| |||||||||||||||||||||||
EN ÇOK OKUNANLARSON YORUMLANANLARHABER ARASON DAKİKA HABERLERİ....EKŞİ SÖZLÜK...CANLI TV İZLE...YAKINDA... |
'Demokrasi nakaratından' solculuk çıkmaz15 Ekim 2010, 04:35 Özer YILMAZ ÖDP Genel Başkan Yardımcısı Önder İşleyen'le Yeni Harman dergisi Ekim sayısında gerçekleştirilen röportajı yayınlıyoruz. 'Demokrasi nakaratından' solculuk çıkmazÖDP Genel Başkan Yardımcısı Önder İşleyen'le Yeni Harman dergisi Ekim sayısında gerçekleştirilen röportajı yayınlıyoruz. Liberaller ve kendisini sol olarak tanımlayan bir çevre referandum sonrası "Hayır" diyen sosyalistler içinde özellikle ÖDP‘ye ve ona yakın olan BirGün‘e ağır eleştiriler yönelttiler. Neden şimdi ve özellikle siz? Referandum sürecinde ortaya çıkan yeni bir durum değil bu sol içerisinde uzunca zamandır var olan ayrışmanın bir devamı. Sol içerisinde bir kesim küreselleşme doğrultusunda yaşanan gelişmeleri ve AB sürecini demokratikleşmeye giden bir yol olarak görerek benimsedi. AKP‘de bu sürecin taşıyıcısı olarak görülerek desteklendi. Bu çevreler solun da bu çizgi doğrultusunda seferber olması yönünde gerici burjuva medyasının gücünü de arkalarına alarak bir saldırı dalgası başlattılar. ÖDP bu sürecin önündeki en önemli engellerden birisi olarak görüldüğünden saldırıların da temel hedefi haline getirildi. Bu yolla AKP‘nin sol versiyonunu oluşturulmaya çalışılırken aynı zamanda 12 Eylül‘ün bıraktığı yerden de devralarak ‘yıldızlı dönemin bitirilmesi‘ iddiası ile devrimci hareketin geçmişi de karalanmaya çalışıldı. Buna karşı önemli bir direnç gösterildi. Bu meseleyi biz salt bize dair, Partimize ilişkin olarak görmenin ötesinde solun geneline ve geleceğine ilişkin bir mesele olarak gördük. Bugün bu gerçekler bütün açıklığıyla daha net olarak görülebiliyor. Ben bu çevrelerin bugün giderek pervasızlaşarak sürdürdükleri saldırılarının nedenlerinden birisinin o zaman yaşadıkları hayal kırıklığının yarattığı öfkenden kaynaklandığını düşünüyorum. Referandum sürecinde de bu çevreler ‘yetmez ama evet‘ ya da ‘yetse de yetmese de evet‘ gibi bizim ‘yetmez ama buna da şükür‘ dediğimiz cemaatten demokrasi dilenen bir tavrı solculuk hatta devrimcilik-sosyalistlik olarak sunmaya çalıştı. Bizim de içinde yer aldığımız devrimci sol güçlerin ‘Hayır‘ cephesi ile bunu boşa çıkardı. ÖDP de BirGün de bir bakıma bir sol ayna gibidir. Bu aynayı o çevrelere tutunca sağcılıkları yüzlerinden akıyor. Tabi bir de BirGün tutup bunların pankartlarını AKP‘lilerin yaptırdığını, astırdığını hatta AKP il başkanının konuyla bizzat ilgilendiğini ortaya çıkardı. Şimdi onlar da kızmasın da ne yapsın! Siz bu çevreleri sol olarak görüyor musunuz? Egemen sınıf siyasetlerinin parçası olunarak, onlara avuç açarak sol bir iddianın sürdürülmesi mümkün değildir. Bu çevrelerin bakmayın demokrasi ve değişim havarisi kesildiklerine bunlar bal gibi yeni statükonun yeni bekçileridir. Kuşkusuz bunu yaparken solculuğu elden bırakmamaya çalışıyorlar hatta solculuk dersi vermeyi de ihmal etmiyorlar. Referandum sürecinde bir televizyon programında rast geldiğim Ömer Laçiner, ‘hiç olmazsa bir gedik açılacak şu meselelerin çözümüne evet diyelim de AKP ile sınıf mücadelesi düzleminde karşı karşı gelmemizin önü açılsın‘ minvalinde şeyler söylüyordu. Meğer, sınıf mücadelesinin önünün açılmasının yolu da bugün AKP‘yi desteklemekten geçiyormuş! Aynı zat AKP‘nin ikinci seçim zaferini de ‘demokratik devrim‘ diye selamlamıştı. Bunlar şimdi de cümbür cemaat ‘ileri demokrasi‘ selamına durdular. Bu bitmeyen ‘demokrasi nakaratından‘ solculuk çıkmaz. Kimilerinin de halen ‘evet‘i sol bir tutum olarak sunmaya çalışarak bir tür sola adab-ı muaşeret öğretisi ile mesafeyi kapatmaya çalışmasını ise boş bir uğraş olarak görüyorum. Roni Marqulies‘ e ilk boya atılması sırasında siz eylemi destekleyen bir açıklama yaptınız? Bu tarz eylemlere bakış açınız nedir? Başka projeler var mı? Bu eylemlerin ötesinde bu konuda koparılan yaygara ile ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Bu bir protesto sonrasında bütün salon ayağa kalkıp birkaç kişiyi linç etmeye kalkıyor ama sonra bunlar ifade özgürlüğünden söz edebiliyorlar. Cemaatin yeni cilaladığı bir avuç zibidi kalkıp devrimci gençlere ‘çapulcu‘ diyor birileri de bu provokatörleri savunmak adına gençleri kınayan bir metne imza atmaya koşuyor. Böylece de solculuk yaptıklarını zannediyorlar. Bence daha çok tartışılması gereken konu budur. Referandumun sonucunda nasıl bir Türkiye tablosu görüyorsunuz ve sol açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? AKP kendisi açısından önemli bir eşik atlamış oldu. Referandum öncesi dönemde AKP‘nin gerek emekçilerin tepkilerinin yol açtığı bir yıpranma süreciyle birlikte aynı zamanda kendi etrafındaki ittifak içinde de kimi çatlakları oluşmaya başladığı bir irtifa kaybı yaşamaya başlamıştı. Referandum bir yanıyla bu irtifa kaybını gidererek AKP‘nin tekrar yelkenlerini şişirmesine, güç toplamasına vesile oldu. Öte yandan da AKP tekelci iktidar kurma çabasında bir adım daha attı. Anayasa değişikliği bir süredir AKP‘nin temsil ettiği kesimlerin egemenler arasındaki güç mücadelesinde kazandığı inisiyatifin devamı ve kapitalizmin küresel politikalarına uygun gerçekleşen yeniden yapılanmanın gerekleri doğrultusunda gündeme geldi. AKP bu süreçte milliyetçi-muhafazakar tabanı kendi etrafında toplayarak bu kritik süreci aştı. Bunun en önemli sonucu sömürünün daha pervasız sürdürülmesi ile birlikte AKP‘nin daha otoriter bir rejim inşa etmeye dönük hamleleri izleyecektir. Bu süreçteki öne çıkan bir diğer özne ise yeni düzenin en önemli güç odaklarından olan Fethullah Gülen cemaatinin etkinliği oldu. Kenan Evren‘i cennetlik ilan eden Gülen bu kez de ‘evet‘ diyenlere cennet vaat etmekten geri kalmadı. Artık Türkiye‘de cemaatlerin-tarikatların etkinliği içerisinde gelişen İslami bir despotizm doğrultusunda gelişen yeni bir sömürü düzeninden söz edebiliriz. Bununla birlikte düzen kendi sağını ve solunu organize etme çabalarını sürdürüyor. MHP‘nin başına gelenler, Saadet Partisi‘nde bir dönemin kapanışı bununla ilgilidir. CHP‘deki değişim arayışı da asıl olarak bununla ilgilidir ki referandum sürecinde de CHP kısmı bir AKP eleştirisi ötesinde yeni düzene yönelik esastan bir eleştiri getirmedi. Kürt hareketi boykotla önemli bir başarı kazandı. Ancak bu süreçte anayasa değişikliğine yönelik bir itirazın ötesinde boykotun evet yönünde pazarlığa açılmasıyla sürece zımmı olarak onay verildi. Zaten referandum sonrasında da bu tavır AKP‘ye verilen bir şans olarak açıklandı. Sola gelince bir kesimi Kürt hareketi ile dayanışma adına boykot kararı aldı. Bu kesimlerin izledikleri genel siyaset bakımından bu tavır anlaşılabilir. Ancak örgütlü bir çalışmaya dayanmayan boykotun radikal devrimci tavır olarak gösterilmeye çalışılmasının bir gerçekliği olduğunu düşünmüyorum. Bir de bazı arkadaşlar referandum sonrasında sandığa gitmeyenlerin sayısını toplayıp bu boykotun düzeni krize sürekleyen zaferi olarak sunuldu. Bu mantıkla herhalde her seçimden sonra yeni bir zafer elde edilebilir! Sol açısından ÖDP, EMEP, TKP ve Halkevleri‘nin oluşturduğu ortak ‘hayır‘ tutumunun politik etkinliği bakımından önemliydi. Bu dört öznenin ötesinde onların çağrısına yanıt veren geniş bir kesim de oldu. Bu açıdan da önemli bir potansiyelin ortaya konulduğunu düşünüyorum. Bugünkü Türkiye tablosundan bir karamsarlık üretmek de buna teslim olmak da doğru olmaz. Her şeye rağmen önemli bir direncin de olduğu görüldü. Bunun da ötesinde bugün gerici akımların, cemaat-tarikat örgütlenmelerinin kuşatması altındaki emekçi yoksul halkın kazanılması doğrultusunda daha çok mücadele edilmesi gerektiği ortada. Bugünkü tabloyu ancak sınıfsal bir ayrışmayı derinleştirerek, emekçileri kazanarak değiştirebiliriz. Seçimler yaklaşıyor, ÖDP‘nin bundan sonraki muhalefet stratejisi ne olacak? Seçimler için belki konuşmak çok erken. Zaten meselede seçime nasıl girileceğinde ziyade bugün ülkenin kaderini elinde tutan gerici sağ güçlerin egemenliğinin kırılarak emekçi halkın kendi gelecek mücadelesinde söz sahibi olabilmesinin yolunu aramaktır. ÖDP, her şeyden önce bu mücadeleyi esas alan bir siyaset olarak, gelişimini de bu doğrultuda sürdürecektir. Bugün önemli olan sömürelen geniş emekçi kesimlerin gerici akımların, cemaat-tarikat örgütlenmelerinin etkisi altında kontrol edilerek düzenin kulu kölesi haline getirilmesine ve geleceksizlik içinde çaresiz ve güçsüz bırakımasına karşı durabilen bir direniş hattının geliştirilmesidir. Önümüzdeki dönemde biz bunun bir gereği olarak solun toplumsal/sınıfsal temellerinin güçlendirilmesi yönündeki mücadelemizi sürdüreceğiz. Yeni dönemimizi ‘Şimdi Devrimcilik Zamanı‘ çağrısıyla başlatmıştık, bugün de bunun gereklerine uygun olarak dün TEKEL‘de bugün yoksul mahallelerdeki mücadeleler içinde direniş ve dayanışma hareketini inşa edeceğiz. Sosyalistlerin ülkede söz sahibi, iktidar olabilmeleri için nasıl bir yol izlemelerin öngörüyorsunuz? Ve buna inancınız var mı? 20. yüzyıla adalet, özgürlük ve eşitlik gibi insanların inandıkları değerler, fikirler uğruna mücadelelerine sahne oldu. 21. yüzyıl ise bütün bunların sonunu ilan eden, her şeyin tüketildiği bir hiçlik-inançsızlık çağı olarak gelişti. Sosyalizmin tarihsel bir döneminin sona erişi de özellikle sol çevrelerde bu inançsızlığı besleyen bir etken oldu. Bu inançsızlık ve güçsüzlük nedeniyle solda büyük oranda düzen içende bir pozisyona çekilerek kendi iddialarından uzaklaştı. Giderek yerleşik bir konum alan bu durum devrim ve sosyalizmi imkânsız ya da çok uzakta görerek reel politik tutumları devrimci bir siyaset yerine ikame etmeye çalıştı. Bu özellikle 90‘lı yılların sonunda gelişerek solun bugünkü zayıflığına neden olan ideolojik güç kaybını ortaya çıkardı. Ancak bu durumun giderek aşılmaya başladığı bir dönemin içerisine girdik. Dünyada kapitalizmi aşmaya dönük yeni arayışlar içerisinde bir birikim ortaya çıkıyor. Zapatistalardan, Chavez‘e, Morales‘e, Yunanistan‘da gelişen gençlik mücadelesinden TEKEL direnişine kadar her biri yeni dönemin önemli ipuçlarıdır. Kapitalizmin yaşadığı krizle birlikte sömürüye karşı gelişen mücadeleler ülkemizde de sol için bir mücadele alanı ile birlikte fikri anlamda da devrimci bir yenilenme doğrultusunda bir cesaretlendirici bir kapı araladı. Devrimciler kapitalizmi aşma iddiasıyla, düzene karşı politikaları esas alan bir siyaset çizgisini bütünlüklü olarak üreterek, bunun takipçisi olmalıdır. Öte yandan son dönemde gençliğin kapitalizmin yarattığı geleceksizlik karşısında yeni bir gelecek arayışının parçası olarak devrimci mücadeleye yöneldiğini görüyoruz. En önemli imkânın bu olduğunu düşünüyorum. Solun yerleşik tutumunu içine düştüğü güçsüzlüğü ve halen üzerinden atamadığı 12 Eylül bozgununun etkileri silecek olan devrimci bir yenilenme ancak gençliğin bu gelecek arayışının devrimcilik arayışının sonucu olarak ortaya çıkacaktır. Bu inancın harekete geçirdiği, yön verdiği yeni bir dönemin aralandığını düşünüyorum ve 21. yüzyılın yeniden devrim ve sosyalizmler çağı olarak yaşanacağına inanıyorum. Tabii ki bu hızlı ve kesin bir zaferin yarın olacağına ilişkin kendini tarihin tekerine bırakan bir beklenti değil, canla başla, sarsılmaz bir irade ve kararlıkla mücadele etmeye dayanan bir inançtır. Çok etkin ve hızla da büyüyen bir gençlik hareketi olan Gençlik Muhalefeti‘nin bu mücadele içerisindeki yerini nasıl değerlendiriyorsun. Çok sayıda etkinlik düzenleyen aktif bir yapı, genelde de ÖDP ile ilişkilendiriliyor. ÖDP ile ilişkisi nedir? Nasıl görüyorsun bu hareketi? Benim ki bir parça dışarıdan bir değerlendirme olacak aslında ÖDP ile olan ilişkisi de öyledir. Bu hareketin içerisinde ÖDP‘li arkadaşlarımızda yer almakla birlikte, kendi kararlarını kendisi alan ve uygulayan bağımsız bir yapıdır ki ÖDP‘de alanların kendi öz örgütlülüklerine dayanan bir mücadeleyi esas alan bir siyasettir. Bu ilişki bazen anlaşılmaz görünebilir ama bizce esas olan gençliğin kendi söz ve eylemini üreterek kendi yolunu açmasıdır. Gençlik Muhalefeti‘nde dünyanın tümü değiştirmeye dönük bir enerjinin ve arzunun varlığı hissediliyor. Bu hareketi devrimci kılan da etkili kılan da bu bence. Bu yönüyle yalnızca gençlik mücadelesinin gelişimi açısından değil devrimci hareketin gelişimi açısından da önemli bir dinamik olarak görüyorum. Nihayetinde gençliği kazanarak geleceği kazanibileceğimizi ve değiştirebileceğimizi düşünüyorum. Yerleşik olan ne varsa sarsabilecek olan şey isyan, coşku, militanlık, tutku, dünyayı değiştirme isteği, kendisiyle yetinmeme, sabırsızlık ve romantizmin yön verdiği bir mücadeledir ki Gençlik Muhalefeti‘de aslında tüm bunları temsil ediyor. Bu hareketi kendi eylemlerine başvurarak anlamak mümkün. Mesela, IMF Başkanı‘na fırlatılan ayakkabı, Yunanistan‘daki direnişi ve Aleksis‘i selamlayan eylemleri, üniversitelerdeki ve liselerdeki parasız eğitim mücadelesi, TEKEL‘de ve ardından Tokat‘ın ve Ordu‘nun köylerinde örgütlenen devrimci dayanışma pratikleri.... Ben izlenimlerini böyle özetleyebilirim. *Yeni Harman‘ın Ekim 2010 sayısında yayınlanmıştır. Bu haber 1471 defa okunmu?tur.
|
DOST SİTELER...
ÖNEMLİ LİNKLER...
GOOGLE TERCÜME |