| |||||||||||||||||||||
EN ÇOK OKUNANLARSON YORUMLANANLARHABER ARASON DAKİKA HABERLERİ....EKŞİ SÖZLÜK...CANLI TV İZLE...YAKINDA... |
Kaş'ta yumurta yiyen orfoz...27 Aralık 2012, 00:35 Özer YILMAZ Gitti Gidiyor; Kaş... "Siz hiç yumurta yiyen orfoz gördünüz mü?" Gitti Gidiyor; Kaş... Kaş’a ilk kez 2007 yılında gittim. Aletli dalışa başlayalı birkaç ay olmuştu. Bu hobi vesilesiyle tanıştığım herkes Türkiye’deki en iyi dalış noktalarının Kaş’ta olduğundan bahsediyor, Antalya’nın bu sevimli, küçük ve Akdeniz’deki başka pek çok beldeye göre nispeten el değmemiş ilçesini öve öve bitiremiyordu. Bunun üzerine uzun bayram tatillerinden birini fırsat bildim ve pılımı pırtımı toplayarak yola çıktım. Kaş’ın hala bozulmadan durabilmesinin bana göre en önemli nedenlerinden biri olan uzun yolculuğumuzun akabinde (tekerlekli vasıtalarla ortalama 12 saat) otelimize vardık, iyice dinlendikten sonra ertesi sabah erkenden uyanarak dalışlarımızı yapacağımız tekneye doğru yollandık. Sonraki 3 gün adeta rüya gibiydi. Çünkü Kaş’ın denizi, ilk dalışlarını Marmara Denizi ve Saroz’daki İbrice Limanı gibi yerlerde yapanlara hem su sıcaklığı, hem görüş açıklığı, hem de hayvan çeşitliliği açısından tam tamına bir şölen sunuyordu. Yer gök orfoz, lahoz, deniztavşanı, ahtapot doluydu. Gece dalışında böceklerle burun buruna gelen dalıcılar, ertesi sabah bir Caretta’yla birlikte kendini resifin etrafındaki akıntıya bırakabiliyordu. Özellikle Kanyon ve Tünel gibi dalış noktalarının duvarları renk renk mercanlar ve deniz peçeleriyle doluydu ki, bunların çoğu yalnızca Kaş’ta rastlanabilen ender türlerdendi. Kısacası ağzım yüzüm mutluluktan birbirine girmişti. Dalışa yeni başlayan ve henüz uyum sağlamakta zorlandığı ekipmanıyla boğuşmaktan çevresinde olup bitenlere rahatça bakamayan bir acemi için burnunun dibinden geçen balıklar sahiden de büyük nimetti! Yazının başında da belirttiğim gibi, bunlar yaşanırken yıl 2007’ydi; bundan yalnızca beş sene öncesi. Yani bu yazıyı okuyan büyüklerim için büyük olasılıkla Kaş’ı keşfetmek için çok geç kalınmış bir tarih. Şimdi geriye bakıldığında ise bazı şeyler için henüz erken olduğunu söylemek mümkün; özellikle Kaş’ı geçen yaz dalış amacıyla ziyaret ettiyseniz. Dalış gerçekten de çok güzel bir spor, kabul. Yerçekimsiz ortamda doğanıza meydan okuduğunuz, bambaşka bir âlemin içinde yarım saatliğine olsun kendinizi unuttuğunuz süpersonik bir hadise. Ama insanoğlu öyle garip bir yaratık ki, gittiği her yeri kendine aitmişçesine kullanmaya ve bizzat adapte olacağına, gittiği yeri kendisine adapte etmeye ölümüne meraklı. 2011 yazında Kaş’ta hangi noktaya daldımsa kanım dondu benim. Tünel’in tavanını kaplayan yüzlerce Neptün peçesinden bir tane bile kalmamıştı. Orfoz deseniz, 5 günde toplasanız 3 tane filan görebildim. Flying Fish’e gittiğimde, Meis Adası’ndaki balıkçıların önceki gün dinamitlediği onlarca balık ölüsüyle karşılaştım. Kanyon’a girmeye çabalarken birbirinin üstünden duvarlara tutunmaya çalışan, paletiyle her yeri birbirine katan dalıcılar gördüm. Sonra düşündüm – bunlar yok muydu sanki 4-5 sene önce? Her şey birdenbire mi oluvermişti yani? Maalesef hayır. Ne dalış okulları yeni açıldı Kaş’ta, ne de insanlar burayı yeni keşfetti. Bunun tek sebebi duyarsızlaşma. Herhalde her gün suyun altında olunca insanlara olağan geliyor çevredeki yok oluş – fark edilmiyor bile. Her gün o kadar çok dalıcı geliyor ki tekneye, seviyesi her ne olursa olsun herkesi aynı noktadan daldırmak bazı okulların kolayına geliyor. Sonuç olarak Kaş’ın o şahane sualtı dünyasından geriye sephiyesiz dalıcıların dengelerini sağlamaya çalışırken asılarak koparttıkları rengarenk mercanlar, Kanyon’un kapkaranlık, ölü duvarları kalıyor. Kurallara uyup dalıcıları bunlara göre yönlendiren duyarlı dalış okulları ve eğitmenler var muhakkak. Zaten onlar da olmasaydı, herhalde durumun vahametini anlatmaya kimsenin gönlü elvermezdi. Bize düşense dalış yaparken kendimize ve ekipmanımıza gösterdiğimiz duyarlılığı, aşağıdaki dünyanın sakinlerinden de esirgememek. Biraz sağduyu, biraz dikkat… Kabul edelim, suyun altındaki hiçbir canlı bize ve haşlanmış tavuk yumurtalarımıza* bayılmıyor zaten. Onlara en azından bu kadarını borçluyuz. *Siz hiç yumurta yiyen orfoz gördünüz mü? Ben gördüm. Dalışta tanıştığım adamlardan biri, orfozların favori besininin yumurta olduğunu iddia etmişti – hem de buna ciddi ciddi inanarak ve her aşağıya inişinde yanına iki-üç yumurta almaya inatla devam ederek. Benzer kafadaki bir insanın bir dalış okulu sahibi olduğunu tahayyül edin şimdi; Ne kadar acı – ama ne kadar da gerçek… kaynak: http://www.birinciblog.com Bu haber 3648 defa okunmu?tur.
|
DOST SİTELER...
ÖNEMLİ LİNKLER...
GOOGLE TERCÜME |