Öcalan, "Demokratik özerklikten kasıt, Kürtlere bir statü belirlemesidir, Kürtlerin bir statüye kavuşturulmasıdır. Kürtlerin projesinin bölmekle bir alakasının olmadığının iyi anlaşılması gerekir. Kürtlerin çözüm projesinde önemli olan husus, Kürtlerin bir demokratik-politik güç olarak kabul edilmesidir’’ dedi.
DEMOKRATİK ÖZERKLİK PROJESİ DAHA İYİ SUNULABİLİRDİ
PKK lideri Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgilere göre görüşmede Öcalan şunları söyledi:
“Kongre de, Parti de demokratik özerkliği çok dar ve basit ele almışlar. Onlardan beklenen bir taslak veya kırmızı bir kitap ortaya koymaları değildir. Bu projeyi daha iyi sunabilirlerdi. Mesela demokratik özerkliğin tüm Türkiye'nin projesi olduğunu yeterince açıklayabilirlerdi. Öncelikle Türklerle nasıl bir demokratik bütünleşme sağlayabileceğini açıklayabilirlerdi. Türkiye'deki milliyetçi kesimin ne kadar güçlü olduğunu, dirençli olduğunu bilmeleri gerekirdi. DTK'nın basit ve dar şekilde demokratik özerkliği kırmızı kitapçık şeklinde ele alması tehlikeli olabilir. Bu tarz, yarar yerine zarar da verebilir. Onlar çözüm projelerini ortaya koydular, buna karşı Türkiye'deki milliyetçi güçler ayağa kalktılar. Onların sinir uçlarına dokunmuş deniliyor. Her iki taraf da sertleşerek çatışmaya gidebilirler, ben de her zaman olmayabilirim. Ben burada bunun önünü almaya çalışıyorum.”
HÜKÜMET VE MGK SON SAVUNMAMDAN RAHATSIZ OLDU
“Hükümetin, MGK'nın bu kızgınlıkları sanıyorum savunmamdan kaynaklanıyor. Son yazdığım savunmamdan rahatsız olmuş olabilirler. 22 Aralık'ta müdüriyete teslim ettim. Toplam 792 sayfa. Herhalde AİHM'e gönderirler. Bu savunmamdan rahatsız olduklarını tahmin ediyorum, bundan dolayı kıyamet koptu. Herhalde hükümet, MGK bundan rahatsız oldu. MGK da bunun için sert bir bildiri yayınladı.
GÜNÜMÜZE KADAR DÖRT KOMPLO-GLADİO DÖNEMİ OLMUŞTUR
“Ben Cumhuriyetin ilk dönemlerine de eleştirel yaklaştım. Tamamen komplolar tarihini işliyorum. Gladio'yu çok geniş ele alıyorum. Türkiye tarihini bir komplolar tarihi biçiminde ele alıyorum. Türkiye'deki bu komplo-Gladio tarihini dört döneme ayırıyorum. Günümüze kadar dört komplo-gladio dönemi olmuştur. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Kürtlere karşı hep komplolar kurularak o dönemde politikalar yürütülüyor. Bu konu benim için gittikçe netlik kazanıyor. 1925'te Kürtlere yönelik komplolar gelişince o dönemin başbakanı Fethi Okyar; “ben elimi Kürt kanına bulamam” diyerek çekildi. Daha sonra başka bir ekiple bu komplo devam etti. 15 Şubat'ta Şeyh Said'e gönderilen birlikten iki asker vurdurularak komplo başlatıldı Kürtlere karşı. O dönem bir ekip, özellikle bu komploları geliştirdi, yürüttü. Bu ekibin başında beş general var. Şeyh Said'e karşı komplo geliştirdi. Menemen'de aynı ekip, komplo kurarak cumhuriyete karşı bir provokasyon geliştirdiler. Yine Seyit Rıza'nın idam edilmemesi için Mustafa Kemal'le görüşmeler yapılacağı esnada, aynı ekip, aynı el, alelacele Seyit Rıza'yı idam ettiler, Mustafa Kemal'le yapacakları görüşmeyi bu şekilde engellediler. Böylece Seyit Rıza'ya karşı da bu şekilde komplo devam ettirildi.
Aynı şekilde kitabımda, bu komploları geliştiren aynı ekibin Mustafa Kemal'i de etkisizleştirdiğinden, yalnızlaştırıldığından bahsediyorum. Fevzi Çakmak ile İnönü bazı entelektüel Yahudilerle de anlaşarak Kürt komplolarını gerçekleştirmişlerdir. Mustafa Kemal'i bir çeşit tutuklu durumuna koydular, bunu belirtiyorum.
ERDOĞAN GLADİO İLE UZLAŞTI
Özal döneminde de bu komplolar daha da farklı şekilde devam etti. O dönem Kürtlere karşı infazlara, faili meçhullere NATO izin veriyordu. Doğan Güreş'in “Londra'dan yeşil ışık aldık” demesi de bu nedenledir. O dönemde Jandarma Komutanına, birçok subaylarına da suikast kurup, normal bir ölüm süsü vererek ortadan kaldırdılar. Tansu Çiller Gladio'ya teslim olmuştur. Gladio, Erbakan ile Ecevit'i tasfiye etti. Erdoğan ise Gladio ile uzlaştı. Ben kitabımda Başbakan'ın pozisyonunu da bir uzlaştırma pozisyonu olarak belirtiyorum. Benim kafamda Başbakanın durumu tam net değildir; acaba AKP Gladio'yu etkisizleştirdi mi, yoksa Gladio'ya teslim mi oldu? Kitabımda AKP ile Gladio'nun uzlaştığından bahsediyorum. Önceki Kızılelmacı koalisyon yerine kendi gladiosunu yarattığından bahsediyorum. Savunmam hükümete ulaştırılmış olabilir, öfkeleri bundan dolayı olabilir. Bu dönemde AKP ile Gladio'nun uzlaştığından bahsediyorum, Kürtlere karşı tabi ki. Yeni dönemde AKP'den habersiz bir şey olmaz, gerçekleşmez.”
DİYALOG SÜREÇLERİNDE PROVOKASYONLAR GELİŞEBİLİR
“Bu dönemde iki boyutta bir durum gelişebilir. Çözüm derinleştirilebilir, buna bağlı olarak da diyaloglar daha derinleşerek devam edebilir. Çünkü kendi tecrübelerimden de, önceki tecrübelerden de biliyorum ki bu diyalog süreçlerinde provokasyonlar gelişebilir. Bu nedenle Mart ayında yeni bir değerlendirme yapılabilir, ben de bir değerlendirme yapacağım. Bu provokasyon her yönden de gelebilir.
ÇÖZÜM İÇİN ACELE ETMEK GEREK
“Her an her şey olabilir. Mesela Özal öldürüldü, Jandarma komutanı öldürüldü, Erbakan ve Ecevit tasfiye edildi. Tüm bunlardan tecrübeliyim, yarın ne olacağı hiç belli olmaz. Bu nedenle Mart diyorum. Hatta Mart'tan önce de olabilir. Bu sadece benimle ilgili değildir. Yarın devlet saldırır on gerilla öldürür, yine süreç böyle provokasyonlarla tersine döner, bu nedenle çözüm için acele etmek gerek.
SÜREÇ VE DİYALOG GİTTİKÇE DERİNLEŞİYOR
Çözüm için gerekli şartların oluşturulması gerekir. Çözümün şartları açıklanır, seçime kadar da bu şartlar, çözüm şartları, durumları hazırlanır. Süreç ve diyalog iyi bir şekilde gelişiyor ve gittikçe derinleşiyor. Yarın olağanüstü bir durum gelişmezse, bir engel çıkmazsa çözüm gelişebilir, önemli gelişmeler olabilir. Ocak ayında yine engelleme olmazsa çözüme yönelik önemli gelişmeler olacaktır. Seçimlerden sonra da AKP veya iktidara gelecek olanlar çözüm için gerekli projelerini açıklarlar. Seçimden sonra çözüm de derinleşebilir. Bu, şuna bağlı. Kürtler ne kadar kendilerini geliştirirlerse, oylarını arttırırlarsa, büyürlerse o kadar demokratik çözüm için bir özne haline gelirler, bu şekilde kabul edilme durumuna gelirler. Fakat AKP ne kadar Kürtlerden daha fazla oy alırsa, Kürtlerin oyu ne kadar daha az olursa o zaman AKP “Kürtleri ben temsil ediyorum, Kürtler bir şey istemiyor” diyecektir. Bu durumda da Kürtlerin talepleri, statüleri büyük tehlikeye girer, Kürtler geriler, yok olma noktasına gelirler.”
ÖZERKLİKTEN KASIT STATÜDÜR
Bizim çözüm anlayışımızda temel olan şey demokrasidir. Kürtlerin demokratik çözüm projesi herkesedir, herkes için geçerlidir, tüm Türkiye için geçerlidir. Çünkü esası demokrasidir. Demokratik özerklik kavramı sanıyorum bazı kesimleri rahatsız ediyor. Burada demokratik özerklikten kasıt, Kürtlere bir statü belirlemesidir, yani Kürtlerin bir statüye kavuşturulmasıdır. Burada biz sınırlarla, bayrakla, bu tür şeylerle uğraşmıyoruz. Kürtlerin demokratik bir Türkiye'yle nasıl bütünleşebileceğini tartışıyoruz. Böyle bir bütünleşme herkes için önemlidir. Dolayısıyla burada bu Kürtlerin projesinin bölmekle bir alakasının olmadığının iyi anlaşılması gerekir.”
BİZİM BAYRAKLA İŞİMİZ OLMAZ
“Bizim uğraştığımız Statüdür. Kürtlerin statüsü nasıl olmalı? Statü, bir varlık nedenidir. Burada söz konusu olan antitedir, yani Kürtlerin antitesi sorunudur. Antite, yani Kürtlerin varlığı sorunudur (Antite: varlık, özvarlık, kendilik). Demokratik özerklikten kastımız Kürtlerin siyasi bir statüsünün belirlenmesidir. Kürtlerin bu statüye kavuşturulmasıdır. Buna “demokratik siyasi statü” diyoruz. Bunun neresi ülkeyi böler? Buna demokratik sosyalite de diyebiliriz. Kürtlerin çözüm projesinde önemli olan husus, Kürtlerin bir demokratik-politik güç olarak kabul edilmesidir. Bu, dünyanın her yerinde böyle çözülmüştür. Kürtlerin bu statülerinin çözümü derinleştirilmelidir. Kürtlerin talepleri dile getirilirken de bunun iyi formüle edilmesi, iyi dile getirilmesi, iyi işlenmesi lazım. Bu iyi işlendiği zaman kim buna karşı çıkabilir? Kürtlerin varlığına, bu statülerine kim karşı çıkabilir? Yoksa bizim bayrakla, sınırlarla, resmi dille bir işimiz, bir sorunumuz yok. Biz sosyal alanda çözüme önem veriyoruz. Sosyal, kültürel, siyasal projelerle ve çözümlerle ilgileniyoruz.”
DEMOKRATİK TÜRKİYE İLE BÜTÜNLEŞMEK İSTİYORUZ
“Biz devleti bölmek istemiyoruz, biz demokratik Türkiye ile bütünleşmek istiyoruz, bunun için çaba sarf ediyoruz. Bayrak bir simgedir. Bizim için çok önemli değildir. Bayrak egemen sınıfların simgesidir. Biz egemenler gibi, egemen sınıflar gibi bakmıyoruz. Bu olaylarda etrafında dolandıkları bir dil var; bu dil, Türkiye'de ulus-devletin oluşturduğu bir dildir. Devletin yanına yeni bir devlet, bayrağın yanına yeni bir bayrak doğru değildir. Bu bir tuzaktır, bundan uzak durulmalıdır. Tek dil, tek bayrak gibi şeyler ulus-devlet ideolojisi olup, küçük burjuva milliyetçiliğidir. Bundan dolayı milliyetçiler ortalığı ayağa kaldırıp velveleye verdi. Ben defalarca söyledim, yol haritasında da bunu belirttim. Biz demokratik siyasetle, demokratik ulus inşaasını gerçekleştirmeye çalışıyoruz. CHP ve MHP boğazına kadar rantçılığa bulaşmıştır. 80 yıldır CHP bunu yapıyor, MHP de öyle. Bu devlet rantçılığıdır. Partiler daha çok olaya rantçı yaklaşıyorlar, asıl bu devleti böler.”
haber: ANF