Solda yaşanan yarılma üzerine yürütülen tartışmalarda sol liberalizm eleştirisinin "dışsal bir döneklik" olarak algılanmasının hakim sınıfların bir kesime "ilericilik-demokratlık" atfettiği üzerine kimi değerlendirmeler yapılıyor.
AKP karşısında nasıl bir muhalefet?
AKP’ye karşı olmak ve olmamak aynı bütünün parçaları değildir
Solda yaşanan yarılma üzerine yürütülen tartışmalarda sol liberalizm eleştirisinin ‘dışsal bir döneklik’ olarak algılanmasının hakim sınıfların bir kesime ‘ilericilik-demokratlık’ atfettiği üzerine kimi değerlendirmeler yapılıyor. Foti Benlisoy’un BirGün Forum sayfasındaki ‘AKP’ye Yandaş Ya Da Karşı Olmak’ yazısı da bu çerçevede ‘solun AKP’ye karşı olurken utangaç bir CHP’ye karşı hayırhah bir tutuma neden olduğunu’ anlatıyor.
SOL LİBERALİZM ELEŞTİRİSİ Sol liberalizme dönük eleştiriler iddia edildiği üzere – o yönü de olmakla birlikte- ‘döneklik-ihanet’ kalıbına sıkıştırılmış bir mesele olmanın ötesinde asıl olarak egemen sınıf siyasetlerinin bir parçası olan konumlanışlara ilişkindir. Bunun AKP karşısındaki hayırhah konumlanışlarla başlayarak bugün onun organik bir parçası olan kesimlerle özdeşleşmesi doğaldır. Buradaki temel tartışma da soldaki yarılmanın asıl ekseni de bağımsız devrimci bir siyasetten yana alınan tavırdan kaynaklanmaktadır. Devrimcilik de kendi özgücüne dayanarak mücadele etmekten başka bir şey değildir. Foti Benlisoy durum sanki böyle değilmişçesine tartışmanın salt ‘döneklik’ üzerinden yürütüldüğü iddiası da anlamlı değildir.
Burada ihmal edilmemesi gereken konu ise tartışmanın bir sol liberalizm tartışması olmanın da ötesinde solun içinden çıkan kimi kesimlerin düzenin sola dönük operasyonlarını yürüten bir mızrak ucu haline gelmesidir. Dolayısıyla tartışma da sol bir pozisyona ilişkin olmaktan ziyade egemen siyasete ilişkin tartışmanın dolayımı içerisindedir. O yüzden tartışmayı ‘AKP’ye karşı olmak ve yana olmak’ meselesi olarak görerek bunları iki benzeşik tavır olarak ele almak sapla samanın karıştırılması olur. YÜZDE 42 VE 'UTANGAÇ CHP'LİLİK ÜZERİNE" Referandum sonuçları üzerine ‘yüzde 42’nin ağırlıklı olarak sol-demokrat kesimi temsil ettiği’ değerlendirmesi üzerine türlü tartışmalar yürütüldü. Kuşkusuz burada kimilerini hiddetlendiren mesele yüzde 42’in sol olmasının ötesinde kendilerinin yüzde 58’lik milliyetçi-muhafazakâr kesimin içerisindeki konumlanışlarına ilişkindir. Bu tartışma bir yana Foti Benlisoy da, ‘AKP karşıtlığı adına CHP’ye karşı hayırhah bir eğilimin sosyalist saflarda utangaç biçimde de olsa yaygınlaşmakta’ olduğunu tespitini yaparak ‘yüzde 60 yüzde 40 denkleminin de’ bu kapıyı araladığını söylüyor. Yüzde 42’nin içinde taşıdığı sol potansiyele ilişkin değerlendirme AKP iktidarı karşısındaki dirence yönelik bir işarettir. Bu yöndeki bir tespit CHP’ye ilişkin değil büyük oranda onun etkisi içerisinde olan, aynı zamanda sol değerlere açık kitlenin niteliğine yöneliktir.
Benlisoy bunun üzerinden utangaç bir CHP’lilik çıkarsaması yaparken işaret ettiği kesimlerin CHP hakkında ne söylediklerine de bir baksa CHP’nin ne olduğunu anlatma zahmetine de gerek kalmazdı. Zaten anlaşılması gereken de tek başına CHP’deki değişim değil, AKP eliyle yeniden inşa edilen düzene ilişkin değişimin ve bunun CHP’ye yansımalarının anlaşılır olmasıdır. Yoksa ‘Baykal tipi milliyetçilik’ ile ‘Kılıçdaroğlu tipi demokratik sivil’ ayrımı Benlisoy’un iddia ettiği gibi sola değil liberal-muhafazakar çevrelere ait bir saptamadır ki Zaman gazetesinin buna ilişkin bir külliyatı da var.
AKP KARŞISINDA NASIL BİR MUHALEFET? Solda AKP konusunda farklı değerlendirmeler yapılarak nasıl bir muhalefet sorusuna ilişkin farklı yanıtlar geliştirildi. Bir kesim AKP’yi ‘ANAP’ın yeni versiyonu’ olarak değerlendirerek merkez sağ bir parti olarak tanımlayıp, onun emperyalist-kapitalist sistemin ihtiyaçlarına uygun olarak şekillendirdiği yeniden yapılanma sürecindeki rolünü bir kenara bıraktı.
Kuşkusuz AKP kendilerinin de ifade ettiği üzere Demokrat Parti’den ANAP’a uzanan geleneksel sağ çizginin bir devamıdır ancak bunun ötesinde küreselleşme doğrultusunda gelişen değişim sürecinde rejimi köklü biçimde değiştirerek kendi güç ilişkileri temelinde yeniden yapılandırmaktadır. Yani rejimi yeniden inşa ederken merkezi de yeniden tanımlamaktadır. AKP eliyle geliştirilen yeni düzen emperyalist-kapitalist sistemin yeni sömürü ilişkileri ve ABD’nin emperyalist çıkarlarıyla uyum içerisinde İslami bir çerçevede piyasacılığın güçlendirilmesine dayanmaktadır. Kemalizm-laiklik ekseni buna karşı bir önceki dönemde kapitalizmin eski formunun ortaya çıkardığı iktidar yapısı ve ilişkilerini koruma temelindeki bir çizgiyi temsil etmekle birlikte, AKP bu egemenlik kavgasını kendi lehine büyük oranda sonuçlandırarak bu çizgiyi etkisizleştirmiştir. CHP’deki ‘değişimin’ de dinamiği budur. CHP’ye biçilen ‘yeni düzenle uyumlu’ bir yapılanma ile sistem açısından AKP’yi sınırlandıracak bir denge unsuru görevidir.
Bugünkü iktidar yapısı da AKP ile sınırlı olmayan bir şekilde devletin tüm yapılarında etkinleşmiş bir konumdadır. AKP’ye karşı sol muhalefet de asıl olarak bu bütünlük içerisinde yeni düzene karşı yürütülen mücadelenin bir parçasıdır. Düzene karşı mücadele ile AKP’ye karşı mücadele iki ayrı mevzu değil tersine bütünlük içerisinde ele alınması gereken bir konudur. Zira, sömürü düzenine karşı mücadelede onun yürütücüsüyle karşı karşıya gelmekten daha doğal bir durum olamaz. AKP’nin yeni sömürü düzeninin inşasındaki aktörlük görevini atlayıp, emperyalist kapitalist sistemin küresel hamlelerin Türkiye ayağına ilişkin soyut, sahipsiz ve mistik tartışmalar yapmanın sosyalist siyasete kazandıracağı bir şey olamaz.
PİYASACILIK VE GERİCİLİK F. Benlisoy yazısında ‘gericiliğe’ karşı mücadeleyi ‘Kemalizm ve onun laiklik anlayışı’ ile özdeşleştirerek bunun piyasacılık karşıtı mücadeleyi ıskaladığını iddia ediyor.
Siyasal İslam konusundaki tartışmaların ‘Kemalizm ekseni’ içine sıkıştırılarak okunması tersten de bir egemen okuma biçimidir. Sol açısından bu tartışma zaten gerçekçi olmayan biçimde üretilen ‘Kemalizm-Muhafazakarlık’ arasına sıkıştırılamaz. İslamcılık çağımızda dinin geri dönüşüne paralel bir şekilde gelişmekte, ülkemizde de AKP iktidarının açtığı alan çerçevesinde yukarıdan aşağıya devlet eliyle güçlendirilmektedir. Cemaat-tarikatların etkinliğinin artmasına, gündelik hayatın İslami referanslar doğrultusunda düzenlenmesine varan topyekun bir İslami istikamet karşısında tavır alınmaksızın düzene karşı mücadele yürütülmesi de piyasacılığa karşı çıkılması da mümkün değildir. Piyasacılık bugün gelişen İslami hegemonya çerçevesinde ilerlemekte, onun sağladığı olanaklarla yaygınlaşmaktadır. Kapitalizmin ülkemizdeki yeni formu budur. Gericiliğe karşı mücadele de bu formun içerisinde anlam kazanmaktadır.
Kuşkusuz AKP karşıtı olmak tek başına bu forma karşı direnmek için yeterli değildir. Ama piyasacılığa karşı mücadele de AKP’ye karşı olmaktan ayrı bir konu olarak görülemez. Önemli olan AKP’ye karşı olmanın politik muhtevasıdır ki bu da düzenin bütün veçhelerine karşı tek tek ve topyekun bir mücadeleyi içermektedir. Ve bugün bunun en somut ifadesi AKP karşısında tereddütsüz, ikirciksiz bir mücadelenin üstlenilmesidir.
Bunun ‘egemen sınıf siyasetlerinden birisine hayırhah yaklaşmak’ olarak değerlendirmenin ise hiçbir tutarlı yanı yoktur. Bu kesimlerin solu Kemalizm’den kurtarmayı bir kenara bırakıp kendi içlerine yerleşen Kemalizm hayaletinden kurtulmaya çalışmaları daha doğru olacaktır.
ÜNİVERSİTELER VE MUHALEFET Benlisoy’un üniversite muhalefetine dönük eleştirileri de aynı eksende düğümleniyor. Öyle ki, yazının bu bölümünün üniversite üzerindeki sistematik ve bütünlüklü saldırıyı 2002’den sonra takip etmediği görülüyor. Üniversite, Türkiye’de yukarıda ifade etmeye çalışılan biçimiyle oluşturulan yeni sömürü düzeninin dışında bir evren olarak tanımlanıyor. Söz konusu olan dönüşüm, AKP’nin iktidar olduğu döneme kadar üniversiteler üzerinde süregelen piyasacı ve gerici, faşist saldırıların bir üst aşamaya geçişiyle ilgilidir. Üniversiteler açısından bugün için YÖK'ün temsil ettiği bütün değerler egemen ideolojinin yeni öznesi AKP tarafından kapsanmış ve içerilmiştir. Bunun somut karşılıkları kampüslerde cemaatlerin sahip oldukları ekonomik güç dolayımlı örgütlenme faaliyetleriyle, birer AKP aygıtları olarak çalışan YÖK ve Emniyet faaliyetleriyle karşımıza çıkmaktadır.
Yeni düzeni yalnızca piyasanın doğrudan ekonomik temeldeki saldırılarından (işsizlik, güvencesizlik, ücretli kölelik) ibaret görmek, düzenin diğer baskı aygıtlarının etkilerini bertaraf etmez. Bugün eş zamanlı olarak gerçekleştirilen ve hepsinin altında AKP-YÖK imzası olan müdahaleler bu anlamda dikkat çekicidir. “Danışma Kurulları”, KPSS’deki kopya skandalı, “özgürlük ve güvenlik talimatnamesi” ve türban serbestisini bu bağlamda düşünmek gerekir. Danışma Kurulları üniversite yönetimlerine Sanayi ve Ticaret Odası gibi yapıları dahil etmekte, bugüne kadar sistematik biçimde sürdürülen piyasacı saldırılar anlamında bir uç noktası olma özelliği taşımaktadır. Özgürlük ve güvenlik talimatnamesi okullarda sivil polis alanları oluşturmaktadır. KPSS sorularının cemaatlere servis edilmesi ve türban serbestisi ülkenin bütününü etkisi altına alan İslami gericiliğin eğitim yaşamına dönük en somut yansımalarıdır. Bu adımların bütünü arasındaki rabıta AKP’nin kurmak istediği Türkiye projesinin özünü işaret etmektedir. Bu nedenlerledir ki, üniversitelerdeki temel muhalefet dinamiği piyasacılığın karşısında aktif bir “eşitlikçi” mücadele çizgisini içerdiği gibi, İslami gericiliğin, polis ve idare terörünün karşısında da “özgürlükçü” bir muhalefeti hedeflemelidir. Bu görevlerden birini diğerinin önüne koşmak hatalı bir yaklaşımdır, ama daha hatalısı sorun alanlarının bir kısmına ilişkin körleşmedir.
Benlisoy’un tespitlerinin bu anlamda, üniversite yaşamının somut sorunlarının uzağında olduğunu söylemek mümkündür. Umarız ki, yalnızca bununla sınırlı bir durumdur. Zira, bu yaklaşımın esas hatası, gençlik mücadelesinin ekonomik mücadele alanlarını tekilleştirerek, akademik - demokratik mücadeleyi umursamamasıdır. Bellek tazelemek için uzaklara gitmenin lüzumu yok. Bugün üniversiteleri “Özgürlük İstiyoruz” şiarıyla saran muhalefet, ayağını bastığı kampüslerin 12 Eylül öncesinde faşizme karşı direnişin birer mevsisi olduğunu biliyor. Sanıyoruz ki bunu başkalarının da bilmesi, hatırlaması gerekiyor.
********FARKIN NE****************28 ŞUBAT EFSANESİBENİM ATAMAŞK TESADÜFMÜ? ŞİDDET NEYİN GERÇEĞİ?Sistem ve KadınDemokrat HegamonyaHASAN ERKEK; MUSTAFA KEMAL'İN ASKERİ BİR TEK BENMİYİM?AFERİN BİZE...Bir hayat kadını sevilir mi?"SAİM'İN YÜZ KIZARTICI BİR HALİ YOKTUR.."'Yeni Türkiye'nin gölgesi nasıl düşüyor?TABİATI KORUMA(MA) YASASIVUVUZELAYAŞASIN 23 NİSANKIRIK CAM TEORİSİ..EDİTÖR'E YASAK VE YILLIK İZİNMerhaba Sevgili Hanımlar"yine de şahlanıyor aman"Gelin Helalleşelim...KALKAN NEREYE GİDİYOR?SUÇ BİLİM VE FEN İNSANLARINDA DEĞİLMİŞSÖYLEYEME DİK LERİMİZ...DÖRT MASKELİ KORKAK...NİTROX...SİZ HİÇ YURT DIŞINDA YAŞAYAN OLDUNUZ MU? (1)HOŞ BAHARLAR...HAKÇA GÜNDEM...BATILI DEMOKRASİLER NEREYE?BİR TURİZİMCİ GÖZÜYLE23 Şubat 201405 Mart 201327 Nisan 201215 Şubat 201231 Ocak 201227 Ocak 201221 Kasım 201105 Ekim 201125 Eylül 201120 Eylül 201111 Nisan 201122 Ocak 201127 Haziran 201027 Haziran 201027 Haziran 201027 Haziran 201027 Haziran 201016 Aralık 200909 Aralık 200931 Ekim 200926 Ekim 200923 Eylül 200923 Eylül 200923 Eylül 200923 Eylül 200923 Eylül 200923 Eylül 200923 Eylül 200922 Eylül 2009