| |||||||||||||||||||||
EN ÇOK OKUNANLARSON YORUMLANANLARHABER ARASON DAKİKA HABERLERİ....EKŞİ SÖZLÜK...CANLI TV İZLE...YAKINDA... |
DÜN LİKYA'NIN, BUGÜN SERACILIĞIN MERKEZİ17 Nisan 2012, 01:16 Özer YILMAZ Büyük İskender'den Suriye Kralı III. Antiochus'a, Roma İmparatoru Markus Aurelius'tan Brutus'a birçok tarihi kişiliğin savaşımına tanıklık etmiş, filozofların ve kralların coğrafyasında domates yetiştiren bir felsefeci olan Antalya-Kınıklı üretici Burhan Konu, aldığı felsefe eğitiminin tarımda çok yararı olduğunu söylüyor. DÜN LİKYA’NIN, BUGÜN SERACILIĞIN MERKEZİ Tarımdaki Plansızlık Ürkütücü YUSUF YAVUZ / Kaş Büyük İskender’den Suriye Kralı III. Antiochus’a, Roma İmparatoru Markus Aurelius’tan Brutus’a birçok tarihi kişiliğin savaşımına tanıklık etmiş, filozofların ve kralların coğrafyasında domates yetiştiren bir felsefeci olan Antalya-Kınıklı üretici Burhan Konu, aldığı felsefe eğitiminin tarımda çok yararı olduğunu söylüyor. DÜN LİKYA’NIN, BUGÜN SERACILIĞIN MERKEZİ Kınık, Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı beldelerden biri. Muğla ile Antalya’nın coğrafi sınırlarını belirleyen Eşen Çayı’nın beslediği bereketli topraklara sahip olan beldenin köklü bir geçmişi var. Geçmişte Likya uygarlığının idari ve dini merkezi olan Ksantos kentini de bünyesinde barındıran Kınık ovası, bugün önemli bir tarımsal üretim merkezi. Aynı zamanda geçmişle bugünün iç içe geçtiği Letoon, Ksantos ve Patara gibi antik kentler her yıl binlerce gezgini ağırlıyor. 2500 yıl önce bir liman kenti olan Ksantos’un kalıntıları üzerine kurulan belde, Eşen Çayının taşıdığı alüvyonların limanı doldurmasıyla bugün denizden yaklaşık 8 kilometre içeride kalmış durumda. Kınık ovası yakın geçmişe kadar önemli bir pamuk ve narenciye üretimi merkezi iken bugün örtü altı üretimin gelişmesiyle seracılık sektörünün önemli noktalarından biri haline gelmiş. Ağırlıklı olarak domates üretimi yapılan Kınık’ta üretimin yaklaşık yüzde doksanı ihracata odaklı. Rusya en büyük Pazar olarak adlandırılırken, Ukrayna, Romanya ve AB ülkeleri de domates ihraç edilen ülkeler arasında. Ancak Kınık’taki üreticilerin büyük kısmı plansız üretimin yarattığı sıkıntılar yüzünden zor günler geçiriyor. FİLOZOFLARIN COĞRAFYASINDA TARIMIN FELSEFESİ Kınıklı üreticilerden biri olan Burhan Konu, felsefe eğitimi almış bir çiftçi. Felsefe eğitiminin işini iyi yapmasında kendisine önemli katkısı olduğunu söylüyor. Kınık ve çevresindeki seracılık sektörünün sorunlarıyla da yakından ilgilenen Konu’ya göre tarımdaki en önemli genel sorunlardan biri olan “plansızlık” burada da yakıcı biçimde kendisini hissettiriyor. İhracata dayalı örtü altı üretiminin yakın gelecekte büyük çöküşlere sahne olacağını savunan Burhan Konu ile tarımın felsefesini ve seracılığın geleceğini konuştuk… EN BÜYÜK SORUN PLANSIZLIK Burhan Konu tarım sektöründeki en büyük sorunların başında plansız üretim yapılmasının geldiğini söylüyor. Bu da sektörde büyük sıkıntılara yol açıyor. Seracılık da plansızlıktan olumsuz etkilenen bir sektör. Çünkü plansızlık yüzünden bazı ürünler markalaşırken, bazı ürünler pazarda kendisine yer bulamadığı için dolaşım dışı kalıyor. Konu’nun altını çizdiği bir diğer önemli sorun da üretimin toprak analizleri yapılmadan sürdürülmesi. Tarım topraklarındaki tuzlanmayı hızlandıran bu durum, üreticinin deneme yanılma yoluyla öğrendiği bir sürecin doğal sonucu. Deneyimsiz çiftçinin gübre piyasasının basıncına dayanamadığını anlatan Konu, seracılık sektörünün yükselişe geçtiği dönemde el yordamıyla ve plansız biçimde büyüdüğünü söylüyor: “sektörde hem ilaçlamada hem de gübrelemede plansızlık hakim. Şimdilerde bazı iyileştirici düzenlemeler yapılıyor ancak bu yeterli değil. İdeal anlamda bir çaba harcandığında çok rahatlıkla kapatılabilecek açıklar bunlar. Ancak çiftçinin işini kolaylaştırıcı ara kurumlar, doğru yönde yönlendirici mekanizmalar hiç bir zaman bu sektörün içerisinde yer almadı. Çok küçük örnekler var ama makro ölçekte hala istenilen gelişme yok. Sertifika uygulaması vesaire gibi yöntemlere dönem dönem niyet ediliyor ama sürekli ithalat-ihracat eksenli piyasanın çarkının dışına çıkılamıyor.” SERACILIK SEKTÖRÜNDE İHRACATA BAĞLI HIZLI YÜKSELİŞ RİSKLİ Sanayi ya da tarımda ihracata dayalı kalkınmanın her zaman bazı üretim başlıklarının terk edilmesine, bazılarının ise ülke gereksiniminin çok üstünde gerçekleşmesine neden olduğunu savunan Konu, seracılık sektörünün de bundan nasibini aldığının altını çiziyor. Konu’ya göre Türkiye'de meyvecilik, hububat ve bakliyat gibi tarımın diğer alanları giderek yok olurken, ihracata bağlı seracılık yükselişe geçti. Özellikle Rusya, Ukrayna ve Romanya gibi ülkelerde yaşanan son yirmi yıllık dönüşüm, seracılık sektörünü inanılmaz ölçüde büyüttü. Bu büyümenin üretici açısından riskli durumlar yarattığını söyleyen Konu, Rusya ya da Ukrayna ile Türkiye arasında çıkabilecek olası bir diplomatik krizde seracılık sektörünün çökebileceğini savunuyor. Çünkü iç piyasanın çok üzerinde üretim yapan sektör bu tür krizlerde elindeki ürünü sokağa atmak durumunda kalıyor. İNSANLAR SÜREKLİ DOMATES YİYEREK YAŞAYAMAZLAR Bazı bölgelerde ilkbahar ve güz dönemlerinde çift ekim yapıldığını anlatan Konu, ihracatın belirleyici olduğu Kınık bölgesinde tek ürün dikimi yapıldığını söylüyor. Çiftçilerin bilinçlenmesiyle birlikte kaliteli ürünler elde edilmesine rağmen iç piyasa alternatifinin olmaması ve aşırı üretimin sadece ihracatla anlam taşıyor olmasının temel bir krizin habercisi olduğunu savunan Konu, ürün üzerinden uluslar arası pazara bağımlı olmanın üretimdeki ulusal bağımsızlığı da riske attığını söylüyor: “ihracat başlığı ortadan kalktığı takdirde piyasa çökmeye başlıyor. İhracata dayalı üretim, aynı zamanda kendinizi ayakta tutacak ürün çeşitliliğinden de mahrum olmanıza neden oluyor. Çünkü insanlar sürekli domates yiyerek yaşayamazlar.” EKONOMİK VE SOSYAL GELİŞİM BAŞAT DEĞİL Türkiye'deki tarımsal mülkiyetin dağılımı ve maliyeti arttıran girdilerin de seracılık sektörünün sorunlarından biri olduğunu dile getiren Konu, tarım alanlarına yönelik merkezileşme yönünde politikalar geliştirilememesinin de önemli bir sıkıntı olduğunu kaydediyor: “çünkü üretici serasıyla yaşam alanı iç içe, yan yana yaşıyor. Bu çok sağlıksız bir durum ortaya koymakla birlikte üretim alanının da değersizleşmesine neden oluyor. Seracılıkla uğraşan insanların ekonomik geliri ülke ortalamasının üzerinde olmasına rağmen sosyal olarak yaşam standartları aynı oranda değil. Yani ekonomik gelişimleri kişisel olarak gelişimleri ile paralel ilerlemiyor.” PLANSIZLIĞIN GELDİĞİ NOKTA ÜRKÜTÜCÜ Tarım sektöründe yaşanan köklü dönüşümün en önemli göstergelerinden birinin geleneksel olarak hububat üretimi yapan “geçimlik” üreticilerin bu alanı terk etmeleri olduğunu savunan Konu, bu durumun Türk tarımının çaresizliklerinden biri olduğunu öne sürüyor: “başat sektör seracılık olunca, uygun olmayan alanlara bile seralar kurulmaya başlandı. Dağlar, yamaçlar, tepeler; her yere seralar kuruluyor. Plansızlığın geldiği nokta ürkütücü. Örneğin çok kaliteli meyveciliğin yapılabileceği alanlarda sera kuruyorlar. Oysa orada çok güzel kiraz yetişiyor. Çiftçiler buğdaya göre seracılığın daha kazançlı olduğunu düşünüyor oysa bu doğru değil. Bunu şöyle tercüme etmek gerekiyor; nüfusun bu kadar kalabalık olduğu bir ülkede buğday üretimi sübvanse edilmeyip dışarıdan buğday ithal ediliyor. Buğday ekilebilecek alanları seralarla dolduruyorlar. Ancak bu durum böyle giderse tarımın diğer alanlarında ortaya çıkan yıkım bir müddet sonra seracılıkta da ortaya çıkabilir.” KRİZ GERİYE GÖÇÜ TETİKLEDİ Geçmişte geçimlik üretim yapan çiftçilerin büyük kısmı seracılığa yönelmesinin, bu alanlar da terk edilerek boşalması sonucunu doğurduğunu belirten Konu, bu yolla daha çok insanın kitleler halinde pazara bağımlı olan seracılık sektörüne eklemlendiğini söylüyor. Üzerinde durulması gereken bir başka noktaya işaret eden Konu, 2002 ekonomik krizinden sonra kentten kıra doğru bir göç gözlemlendiğini söylüyor. İşsizliğin artması ve geçim ekonomisinin zorlaşmasının birçok insanın köylerine dönerek geçimlik tarım üretimine başlamasına neden olduğunun altını çizen Konu, sektör krize girdiğinde insanların yemeden yaşayamayacağını ve ayakta kalabilmek için küçük çaplı üretim yapmaya zorlanacaklarını söylüyor. ‘TARIM TOPRAKLARI İPOTEK ALTINDA’ Kınık Ovası ve çevresindeki tarımsal üretimi yakından izleyen Konu, bölgedeki bir başka sorunun da tarım topraklarının ipotek altına alınması olduğunu söylüyor. Türkiye’nin henüz ABD ve AB'nin tarım topraklarının tekelleşmesi sürecini yaşamadığına değinen Konu, ipotek sorununun böyle bir tekelleşmenin önünü açabileceğini öne sürüyor: “şu anda Türkiye'de tarım yapılabilen alanların büyük bir kısmı bankalara ipotekli durumda. Zaten yıllık üretiminin iki katı kadar borçlu olan üreticilerin arazileri ipotek altında. Kamu bankalarının özelleştirilmesi sürecinin ardından bu sözünü ettiğim tekelleşmenin de önü açılabilir. Bu, teorik olarak olası bir durum. Daha açık ifade etmek gerekirse, bir kriz durumunda borçların ödenememesi sonucu toprakların sahibi banka olacaktır. Eğer kamuya ait olan banka yerli ya da yabancı bir şirkete özelleştirme yoluyla satıldığında topraklar da doğrudan satılmış olacaktır. Söke Ovası'nın yüzde 85'inin ipotekli olduğunu duymuştum. Bunlar kesin rakamlar değil, araştırılabilir ama benim kendi gözlemim; Kınık, Kayaköy, Kumluova gibi Eşen çayı deltasındaki arazilerin yüzde sekseni ipotekli olduğunu söyleyebilirim. Bu, büyük bir krizin habercisi aslında. Burada önemli olan biz bu krizi nasıl aşabiliriz sorusu. Ya da çiftçilerin bu krizi aşabilecek donanımları, olanakları var mı? Merkezi bir planlamayla bu kriz derinleşmeden aşılabilir. Bölgede domates ağırlıklı bir üretim söz konusu ve bu üretim pazarın ihtiyacının çok ötesinde. Eğer domates üretimi yarıya düşürülürse iç pazardaki değeri artacaktır. Böylece sektör krize daha dayanıklı hale gelebilir.” ‘ÜRETİMDE ÇEŞİTLİLİK SEKTÖRÜN DİRENCİNİ ARTTIRIR’ Burhan Konu’nun dikkati çektiği bir başka çözüm önerisi de ürün çeşitliliğinin arttırılması. Çünkü yaratıcılığa çok açık bir sektör olan seracılıkta meyvecilik de yapılabilir. Kendisinin de ürün çeşitliliğine yönelmeyi düşündüğünü anlatan Konu’ya göre, üretimdeki çeşitlilik sektörü krizlere karşı daha dirençli hale getirebilir. Üniversitelerin tarıma bilimsel olarak destek vermesi gerektiğini belirten Konu, iyi bir planlamayla bu sektörün yaşamını sürdürebileceğini ancak şu an ciddi risk altında olduğunu öne sürüyor: “bankalar iki yıl kadar önce iki yıl vadeli 20 bin lira kredi verebiliyordu. Çiftçi desteği olarak da 10 bin lira gibi bir rakam ödeniyordu. 20 bin lira destek verilen üretim alanlarında üreticilerin cirosu 14 bin lirayı geçmedi. Ortakçılık sistemi olduğu için 14 bin liranın dörtte biri işçiliğe gidiyor. Bir o kadar da diğer giderler. Üretimden ancak yarı yarıya gelir elde ediliyordu. Ortalaması ise 10 bin lira civarındaydı. Bunun da kazancı ortalama 4 bin lira civarındaydı. Şimdi bu ortalamalarda yıllık kazancı olan sektörün üretim alanı 20 bin lira olarak kredilendirilmişti. Eğer geçen yılki durum bu yıl da sürerse seracılık ciddi bir sıkıntıyla karşı karşıya demektir.” EŞEN ÇAYI DENİZİN BASKISIYLA KARŞI KARŞIYA Planlamanın salt üretim ve tüketimin planlaması değil, aynı zamanda bölgesel ve mekansal da olması gerekliliğinin altını çizen Konu, Eşen Çayı çevresinin ciddi bir sera üretimi havzası olduğunu söylüyor: “Çok büyük bir coğrafyadan söz ediyoruz. Tahıl üretimi ve meyvecilik yapamaz hale gelen civar yerleşimlerdeki üreticiler ve Güneydoğu illerinden gelen işçiler, işgücünü oluşturuyor. Bölgenin en önemli su kaynağı Eşen Çayı ve bu çayın beslediği artezyen kuyuları. Eşen bölgesindeki HES projeleri bu anlamda ciddi bir tehdit oluşturuyor. Eğer Eşen’in dokusuyla oynanırsa ciddi bir tuzlanma ortaya çıkacaktır. Hali hazırda Eşen’in sularındaki tuzluluk oranı yaz aylarında iki katına çıkıyor. Ayrıca tarım sektörü buradaki su kaynağı üzerinde uygulanacak projelerle suya bağımlı hale gelir. Denizin baskısıyla Eşen Çayının taşması durumu söz konusu. Bu havzada bu durumu gözetmeden yapılan projelendirmeler, toprağın sağlığı açısından hayati sıkıntılar yaratacaktır.” DOMATESE YOĞURT- PEKMEZ VEREN ÇİFTÇİ VAR Burhan Konu, felsefe eğitimi almasına rağmen çiftçilik yapmayı tercih ettiğini söylüyor: “çiftçiliğin felsefeyle doğrudan alakalı birçok yanı var. En önemlisi başından beri sözünü ettiğim planlama süreci. Çünkü planlama doğrudan rasyonaliteyle, akıl ve mantıkla alakalı bir durum. Ülke genelinde yaşanan durumu ben kendi yaşamımda çok net biçimde görüyorum. Aslına bakarsanız çok ciddi bir akılsızlık söz konusu bu sektörde. Daha doğrusu seracılığı doğrudan tehdit eden en temel unsur plansızlık. Genel anlamıyla alana girildiğinde bir anarşi ve dağınıklık söz konusu. Kendi üretim alanımız içindeki planlanabilirliği arttırmamız gerekiyor. Pazar ve fiyat analizi yapılması gerekiyor. Örneğin bu alana bilimsel bilginin temas etmemesinden dolayı domatese pekmez veren, yoğurt veren çiftçiler olduğunu gördük. Bu yolla ürünün hastalıklara daha dayanıklı olabileceğini düşünüyorlar. Hatta kekik yağı verildiğini bile gördük. Bu çok vahim bir durum. ‘CAHİL KÖYLÜ’ ANLAYIŞI RAHATSIZ EDİCİ Bir başka örnek de domatesteki kök verimliliğini olumsuz etkileyen zararlılara karşı ilaç sektöründe kullanılan zehirli bir bitki olan sütleğen kullanıldığını gördük. Ama şunun altını çizmek istiyorum, evet bir çaresizlik var, bilgi de bu insanlarla temas etmemiş ama “vay, cahil köylüye bak” anlayışından da çok rahatsızlık duyarım. Bu bakış açısı kesinlikle gerici bir zihniyetin ürünüdür. Bu durum daha çok ihtiyacı olan bilgiye erişemeyen üretici köylünün çaresizliğini ortaya koyuyor. Bu da planlama dâhilinde üreticiyle buluşturulabilecek bir teknik uzmanın ne kadar elzem olduğunu ortaya koyuyor. Hem bu teknik eleman işsiz, hem de onun bilgisine ihtiyacı olan üretici çaresiz. İşte plansızlıktan kastım tam da bu. Ziraat mühendisleri işsiz, topraklar boş, üretici bilgisiz vs. Köylüleri tarif ederken, soyutlama yeteneğinden yoksun oldukları ifade edilir. Ben kesinlikle böyle bir yaklaşım içerisinde değilim. Soyutlama konusunda hepimizden çok ileri noktada çıkarımlar yapabildikleri gibi, çok temel meselelerde eksik oldukları noktalar da gözleniyor. Köylülerin yaşamında değişiklik yaratacak bilgi, ancak ortaya somut bir şey koyarak mümkün oluyor. Deneme ve deneyime çok açıktır köylü. Ortalama on ton ürün alınan bir yerde eğer 20 ton çıkartırsanız ki bu mümkündür; köylü bunu kesinlikle ciddiye alacaktır.” Kınık ve sera fotoğrafları: www.antalyakinikbelediyesi.gov.tr Kınık'taki seralar plansızlık yüzünden sellere maruz kalıyor Kınık'ta üretilen domatesler ihraç ediliyor Kınık sera kınık panoramik Kınık işleme tesisi Kınık genel Kınık genel Kınık genel Kınık Esen Köprüsü Kınık domates serası Burhan Konu Bu haber 2647 defa okunmu?tur.
|
DOST SİTELER...
ÖNEMLİ LİNKLER...
GOOGLE TERCÜME |