Bezirgan Sarnıcı'nın yazıtı Suyun kadim inanışlardan gelen derin toplumsal bağları, bugün yerini ne yazık ki parayla ölçülen ekonomik bir değere bırakmış durumda. Yaklaşık iki yüz yıl önce sarnıca işlenen Anadolu kaplanı, suyun kaplanın ağzınında bulunan çok önemli bir değer olduğunu anlatıyor. Anlamak isteyen varsa tabii...
'Kebikeç', doğu mitolojisinde kitapları kötü ruhlardan koruyan cin'e verilen ad. Kebikeç'in güve ve benzeri zararlılardan kitapları koruması için okunan bir de duası var ve bu dua basılan çoğu kitabın ilk sayfasına adeta yazarın imzası gibi yazılır.
Suyu Hakan yapan inanış
Kimi Orta Asya topluluklarında kutsal olduğuna inanılan suya tapım görülür. Kimekler İrtiş Irmağı'nı büyük sayarlar. Çağdaş şamanist Altay ve Yenisey Türklerinin yer-su kültünü ve ayinlerinide yer-su'ya hitaben okudukları ilahiler tasvir ve tespit edilmiştir. Altayların inanışlarına göre, yer-su ruhları insanların yaşadığı muhitte yaşarlar; ehli hayvanları yaratan ve onlara bereket veren yer-su'dur. Yeniseylilerin dağlara ve sulara hitaben söyledikleri ilahilerde, Tom ve Kem (Yenisey) ırmakları 'merhametli hakan' manasına gelen 'kayrakan' diye tavsif edilmektedir.
Suyu geline, geline suya göstermek
Başkurtlar bir gölde veya ırmakta ilk defa yıkanmak isterlerse, elbiselerinden veya kuşaklarından bir iplik koparıp suya atarlardı. Bir köye yeni gelen geline "hu köründürü" (su gösterme) denilen ve kadınlar tarafından tarafından bir merasim yapılırdı. Bu merasim gelin geldiği günün ertesi sabah yapılırdı. Köyün kadınları ve kızları toplanıp gelini köyün yakınındkai ırmağa veya göle götürürlerdi. İhtiyar bir kadın gelini suya, suyu geline gösterdikten sonra, "ataylardan gelen hu, ineylerden kalgan hu" ( babalardan kalan su, analardan kalan su) diyerek bir şeyler söyler ve gelinin süslerinden bir gümüş para koparıp suya atardı... Kazak adetine göre de bir ırmağı ilk kez geçen suya bir şey atmalı imiş...
Eşen'den doğan tanrı Apollon
Bugün bile atıfta bulunulan Cengiz Han yasalarında suyun kullanımına ilişkin kesin hükümler ve katı kurallar olduğu söylenir. Anadolu uygarlıklarının bir çoğunda suyun yaratıcı özelliğine ilişikin mitler, inanışlar vardır. Likyalı Apollon, kardeşi Artemis'le birlikte Eşen (Ksantos) ırmağının kıyısında doğmuştur. Ana tanrıça Leto'nun doğumuna tanıklık eden ırmağın kıyısında kurulan Letoon kenti Likya'nın önemli tapım merkezlerinden biriydi.
Kışlakta su biriktirme zamanı
Hayvancı toplumlarda yıl, yaylak ve kışlak zamanı olarak ikiye bölünüyordu. Kış mevsimi girmeden sürüye koçlar katılıyor, bu zamana 'koç katımı' veya 'biçin ayı', Arapçada da Kasım yani 'bölen', aralayan ay deniliyordu. Bu dönemin en önemli hazırlıklarından biri de Anadolu'nun su kaynakları açısından yoksul bölgelerinde su sarnıçların hazırlanmasıydı.
Onarılıp temizlenen sarnıçlar, yağmurun bol olduğu kış ve bahar mevsiminde yağmur sularıyla dolduruluyor, yaz boyunca da insanların ve hayvanların ihtiyacı olan su karşılanıyordu.
Antalya ve çevresindeki yaylak ve kışlak arasında süren döngü, su sarnıçlarını yüzlerce yıldır yaşamsal öneme sahip kılmıştır. Yaylak bölgelerde su kaynakları açısından fazla sorun yaşanmazken, sahile yakın olan kışlaklarda su ihtiyacı çoğunlukla sarnıçlardan karşılanmıştır.
Bezirgan sarnıcını bekleyen Anadolu kaplanı
Yaylak ile kışlak arasında geçiş noktası sayılan Kaş'ın Bezirgan köyü de bölgedeki yüzlerce sarnıçtan bir kaçını barındırıyor. Bezirgan'ın Sarnıçbaşı mevkiinde bulunan tarihi sarnıçlardan birinin gövdesinde işlenmiş olan Anadolu parsı (kaplan) figürü, suyun ne denli önemli olduğunun işareti olarak hala varlığını koruyor.
Hayrat olarak yapılan Bezirgan sarnıcında bulunan yazıtı okuyarak günümüz diline çeviren araştırmacı Mustafa Cansız, 1821- 1822 tarihlerini taşıyan yazıtta "Bu hayrata sebep olan hayırlı ve güzel iş sahibi Hacı Mahmut ve kadın erkek diğer inananlar ve bu hayrı gözeten Mahmut oğlu Osman bütün bu hayır sahiplerinin ruhu için fatiha..." ifadelerinin yeraldığını söylüyor.
Kaplanın yalnızca adı kaldı
Sarnıcın gövdesindeki kaplan motifinin tarihsel ve kültürel olarak oldukça anlamlı olduğunu söyleyen Cansız, bunun suyun kirletilmemesi için kaplanın ruhunun suyu beklediğine yönelik inanışın işareti olduğunu belirtiyor. Türkiye'de kaplanın yalnızca adının kaldığına değinen Cansız'a göre Bezirgan sarnıcındaki motifin yanında Kaş'ta bulunan Kaplanbükü mevkii bu açıdan tarihsel bir adlandırma, kültürel bir anı olarak ilgiyi hakediyor. Sarnıçların yanında genellikle mezarlıkların bulunduğunu vurgulayan Cansız, bu alanlardaki yazıtlım taşların kültürel açıdan önemine dikkat çekiyor: "Tamam, günübirlik para getiren uğraşlara kendimizi kaptırmış olabiliriz. Fakat değerlerimize, ata mirası kendi taşlarımıza da sahip çıkalım."
Sarnıçlar kültür mirası değil mi?
Mustafa Cansız'ın okumasını yaptığı Bezirgan sarnıcı Kaş ve çevresindeki yüzlerce sarnıçtan yalnızca biri. Likya, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden günümüze kadar ulaşan çok sayıda sarnıç tarihsel bir değer olarak bile görülmezken hemen hiç birisi (arkeolojik sit alanlarındakileri saymazsak) kültür mirası kapsamında koruma altına alınmış değil. Üstelik dileyen dilediğince yoketme özgürlüğüne sahip. Son yıllarda bölgede yüzlercesi açılan taşocaklarının yokettiği sarnıçların sayısını bilen yok.
Su kaplanın ağzında
Suyun kadim inanışlardan gelen derin toplumsal bağları, bugün yerini ne yazık ki parayla ölçülen ekonomik bir değere bırakmış durumda. Bezirgan köyünde yaklaşık iki yüz yıl önce sarnıca işlenen Anadolu kaplanı, ekmeğin aslanın ağzında olduğu sözünden hareketle suyun kaplanın ağzınında bulunan çok önemli bir değer olduğunu anlatıyor. Anlamak isteyen varsa tabii...
Kaynakça: Abdülkadir İnan, Makaleler ve İncelemeler. (Türk Tarih Kurumu Yayını); Kudret Emiroğlu, Gündelik Hayatımızın Tarihi. (Dost Kitabevi)
Yusuf Yavuz / KAŞ