Likya Haber Gazetesi, Kalkan, Kaş Antalya Haberler
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

EN ÇOK OKUNANLAR

HABER ARA


Gelişmiş Arama

BU GÜNÜN MANŞETLERİ...

manşetler

SON DAKİKA HABERLERİ....

EKŞİ SÖZLÜK...






CANLI TV İZLE...

YAKINDA...

ÖZELLEŞTİRMELERE HAYIR!

ALEXA

Alexa Certified Traffic Ranking for www.likyahaber.net

SİTEYE GELENLER

free counters

ÇEVRİMİÇİ

Uğruna öldükleri yerler satılıyor

Uğruna öldükleri yerler satılıyor

Tarih 31 Mart 2010, 12:53 Editör Özer YILMAZ

Bugün 31 Mart. Bu günün birçok anlamı var siyasi tarihimiz içinde. Ancak ben sizi başka bir 31 Mart'a, bundan tam 42 yıl öncesine götürmek istiyorum.

Uğruna öldükleri yerler satılıyor


Bugün 31 Mart. Bu günün birçok anlamı var siyasi tarihimiz içinde. Ancak ben sizi başka bir 31 Mart'a, bundan tam 42 yıl öncesine götürmek istiyorum.

Yıl 1968. ODTÜ’lü beş öğrenci, gece yarısı saat 01’de bir otomobile binerek apar topar Antalya’ya doğru yola çıkar. Gençlerin Antalya’ya gitme nedeni, Elmalı ovasındaki köylülerin yöredeki ağalara karşı yürüttüğü toprak kavgasından yükselen çığlıklardır.

Elmalı’nın Beyler, Bayralar, Karamık, Sarılar, Taşağıl, İslamlar, Eymir, İmircik ve Yuva köylerindeki topraksız köylüler, Avlan gölünün taşkınlarından geriye kalan arazileri ekerek varlıklarını sürdürme çabası verirken, köylülerle ağalar arasında uzun süredir derinden seyreden toprak kavgası da yavaş yavaş yüzeye çıkmaya başlamıştır.

İlk kıvılcım ağaların köylülerin ekili arazilerini traktörlerle ezmesiyle patlak verir. 1967 Ağustos’unda, Avlan gölü kıyısında jandarma eşliğinde hasat etmeye hazır ekinleri ezen traktörler kısa sürede yüz binlerce liralık mahsulü ‘telef’ eder…

O günlerde Elmalı otobüs garajında otobüsçülük yapan Yusuf Karacaoğlu tanık olduğu bu olayı şöyle anlatıyor: “Bir gün Isparta’dan komando birlikleri geldi. Askerler köylüleri kontrol altında tutuyorlardı. Ağaların adamları traktörlerle mahsulü ezdiler. Öyle güzel bir mahsul vardı ki, buğday tarlasına giren traktörlerin yalnızca egzos boruları görünüyordu! O derece yani.”

Birkaç ay sonra Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vuracak gelişmelere gebe olan Elmalı Ovası’ndaki köylüler, bu ürün kıyımından sonra ‘kıyam’a geçecek, çırılçıplak soyunarak kendilerini ağaların traktörlerinin önüne atan köylü kadınların yarattığı dramatik sahnelerin bütün ülkede yankılanmasıyla da yıllarca bitmeyecek bir hukuk savaşına dönüşecekti. ‘Elmalı Olayları’ olarak tarihe geçecek olan toprak işgalleri de böylece ülke geneline yayılacaktı. Elmalılı kadınların çığlığını ilk duyanlar dönemin öğrencileri olur.

Köylülerin çağrısına uyan öğrenci grupları birer birer Elmalı’ya gelmeye başlar. Değişik aralıklarla Elmalı’ya gelen ve köylülere destek veren beş yüze yakın öğrenciler arasında, Sinan Cemgil, Korkmaz Alemdar, Aydoğan Büyüközden, Gülay Kurnaz (Göktürk), Hayri Eroğlu, Nurettin Hiçyılmaz, Mehmet Cantekin, Seçkin İnceefe, Atilla Keskin, Mustafa Akgül, Ercan Enç, Sahir Koçak, Timur Erkman ve Kamuran Bekir Harputlu gibi isimler vardır.

BENİM ADIM YOK!
Ulus Gazetesi’nden Sadun Tanju, o günlerde Elmalı’ya giderek köylülerle, ağalarla ve milletvekilleriyle konuşur. Tanju’nun teybine yaşadıklarını anlatan Avlan kıyısındaki Karamık köyünden bir kadının anlattıkları yürek burkucudur:


“Benim adım yok. Ben Karamık köyünden bir kadınım. Musa kocanın, Halil Uçar’ın, Mustafa Çınar’ın, Abdullah’ın kızı, karısı, bacısı, anası… Ne dersen de. Onlardan biriyim ben. Gencecik gelinim. Beş çocuklu anayım. Yüzü buruşmuş, beli bükülmüş nineyim, taptaze kızım. Benim de diyeceğim var. İfade vereceğim. Biz Karamık köylüleri bu ağa elinden yandık, kavrulduk gayrı. Ağa verirse tokuz vermezse açız. Ağa isterse damımız var istemezse açığız. Ağa isterse toprak buluruz istemezse topraksızız. İsterse jandarmaya yakalatıp dövdürür isterse saçımızdan yakalatıp süründürür. İsterse hapislere sürdürür. Yetti gayrı. Kula kuluz gayrı. Bu işler başımıza gelip de erkeklerimiz ağanın hışmına uğrayınca biz Karamıklı talihsiz kadınlar ‘ ey Allahım’ diye göğe el açtık. ‘ ey Allahım’ bir yardım yok mu senden? Ne olur Avlan arazisini bize bıraksalar ne olur? Gölün altındaki toprak bizim olsun. Ekelim biçelim güzelim topraklarımızı. Bilelim malımızı. Oh ne güzel bizim ekinlerimiz, tarlalarımız diyelim. Ne olur biz de gülelim ağalar biz de insan olduğumuz bilelim. Bizi süründürmeyin de dünyanın sefası varmış diyebilelim.”

KOMÜNİST TAHRİK BUNLAR!
Sadun Tanju, toprak kavgasının taraflarından biri olan yöre ağalarından İdris Subaşı’yla da konuşur:

 “Ben İdris Subaşı. Babam Süleyman ağadan bize intikal eden arazilerin tapuları koynumda iken elin çıplaklarına bir karış toprak yedirmem. Bana Süleyman Ağazade İdris demişler. Elimiz kolumuz tutuyor şükür. Nihayet devlet var. Bu toprakların ced- be ced sahibi olduğumuza da şahit var şuhut. Bu herifler dört köyde kadastro yapılacak haberi üzerine azdılar. Zaten memlekette bir komünist tahrikatı almış yürümüş bütün çıplakların gözleri mala servete dikilmiş. Olacağı buydu. Bizim babadan kalma kapı gibi tapularımız var… Babam Süleyman ağa, ilerisini gören, tuttuğunu koparan bir adammış. Vakti zamanında paranın para ettiği zamanda, Rum gâvurundan bile arazi alıp mülküne katmış. Elimizdeki tapulardan biri 24 Teşrinevvel 1318 tarihli olup, İngiltere devleti-aliyesinin Antalya Konsolosu Mösyö Kostavkin cenaplarından bilvekale alınmıştır. Arazi aslında Andon, Okladi ve Mirumiyen adlı Rumlara aitmiş. (…) Şimdi bu çıplaklar göl kurutulup da toprak sudan kurtarıldıkça sanki babalarının malıymış gibi dudak şapırdatıyorlar. Yok göller anayasaya göre devletin malı sayılırmış da, yok gölü kurutan devlet su işleriymiş de, yok göl devletin olmasa devlet neden o kadar masraf edip de onu kurutsunmuş da; yok toprak reformuymuş da anayasa topraksız köylüye toprak verilmesini emrediyormuş da… Laf mı ararsın sen şimdi bizde çok şükür. Devri demokraside bütün çıplakların gözünü açtık. Bütün komünistlere, din düşmanlarına meydanı boş bıraktık. Alttan alta fişekliye fişekliye bizim bunca köylülerimizi de ağalarına karşı çıkardılar. Bunlar şimdi gemi azıya aldı neredeyse canlarımıza kıyacaklar. Bu arazilerin ced-be ced bizim olduğuna dair ehlivukuf seçmek istiyoruz. Bunlar bizim lehimize şahadet edecek köylüleri bile korkutuyorlar. Bir birlik oldular ki, domuz topu. Çözebilirsen çöz! Komünist tahrikatı olmasa bunlar nasıl böyle birlik hareket edebilirlermiş. Bunları alttan alta dürten olmasa bu çıplakların aklına nereden avukatlar tutmak, paralar toplamak, Ankara’ya heyetler göndermek, cümle gazeteleri üzerimize saldırtmak gelebilirmiş. Bunlara akıl verenlerin olduğu gün gibi meydanda. Bunca yıllık köylümü tanımam mı ben. Ağa derler de başka demezler. Adamı toprağa bastırmazlar. Şimdi düşman gibi bakıp sırt çeviriyorlar. Biçerdöverlerimizin önüne atılıp şoförlerimizi dövüp kaçırıyorlar. Uzak bir köyden ehlivukuf bulsak hepsi birden köye varıp adamı yıldırıyorlar.”

ÇIPLAK DOĞDUN ÇIPLAK ÖLECEKSİN!
İdris Subaşı, bu gün bize “Züğürt Ağa” filminden fırlamış bir sahneymiş gibi gelen ancak bu filme rahmet okuturcasına dönemin ruhunu ve sosyal dokusunu ortaya koyan çarpıcı ifadelerle anlatmayı sürdürür Tanju’nun teybine:


“Jandarma dayağı bile vız geliyor keratalara! Eskiden dipçiği gören pısar kuyruğunu altına kıvırırdı. Şimdi adamlarını almadan karakoldan gitmiyorlar. Kasabayı bile basıyorlar kadını kızıyla. Neymiş, ağa bunların hayat hakkını ellerinden alıyormuş. Ne de çabuk hak arar oldunuz uyuzlar! Ben ceddim Süleyman ağadan gün gördüm, mal mülk içinde doğdum, ağa oldum. Sen çıplak doğdun çıplak öleceksin. Şurada yanımıza almışız, rızklarını vermişiz, kolumuzu kanadımızı germişiz; Allah’ıma şükür desene… Ama Allah, ahlak, hak, hukuk tanıyana bunlar. Din iman kalmamış bunlarda. Dinsizlerle bir olmuşlar, mala cana düşman kesiliyorlar. Neymiş? Sabahtan akşama çalışıyormuş da bir lokma bire hırka bulamıyormuş. Sen benim ceddim Süleyman ağanın nasıl çalıştığını biliyor musun imansız! Sen benim malıma mülküme bakıp da dertsiz mi sanıyorsun beni kısmetsiz! Büyük başın derdi büyük olur. Senin nene gerek böyle haltlar karıştırmak. Anayasa demiş ki. Desin bre na-bekar. Kanun adamı mı kesildin başıma! Anayasa der yeni mi çıktı bu senin anayasan. Bunca zaman anayasa da vardı, ben de vardım, sen de vardın. Geçinip gidiyorduk. Nereden çıktı bu yeni zagon. Nereden çıkacak, komünist tahrikatından. Yoksa bunların haddine mi düşmüş benim elimdeki toprakların sahibi olup olmadığımı tahkik etmek.”

ELMALI YOLLARINDA VERİLEN CAN…
Biz yine Ankara’ya dönelim. ODTÜ’lü öğrencilerin yolculuğuna… ODTÜ Öğrenci Birliği Başkanı Can Savran’ın kullandığı otomobil, sabah saatlerinde Eskişehir yakınlarında trafik kazası geçirir. Otomobilde, Sevil Güvezne (Atauz), Filiz Saltuğ ( Kardam), Ahmet Kardam ve Bekir Harputlu da vardır. Ancak kazada ağır yaralanan Can Savran’ın, Elmalılı köylülerin Avlan kıyılarında verdiği toprak kavgasına destek vermek için çıktığı yolculuk ölümle son bulur. Savran, üç günlük tedavinin ardından 31 Mart 1968’de yaşamını yitirir…

Enis Rıza, 7 Mayıs 2009’da Birgün Gazetesi’nde o günleri şöyle yazar: “Sinan ve ben, birlikte olmaya karar verdiğimiz gün Can Savran bizi salep içmeye götürdü. Ve Can, Elmalı toprak işgali sırasında öldü… Biz nişanımızı erteleyip Can’ı gömmeye geldik. Yani bizim serüvenimiz bir ölümle başladı…”

AVLAN GÖLÜ 42 YIL SORA SATILIYOR!
Şimdi yine başa dönelim. Yani 31 Mart’a. Can Savran’ın uğruna “can” verdiği Avlan gölü kıyıları, 42 yıl sonra 31 Mart’ta Antalya’da yeniden tartışılıyor. Kent Konseyi, çevre örgütleri ve başka birçok kişi ve kurum, Avlan’ın satılıp satılamayacağını tartışıyor…

Çünkü Antalya Defterdarlığı, Avlan gölünü yatırımcıları teşvik etmek amacıyla satışa çıkarılan hazine arazilerine ekledi.

İlan edilen satış için önerilen yatırım seçeneği de şimdiden belirlenmiş; soğuk hava deposu ve meşrubat fabrikası yapılabilecekmiş, yaklaşık 7 milyon metrekarelik araziye.

Ne diyelim, bu gün 31 Mart. ‘Can’ın değeri ancak bu kadar bu ülkede!

KAYNAK: www.odatv.com
 

Kaynaklar: Sadun Tanju, Ulus Gazetesi- “Ya Toprak Ya Ölüm” başlıklı yazı dizisi. 24 Eylül-3 Ekim1967
Yusuf Yavuz, “Elmalı Ovasında Devrim Günleri” yazı dizisi. Açık Gazete-Ekim 2009


haber: yusuf yavuz-kaş

Bu haber 1428 defa okunmu?tur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

KÖYLERİMİZDEN HABER

Kaş'a giderken Kaza...

Kaş'a giderken Kaza... Antalya'nın Kaş İlçesi Palamut Köyü'nde oturan Sami Karagül, yakını 35 yaşındaki Yusuf Karagül ve 36 yaşınd...

Cenneti korumak için

Cenneti korumak için WWF Türkiye'nin yürüttüğü Kaş-Kekova Özel Çevre Koruma Bölgesi Deniz Yönetim Planı ve Uygulaması projesi tamaml...
********FARKIN NE****************23 Şubat 2014

HAVA DURUMU

Detaylı bilgi için resmin üzerine tıklayın.

ANKET

sence; KALAMAR TAVA MI MEZE Mİ?






Tüm Anketler

GOOGLE TERCÜME



Copyright © 2005-2012 www.likyahaber.net Tüm hakları acaip bir şekilde saklanmıştır. Kopye eden fena olur!... demedi demeyin... editör-özer yılmaz/elk.mühendisi-yıldız teknik üniv. POSTA ADRESİMİZ; haber@likyahaber.net
RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapy: MyDesign Haber Sistemi


porno izle