Likya Haber Gazetesi, Kalkan, Kaş Antalya Haberler
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

EN ÇOK OKUNANLAR

HABER ARA


Gelişmiş Arama

BU GÜNÜN MANŞETLERİ...

manşetler

SON DAKİKA HABERLERİ....

EKŞİ SÖZLÜK...






CANLI TV İZLE...

YAKINDA...

ÖZELLEŞTİRMELERE HAYIR!

ALEXA

Alexa Certified Traffic Ranking for www.likyahaber.net

SİTEYE GELENLER

free counters

ÇEVRİMİÇİ

'Başka bir dünya' sosyalizmdir

'Başka bir dünya' sosyalizmdir

Tarih 06 Temmuz 2010, 02:43 Editör Özer YILMAZ

Avrupa Sosyal Formu kapsamında Gazetemizin Hukuk Danışmanı Avk.Bülent Kaçar'ın konuşma metni aşağıda özetlenmektedir;

'Başka bir dünya' sosyalizmdir


Anti-emperyalist Ağ, Avrupa Sosyal Forumu'nda “Kapitalist Kriz, halkların direnişi, devrimci alternatifler” semineri düzenledi. İtalya'dan, Yunanistan'dan, Türkiye'den, Hırvatistan'dan, Almanya ve Avusturya'dan konuşmacılar, krizden çıkış ve başka bir dünya için sosyalizme işaret etti.

DEKLARE EDİLMEMİŞ BİR SAVAŞ

İtalya Komünizm için Direnişi Destekleme Komiteleri (CARC) adına konuşan Paolo Babbini, dünyanın bir çok ülkesinde burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki çatışma bir iç savaş, açık savaş olduğunu ama bunun deklere edilmemiş bir savaş olduğunu ifade ederek, “Bu kriz birinci 19. yüzyılın birinci yarısında olan krizle aynı karakteri taşımaktadır aynı krizden ve bu krizin sonuçları olarak devrimler ve savaşlar olacaktır” dedi.

Özellikle ülkesi İtalya gibi bir emperyalist ülkelerde halkın sokakta olduğunu, ama devrime güvenmediğini ve devrimi mümkün görmediğini belirten Baldini, Yunanistan'a işaret ederek “Halka karşı bir savaş açıldı krizle birlikte. Devrimciler bu savaşa karşı harekete geçmeli. Özellikle emperyalist ülkelerde işçiler ve burjuvazi arasındaki çarpışma gerçekleşmelidir” dedi.

YUNANİSTAN'IN DEĞİL AB'NİN KRİZİ

Yunanistan Komünist Örgütü (KOE) adına konuşan Andreas Karampelas, kritik ve tarihsel bir süreçten geçildiğini belirterek, “boyutları ve derinliği henüz daha netleştirilmemiş bir kriz içindeyiz” dedi ve ekledi: “Böyle bir ortamda çok kararlı adımlar atmak ve uluslararası toplumun yani mücadele eden halkların çok ciddi kararlı adımlar atmak gerekmektedir.”

Kriz özellikle AB’yi ciddi bir şekilde yaraladığını, AB içinde ciddi çelişkiler çıktığını ifade eden Karampelas, “Avrupa Birliği; tamamıyla saldırgan sinik bir emperyalist oluşum ve kurumdur. AB, öncülüğünü yaptığı sert neoliberal saladırlarla işçileri karşısına almaktadır” diye konuştu.

BANKALARA DOKUNULMUYOR

Karampelas, Yunanistan'ın bunun şu andaki en önemli deneyimi olduğunu kaydetti, “Büyük iflasın itirafı, şu anda bizi onlarca yıllık süren çürümüşlüğün sonuçların göstermiştir” dedi. Sırada İspanya ve Portekiz gibi başka ülkeler de olduğunu belirten Karampelas, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“30 yıllık bir oluşumun vardığı son noktayı görmekteyiz. Özellikle emperyalist ülkeler açısından IMF tarafından, AB Komisyonu tarafından, Avrupa Merkez Bankası tarafından. Papandreu hükümeti el ele ülkeyi batırıyor ve bizim gelirlerimizi çalıyor. Zenginlerden, hele bankalardan tek bir Avro bile alınmamaktadır.”

HALK CEPHESİ OLUŞTURULMALI

Yunan halkın grev ve eylemlerini hatırlatan Yunanistan Komünist Örgütü, şöyle konuştu: “Bizim yapmamız gereken bir halk cephesi oluşturmaktır. Bunu da en büyük kitlesel birlik ile yapmaktır. IMF ve Avrupa Komisyonu'na boyun eğilmemeli ve bankaların milleştirilmesi, kamu kontrolü sağlanmalıdır. Kamu kontrolü işçilerin ihtiyaçlarına göre yeniden inşa edilmelidir.”

Viyana Öğrenci İnisiyatifi adına yapılan konuşmada ise öğrenci eylemlerine dikkat çekildi, “Avusturya'da üniversitede direniş ve işgal dalgası başlamıştır. bu dalga çeşitli ülkelerdeki üniversitelere de sıçramıştır” denildi.

Avusturya'da eylemlerin üniversiteleri aştığı, ama deneyimsiz olduğu için spontane kaldıkları belirtilerek şöyle denildi: “Bizim aynı zamanda emekçi kitleler ve işçi sınıfı ile olan yakınlığımız ve politik bağlarımız bakımından bu öğrenci dalgasını genel gençlik dalgası ile nasıl birleştirebilir gibi soruların yanıtlarına ihtiyacımız var.”

HIRVATİSTAN'DA DURUM DEĞİŞİYOR

Hırvatistan Kızıl Eylem örgütünden Nikos Hayken, ekonomiyi kurtarmak adına işçilerin ücretlerini kesen ve haklarını budayan burjuvaların amaçlarının kendilerini kurtarmak olduğunu belirtti.

Eski sosyalist ülkelerde mücadelenin ve örgütlenme zor olduğunu belirten, “Bu ülkelerde çok aktif bir antikominist histeri var” diyen Hayken, bu ülkelerin hemen hiçbirinde güçlü devrimci örgütler bulunmadığına dikkat çekti, Hırvatistan için de bu söylediklerinin geçerli olduğunu, ama krizler birlikte işlerin değişmeye başladığını söyledi.

Hayken, “Bugün yaşadığımız kapitalist krizle birlikte bişeyler değişmeye başladı ülkemizde. Bu değişimin göstergelerinden biri büyük öğrenci kitle hareketleridir. Hırvastin tarihinde hiçbir zaman öğrenciler üniversite işgal etmemiştir. Geçen sene ise fakülte ya da üniversite bulunan bütün illerde işgaller yaşandı” dedi.

Bu hareketin özgünlüklerinden bir diğer öneminin öğrenci konseyleri oluşması olduğunu belirten Hırvatistan Kızıl Eylem temsilcisi, “Bazı harçları önlemeyi başardık, bazı yasaları önlemeyi başardık, ama mücadelemiz devam ediyor” diye konuştu.

BAŞARININ SIRRI DEMOKRATİK ÖRGÜT

Temsilci, eş zamanlı köylülerin de harekete geçtiğini, ama öğrencilerden farklı olarak demokratik örgütlenmelere sahip olmadıkları için başarısızlığa uğradıklarını ifade etti.

Başka bir direniş örneğinin yeni iş yasasına karşı gelişen işçi hareketi olduğunu anlatan Nikos Hayken, “Hırvatistan tarihindeki en büyük işçi ve sendika hareketi olarak tarihe geçti bu olay. Fakat bu büyük hareketlenmeye rağmen işçi hareketini tam bir kazanım elde ettiğin söyleyemeyiz, çünkü sendikaların işleyişi antidemokratik.”

Nikos Hayken, sözlerini şöyle noktaladı:

“Benim örgütümün bu mücadelelerde ortaya koyduğu iki talep vardı birincisi işçilerin yaşam koşullarını korunması savunulması ikincisi de bu mücadeleleri kitlesel bir demokrasi ekseninde konseyler düzeninde örgütlenmesi, böylece sendikaların harekete ihanet etmesini önlenmesi.

Krize kaşı mücadelede sadece ekonomik ya da sendikal mücadele temelinde kalınmamalı. Devrimci örgütler olarak kitlesele demokratik işleyişler oluşturmak ve sermaye sınıfına karşı mücadelede işçilerin elini güzlendirmek durumundayız”

ALMANYA'DA SOSYALİZME SEMPATİ

Almanya Marksist Leninist Partisi adına konuşan Horst Mahlem, dünya burjuvazisinin krizden çıkış için 27 milyon Amerikan doları harcadığı ama bunun yetmediğini ve burjuvazinin artık böyle devam edemediğini belirterek, “Ciddi çelişkiler gelişmeye başlıyor. İlk örneği Yunanistan” dedi.

MLPD temsilcisi, Alman hükümetinin geleceğinin belirsiz olduğunu düşündüğünü belirtti, şöyle konuştu: “Bunun nedeni de, uluslararası alanda ve Almanya'da gençlik alanında, kadın alanında ve işçiler alanında artan bir tepkisellik var, artan mücadele azmi var. Almanya’da bir araştırma yapıldı, insanların yüzde 80’i 'sosyalizmde yaşayabiliriz' diyor. Yani sempatide artış var sosyalizme.”

Horst Mahlem, Marksistlerin Leninistlerin önünde dört görev olduğunu söyledi, bunları şöyle sıraladı: “Bincisi, sanayi proletaryasını kazanmaya yönelik ciddi çalışmalarımız var. Asıl gücün onlar olduğunu düşünüyoruz. Toplumu öne taşıyacak güçler olduğunu düşünüyoruz. Biz çalışmamızı devrimci örgüt ve partilerin birlikteliği geliştirmek için aktif rol oynuyoruz.

Yine sosyalizm tartışmaları yürütüyoruz. Sosyalizmi yeniden inşa etmek için Sovyetler ve Çin’in dağılmasının nedenlerini incelemek gerektiğini düşünüyoruz. Bunlar incelenmeden sosyalizm inşa edilemez. Önemsediğimiz dördüncü nokta 2011 yılında Venezuela’da gerçekleştirilecek kadın buluşması.”

BU KOMÜNİZMİN ALACAKARANLIĞIDIR

Alp Altınörs, Ezilenlerin Sosyalist Partisi olarak '90’lı yıllara 'sosyaliz bitti' diyenlerin bugün 'kapitalizm tükendi' tartışmalarına muhatap olduğuna dikkat çekti, “Bugün kapitalizmin iflası tartışılıyor. Kapitalist sistem tarihsel vaatlerin hiçbirin yerine getirememiştir. '90 yıkımından sonra savaşsız dünya, emekçilere insanca bir yaşam vaat etmişti bunların hiçbirini gerçekleşmedi” dedi.

Kapitalizm artık üretici güçleri yıkıma uğrattığını savunan ve en büyük üretici gücü doğayı tükettiğini örnek gösteren Altınörs, “Bugün görüyoruz ki çok büyük miktarlarda sermaye üretime değil, spekülasyona yatırılıyor. Oysa ki bu bütün insanlığı kolektif zenginliğidir” dedi ve sordu: “Nasıl 5 bin kişi bütün inanlığın bu zenginliğini tüketebilir?”

Emperyalist devletlerin güçlü görünseler de tarihsel olarak bir o kadar zayıf durumda olduklarını söyleyen Altınörs, şöyle konuştu: “Bugün komünizmin alacakaranlığındayız. Ve bu sömürü sistemini alaşağı etmek için ihtiyacımız olan tek şey devrimci irade ve devrimci örgüt. Bu devrimci eylem özünde enternasyonalistir. Bu nedenle partimiz uluslararası toplantıyı çok önemsiyor, devrimci ve sosyalist güçlerin bir araya gelmesini çok önemsiyor.”

Kapitalizmin çok derin bir kriz içinde, bu kriz sürecinde sadece devrimcilerin kitleleri örgütleyebileceğini ifaden eden Altınörs, “Forum içinde devrimci örgütlerin, sosyalist sloganların ağır basıyor olması bir tesadüf değildir. Bugün Markizim zamanıdır, bugün kapitalizme saldırmanın zamanıdır. Bugün devrim zamanıdır” dedi.

Zayıflık tartışmalarının bir kenara bırakması ve nasıl güçlü olunabileceğinin tartışılmasını gerektiğini dile getiren Alp Altınörs, “Kapitalistler ne kadar engellemek istese de emeğin uluslararası hareketini engelleyemezler. Yeni çok uluslu bir proletarya geliyor. Türkiye'de Türk ve Kürt işçilerinin TEKEL eyleminde gördüğümüz gibi. İşçi sınıfı örgütlemek için mutlak enternasyonalist bir perspektife sahip olmamız gerekiyor” diye konuştu.

KAPİTALİZME KARŞI SAVAŞTA ÖZELEŞTİRİ

BDP adına konuşan Osman Ergün, kapitalizm ile ilgili ne kadar yorum yapılsa az olduğunu belirtti, krizin genel olarak halklar, özelde ise Kürt halkı üzerindeki etkisine dikkat çekti. Ergün, şöyle konuştu: “31 Mayıs’tan sonra Kürdistan’da çok çetin bir savaş başladı. Ve Türkiye cumhuriyeti egemen sınıfı bu savaşı durdurabilmek için, Kürt sorununa yönelik kurnazca sisteme başvuruyor. Küresel krizin AKP eliyle yaratmış olduğu 500 bin işsiz, Kürtlere karşı savaşacak pozisyona getirilmiştir.”

Kapitalizme karşı mücadelede dostlarımıza önerilerinin başkaldırı olduğunu belirten ve “Kürdistan’daki serhildanı çok yakından takip edin” çağrısında bulunan Ergün, “Kürt halkı kapitalizme karşı savaşta özeleştiri vermelidir. Sadece Kürt halkı değil kapitalizme karşı olanlar özeleştiri vermelidir” dedi ve ekledi:

“Yaşadığımız eksiklikler bizi başarıdan uzaklaştırıp başarısızlığa sürüklüyor. Durumumuz gözden geçirmeliyiz ve kapitalizme karşı mücadelede yeni yollar üretmeliyiz. Sosyalizmsiz demokrasi demokrasiz sosyalizm mümkün değildir. Eski sosyalizmden yeni sosyalizme geçişin sırasıdır. Kadın erkek çocuk çevreci ezilen köylü işsiz fakir hep birlikte sahip çıktığımız zaman başarabiliriz.”

YENİ BİR TARİHSEL KRİZ DURUMU

Halk Cephesi adına konuşan Remzi Uçucu, bir avuç insanın büyük zenginlik elde edebilmesi için on milyonların, yüz milyonların açlığa mahkum edilmesi gerektiğini belirtti. Sosyalizmin hatalarının kapitalizmde aranması gerektiğini belirten Uçucu, şöyle konuştu:

“Artık şunu net olarak görülmüştür ki, kapitalizm hiçbir şeyi çözmüyor. Kapitalizm fikir babaları da şunu söylüyor; Marks haklıydı. Bu kapitalist sistem yıkılacak. Bunu sloganlardan çıkarmak için yapmamız gerekenler var. Kendiliğinden olmayacak sosyalizmin kurulması. Bunu için bütün dünya halkları olarak birleşmeliyiz. Buradaki bütün hareketler burada var olmayan bütün hareketler emperyalizme karşı birleşmeliyiz”

Martin Suchanek ise, 5. Enternasyonel Birliği adına yaptığı konuşmada süren krizin sadece sadece bir devrevi kriz olmadığını belirtti, “Bu sadece bir devrevi kriz değildir. Yeni bir tarihsel kriz durumu meydana geldi. Özellikle bu dönemin karakterini belirleyen slogan sosyaliz yada barbarlık olmuştur” dedi. Suchanek, “21. yüzyılın sosyalist devrini enternasyonal düzeyde örgütlenmiş bir devrim olacaktır” diye ekledi.

Avrupa Sosyal Formu Panelistlerinden Avukat Bülent KAÇAR'ın "Trakya Planlanıyor" başlıklı konuşmasında özetle şu görüşlere yer verildi;              



T R A K Y A    P L A N L A N I Y O R (!)

                                                                  Av.Bülent KAÇAR

                            

                  Siyasi iktidar üst ölçekli çevre düzeni planlarıyla ülkemizi “plan”lamaya devam ediyor. Son yıllarda Çevre Düzeni Planlarını hızla  şirketlere hazırlatıp, yürürlüğe sokan Çevre ve Orman Bakanlığı; uzmanların, hukukçuların eleştiri ve itirazlarını, Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik hükümlerine rağmen dikkate almamıştır. Aceleciliğin “yeni” sermayenin ve küresel sermaye güçlerinin istekleri ve ihtiyaçları ile ilişkili olduğu düşüncesi duyarlı kamuoyunda fazlasıyla mevcuttur.


                     “Çevre Düzeni Planları; afet güvenliği, çevre duyarlılığı ve sosyoekonomik ihtiyaçlara yönelik bütünsel bakış açısıyla kalkınma planları ve bölge planları temel alınarak yapılan ve tarım, turizm, konut, sanayi, ulaşım vb. arazi kullanım kararlarını ve politika ve stratejilerini belirleyen, 1/25.000, 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekte hazırlanan, plan notları ve plan açıklama raporuyla bütün olan üst ölçekli fiziki planlardır. Çevre Düzeni Planı kavramı, mevcut planlama pratiğimizde, hala üzerinde çok sık durulan ve tartışılan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.”(1)

 

                          Çevre ve Orman Bakanlığınca onaylanan 1/100.000 ölçekli Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası Revizyon Çevre Düzeni Planı ile Trakya, İstanbul’un arka bahçesi olarak planlanmıştır. Çünkü plan notları ve plan kararlarının plan hazırlama yönetmeliğinde belirtilen amaçlarla bağdaşmadığı açıkça görülmektedir. Plan vizyon toplantılarında  eleştirel konuşmaların ve bilimsel itirazların “ideolojik” olmakla suçlandığı bir plan hazırlık aşaması dahi “Yeni Plan”ın esas amacının ve misyonunun Trakya demokratik kamuoyunca kavranmasını sağlamıştır.

                       Siyasi iktidar çevreleri haricinde Trakya bölgesinde kabul görmeyen ve yüzden fazla kuruluşun itiraz ettiği 1/100.000 ölçekli Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası Revizyon Çevre Düzeni Planı ile bilimsellik esas alınmamıştır. Trakya’nın doğal, sosyal, kültürel, tarımsal ve demografik yapısı korunmamakta ve planla bu yapılara zarar verilmektedir. Planlar; var olan sorunların çözümünü sağlamaktan öte yeni sorunlara kaynak teşkil etmeye zemin hazırlamaktadır. Adı Revizyon planı olan planın yapım süreçlerinde; üniversiteler, kent konseyleri, meslek odaları ve ilgili sivil toplum örgütlerinin itiraz ve görüşleri dikkate alınmadan hazırlanmıştır.

 

                      Trakya’yı bir havza temelinde bütüncül olarak değerlendirmeyen, İstanbul’un sorunlarını çevre illere ve bölgeye ihraç etmeyi temel alan bir planı kabul etmeyen yaşam savunucusu kişi ve kuruluşlar yazılı itirazlara yönetmeliğe rağmen Çevre ve Orman Bakanlığınca yanıt dahi verilmeyince Danıştay’da yürütmenin durdurulması talepli iptal davaları açmışlardır.

 

                       Unutmamamız gereken ise Trakya’nın plansız olmadığıdır. Trakya’da 2004 yılından beri “halkın planı” vardı ve yürürlükteydi. Hazırlıkları 1999 yılında başlayan ve Trakya demokratik kamuoyunun da katılımıyla Trakya Üniversitesi tarafından ve Prof.Dr.Cemil CANGİR, Prof.Dr.Emre AYSU, Prof.Dr.Osman İNCİ gibi birçok değerli bilim insanı ve uzmanların katkılarıyla hazırlanan ve 13.07.2004 tarihinde Çevre ve Orman Bakanlığınca onaylanarak yürürlüğe giren 1/100 000 ölçekli “Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı”; gerek kapsamı, gerekse yapılış süreci açısından, bölgenin ekolojik değerlerini dikkate alarak koruyan ve çağımızda Habitat İlkeleri ile bütünleşen, bilimsel yaklaşımla yapılmış; tüm kesimlerinin özlem ve istemlerini yansıtmış olması nedeniyle de ülkemizde bir ilktir. 2004 planı statik değil dinamik bir plandır, ana ilkeler korunarak olumlu değişikliklere açık bir plandır.

             2020 yılını ve geleceğin dinamizmini hedef alan mevcut 1/100 000 ölçekli Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı “yeni” planın aksine ; Trakya Bölgesi’nde sürdürülebilir, yaşanabilir bir çevre yaratılmasını, doğal kaynaklarının, tarım(sal), mera, orman, turistik ve tarihsel alanların korunmasını, sanayi ve imar hareketlerini disiplin altına alınmasını ve sağlıklı gelişmeyi amaçlayan “korumacı” bir plandır. Bu plana damgasını vuran “Bütünleşik Sürdürülebilir Havza Yönetimi” kuramsallığı içindeki korumacı yaklaşım; özellikle bölgemizin doğal kaynakları açısından vazgeçilmeyecek öneme sahiptir.

 

                     Çevre ve Orman Bakanlığı, Çevre Düzeni Planlarının Amacını

Koruma – kullanma dengesinin kurulmasına yönelik politika ve stratejilerin belirlenmesi, Çarpık kentleşme ve sanayileşmenin önlenerek kentsel ve kırsal gelişmelerin sağlıklı bir şekilde yönlendirilmesi, Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımının önlenmesi Hassas Alanların (kıyılar, ormanlar, içme ve kullanma suyu havzaları, doğal, kültürel ve tarihsel değerler vb) korunması, alt ölçekli planlara esas olacak politika, strateji ve arazi kullanım kararların üretilmesi olarak saptamaktadır. Ancak yapılan planlar ve plan notları ve plan kararlarındaki esaslar bu amaçla asla bağdaşmamaktadır.

 

                        Nitekim Bakanlık planına karşı Danıştay’da açılan iptal davası dilekçesinde “...Plan ÇEVRE KORUMACI DEĞİLDİR. Çünkü  Trakya Bölgesindeki çevre kirliliğinin önlenmesi için etkin idari tedbirler, kararlar, notlar ve düzenlemeler içermemektedir. Plan bu açıdan da bakıldığında AÇIKÇA ÇEVRE KANUNUNA AYKIRIDIR... Dava konusu planda CİDDİ HİÇBİR EKOLOJİK KARAR BULUNMAMAKTADIR. Oysa Bakanlığın kuruluş kanunu, her tür planda EKOLOJİK KARARLARIN YER ALMASINI zorunlu tutmaktadır. Plan bu açıdan bakıldığında ÇOB Kuruluş Kanununa da açıkça aykırıdır.

 

                         İstanbul Çevre Düzeni Planı idari yargı tarafından iptal davası ile sonuçlanmış olup, İstanbul Büyükşehir Belediyesi hiç zaman kaybetmeden 2.Planı alelacele hazırlayıp askıya çıkarmış, bunun üzerine 2. İptal davası da birçok kuruluş tarafından açılmıştır. HENÜZ İSTANBUL ÇEVRE DÜZENİ PLANI DAVASI SONUÇLANMADAN,  dava konusu işlemin yapılmış olması, bir tür “oldu bitti” ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. BU HUKUKA AYKIRI PLANA DAYALI BİRÇOK İŞLEM,RUHSAT, İZİN, FAALİYET GÜNDEME GELEBİLECEKTİR.

 

                         Onaylanan bu planla 1. sınıf verimli tarım arazileri sanayileşmeye açılmıştır... Dava konusu plan revizyon planı değildir. Bölge gerçeklerine, koruma ve kollama ilkelerine uygun olmayan ancak, İstanbul’un desantralizasyonu, İstanbul’un nüfus yükünün Trakya’ya gönderilmesi, İstanbul Sanayinin Trakya’ya desantralizasyonu, Trakya Suları’nın yönetiminin İstanbul’un gereksinimlerine göre yönlendirilmesi ve yönetilmesi amaçlarını taşımaktadır. Bu planda, revizyonun öngördüğü koşullar bulunmamaktadır ve planda revizyon işleminin gerekçeleri kabul edilebilir yasal gerekçeler değildir... 24/08/2009 tarihli plan ile kaçak sanayi işletmelerine örtülü af getirilmektedir. Plan notları 2.10.35 başlığında kaçak sanayi kuruluşlarının organize sanayi bölgelerine taşınmaları, taşınamayanlarınsa işgal ettikleri fiziki mekanın büyüklüğü kadar  alanı tarıma kazandırmaları halinde yasallaşacakları ön görülmektedir.

 

                          Plan notlarında, Trakya’nın toprak yapısına bağlı olarak 19 adet TOB (Tarımsal Alt Bölge)  ve 12 adet de TOB ( Tarımsal Organize Bölge ) kurulması hedeflenmektedir. Ülkemizde henüz örneği olmayan ve başka alt bölge planlarında da rastlanılmayan TAB ve TOB projelerinin kapsamları açık değildir.

 

                          Ergene nehrinde ve havzasında davalı idarece etkin idari tedbirlerle önlenmeyen kirliliğin, yeraltı ve yerüstü sularını da kirlettiği gerçeğini dikkate aldığımızda, revizyon plan olduğunu iddia eden “YENİ PLAN”ın kirliliğin önlenmesini hedeflemediği, aksine havzayı ve sularımızı kirletici yeni yüklerin bölgeye taşınmasına, yerleşmesine olanaklar sağladığı görülmektedir... Çünkü revizyon planında; sürdürülebilir yaşam ve bilimsellik esas alınmamıştır.

 

                   Esas alınan ancak genel ve soyut kavram ve ifadelerle gizlenen amaç, NE OLURSA OLSUN KALKINMA ANLAYIŞIDIR. Planın satır aralarında ifade edilen KÜRESEL ÖLÇEK ve KÜRESEL EKONOMİ saptamalarıyla amacın Trakya’nın doğasının, topraklarının küresel sermaye hareketlerine açılmasının olduğu ortaya çıkmaktadır...” denmektedir.

 

                  Trakyamızı doğaya ve insana rağmen sermayenin arka bahçesi olarak dizayn etme girişimine karşı haklı itirazlarda bulunan ve ciddi kaygılar taşıyan yaşam savunucuları bağımsız yargının vereceği kararı beklemektedir. Danıştay kararını verdikten sonra Belediye Meclislerinin ve İl Genel Meclislerinin yaşamı ve doğayı savunma sınavı başlayacaktır. Meclis üyeleri “Yeni Plan” çerçevesinde hazırlanan 1/25.000 ölçekli alt planları reddedecek veya kabul edecektir.

 

                  Yaşamı ve doğayı samimiyetle savunarak , “Plan”ı bozmak için Trakya’da geleceğimize, toprağımıza, suyumuza sahip çıkmaya devam etmeliyiz.

 

                                                                   Av. Bülent KAÇAR

                                                                        Edirne Barosu

 

(1)  Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik Taslağı" Üzerine TMMOB-Jeoloji Mühendisleri Odası’nın Görüş Ve Önerileri Başlıklı Rapor.

Bu haber 1839 defa okunmu?tur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

TOPLUMSAL YAŞAM

YEGANE YOL

YEGANE YOL SOSYALİZM DÜNYAYI KURTARMAMIZI SAĞLAYACAK YEGANE YOLDUR...

"BİRDE UTANMADAN 'BELEDİYE BAŞKANLIĞI' İSTİYORLAR"

"BİRDE UTANMADAN 'BELEDİYE BAŞKANLIĞI' İSTİYORLAR"
********FARKIN NE****************23 Şubat 2014

HAVA DURUMU

Detaylı bilgi için resmin üzerine tıklayın.

ANKET

sence; KALAMAR TAVA MI MEZE Mİ?






Tüm Anketler

GOOGLE TERCÜME



Copyright © 2005-2012 www.likyahaber.net Tüm hakları acaip bir şekilde saklanmıştır. Kopye eden fena olur!... demedi demeyin... editör-özer yılmaz/elk.mühendisi-yıldız teknik üniv. POSTA ADRESİMİZ; haber@likyahaber.net
RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapy: MyDesign Haber Sistemi


porno izle