi kazanırsa?
Plaza duvarında tezgah açmış seyyar satıcı değilseniz, bu soruyu kendinize sormanızda büyük fayda var.
ATEŞ İLYAS BAŞSOY
Bu haber 2448 defa okunmu?tur.