Likya Haber Gazetesi, Kalkan, Kaş Antalya Haberler
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

EN ÇOK OKUNANLAR

HABER ARA


Gelişmiş Arama

BU GÜNÜN MANŞETLERİ...

manşetler

SON DAKİKA HABERLERİ....

EKŞİ SÖZLÜK...






CANLI TV İZLE...

YAKINDA...

ÖZELLEŞTİRMELERE HAYIR!

ALEXA

Alexa Certified Traffic Ranking for www.likyahaber.net

SİTEYE GELENLER

free counters

ÇEVRİMİÇİ

PATARA'DA SON DURUM

PATARA'DA SON DURUM

Tarih 11 Ağustos 2011, 16:45 Editör Özer YILMAZ

PATARA ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ KAPSAMINDA KORUMA AMAÇLI İMAR PLANLARININ SÜRECİ VE SON DURUM

PATARA ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ KAPSAMINDA KORUMA AMAÇLI İMAR PLANLARININ SÜRECİ VE SON DURUM

1990’da Patara’nın Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilmesinin ardından, Dünya Bankası’ndan alınan krediyle bölgede Koruma Amaçlı İmar Plan çalışmaları başlatılmıştır.  Çalışmalar, Çevre ve Orman Bakanlığı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı ve Kültür Bakanlığı nezdinde gerçekleştirilmiştir.

Bu planlar, daha sonra revizyona uğramış ve son haliyle 2008’de onanmıştır.

Ancak, imar uygulamaları kapsamında 2008’de onanan 1/1000 Ölçekli Patara (Gelemiş) Koruma Amaçlı Uygulama Planı Revizyonu, bölgeye artı yapı yükü getirmesiyle ve 3000 kişilik bir nüfus artışını (2000, 2. Konutlar; 1000, Gelemiş Köyü için) öngörmesiyle tepkilere neden olmuştur.  

Özellikle, planda görüleceği gibi, adalara ayrılmış sarı renkli alanlarda yapılması planlanan 400+350 villa, durumun ciddiyetini sergilemektedir.

İmar Planı doğrultusunda yasal çerçeveye bürünen ve gündemdeki son tartışmalara söz konusu olan; yaklaşık 2000 kişinin yaşayacağı toplamdaki bu 750 adet 2.konut/villanın bölgede inşa edileceği Gelemiş Muhtarı’nın beyanatıyla doğrulanmış bulunmaktadır.

Bu kapsamda, Ova Belediyesi sınırları içine giren alanda da 27 villanın inşasına başlanmıştır. Bu 27 villa, Vaziyet Planı Antalya Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu'nun 23.12.2009 gün ve 3728 sayılı kararı, mimari projeleri ise,  26.01.2010 gün ve 3783 sayılı kararı ile uygun bulunmuştur.

İlk koruma amaçlı imar planında bugün 2. Konutların yapılacağı alan için  %5 emsal gösterilmiş, burada arazisi bulunan kooperatiflere yer verilmemiş ve öngörülen planlama doğrultusunda inşaat izinleri durdurulmuş ve bu bölgede, çadır kampları, mokamp, at çiftliği vs, gibi hafif/yumuşak turizm yapılması planlanmıştı. Bugün müktesep hakkı üzerinden dava açmış ve kazanmış olan kooperatifler şimdi bu revize edilmiş planda %10 yapılaşma izniyle yerlerini yeniden almışlardır.

Oysa, yine ilk plan doğrultusunda, bu alanın (“kooperatif villalarının” planlandığı yerde) antik kalıntıların var olması ve Patara antik kentine ait nekropol yani mezarlık olması nedeniyle 1. Derece Arkeolojik Sit kapsamına dahil edilmesi öngörülmüştür.  Artı, çevre-doğa değerleri ve ekosistemiyle bir bütün halinde korunabilmesi için de bölgenin Milli Park statüsüne alınması önerilmiştir.

Nitekim bugün Ova Belediyesi sınırlarına giren ve plan doğrultusunda imara açılan alanda başlayan 27 villanın kapsadığı alanın çok yakınında, üstelik Patara antik kent kazı ekibince işaretlenmiş antik kalıntılar tespit edilmiş bulunmaktadır.

İlk plan çerçevesinde öngörülen artı nüfus istihdamı ise toplamda 850-1000 kişiyken, bugün bunun 3’e katlanması öngörülmektedir!

Renkli planda görüleceği gibi, sarı renkte gösterilen alanlar (villaların da yapılacağı), “Düşük yoğunluklu tercihli kullanım alanları” olarak ayrılmış ve bu yapı adalarında tarım amaçlı konut, konut, pansiyon türü konaklama, günübirlik tesis yapımına izin verilmiştir.

Kırmızı renkte gösterilen alanlar ise (Gelemiş Köyü), “konut, pansiyon konut, turizm konaklama, ticaret ve örtülü tarım (sera) amaçlı tercihli KORUMA-YENİLEME-GELİŞME ALANLARI olarak belirlenmiş.

Bu kapsamda, bu alanlarda var olan örtülü tarım (sera), konutlar ve veya turizm konaklama ve ticaret kullanışlı yapıların plan hükümlerine uygun hale getirilmesi öngörülmüş ve en küçük imar parselinin 600 m2 altında olamayacağı, 600 m2’den büyük yüzölçümlü parsellerde birden fazla yapı yapılabileceği belirtilmiş.

Renklendirilmiş planda açık olarak görüldüğü gibi, 2008 planı koruma değil “korumama”yı amaçlamaktadır: Burada, Gelemiş Köyü’nden daha büyük, 2. Konutlardan oluşan zorlama bir ikinci uydu köy ya da yerleşim merkezi yaratılması (sarı renkteki alanlar) hedeflenmektedir.

Uzmanlar, 2. Konut projelerinin gerçekleşmesi durumunda antik ören kentinin ve doğal dokunun büyük bir tehlike altına gireceğini, bütünsel korumanın delineceğini, halen bakir konumdaki Patara’nın özel değerini ve anlamını oluşturan tüm özelliklerini yitireceğini,  1. Derece Arkeolojik Sit alanı içindeki Patara antik kentinin bile bu yapılaşmanın yaratacağı etkiler sonucunda bugüne kadar korunagelmiş peyzajının içinde kaybolacağını belirtmektedirler.

Planda görüleceği gibi, 1. Derece Arkeolojik, 1. Derece Doğal Sit, doğal karakteri korunacak alanlar, doğal karakteri korunacak makilik-fundalık alanlar, korunacak özel mahsul alanları ve orman alanları arasında 2. Konut gibi yapılara veya yapılaşmaya izin verilen projeler iç içe geçmiş bulunmaktadır ve bir bütün oluşturan bu yoğun tarihsel ve doğal katmanları/ekosistemi tümüyle, eninde sonunda yok edecektir.

1990’dan 2008’e (aslında bu süreç halen tamamlanmamıştır), koruma amaçlı imar ve çevre düzeni planlarının, onay yönünde ÖÇK kurumu, Kültür Bakanlığı, Koruma Kurulu gibi çokbaşlılık gösteren yetkili makamlar arasında gidip gelmesi ve sürenin çok uzaması sonucu planların tam anlamıyla yaşama geçirilememesi Patara’daki kaçak yapılaşmayı, tahribatı arttırmış, aynı zamanda da paradoksal olarak “çivi çakamayan” bölge halkını, yerlisini,  Gelemiş köyünün gerek tarımla uğraşan gerekse turizm ya da başka alanlarda çalışan küçük işletmecilerini mağdur etmiştir. 

2. Konut-villa gibi uydu kent-köyler yaratacak projeler, Patara’nın doğal ve arkeolojik değerlerini baskı altına alacağını, Özel Çevre Koruma Bölgesi kapsamına alınmasındaki gerekçeleri ve kriterleriyle hukuksal nitelikte de çelişecektir.  Ötesi, söz konusu çiftçi ve turizm ya da ticari alanda faaliyet gösteren küçük işletmecilerin haklarını, gelirlerini, yaşam alanlarını gasp etmesi kaçınılmaz olacaktır. 

2008 planı çerçevesinde Gelemiş Köyü’nde 600 m2’nin altında arazisi olup da parası olmayan vatandaşlar yapı yapamayacağından ya da mevcut yapılarını planın öngördüğü şekilde revize edemeyeceğinden dolayı, topraklarını, birçok parseli bir arada satın alabilecek daha büyük sermaye gruplarına bırakmak zorunda kalacaklardır.   

Sonuç olarak, söz konusu, 2008 yılında onanan 1/1000 ölçekli koruma amaçlı imar uygulama plan revizyonu, Özel Çevre Koruma Kurumu’nun belirttiği temel kriterlere yani, “bölgenin bütünsel anlamda ekolojik ve arkeolojik değerlerini korumak,  bozulan değerlerini iyileştirmek ve geri kazanmak” şeklindeki amacına bizzat ters düşmektedir.  Söz konusu değerler bu planla tehdit altına girmiştir, değil “bozulan değerlerini iyileştirmek ve geri kazanmak”, daha çok bozmaya ve geri dönülmez bir şekilde kaybetmeye yöneliktir.

Plan, öngörülen ağır yapı yükü ve nüfus ile, gerek anayasal gerekse ilgili yasalar ve yönetmelikler kapsamında,  hukuka aykırı olarak “korumama”   amaçlı bir imar uygulama planına dönüşmüştür.

Patara’nın, ÖÇK Kurumu tarafından, sahip olduğu değerlerinin çok özel olması nedeniyle Türkiye’de bu kapsamda korumaya alınmış sadece 14 bölgeden biri olduğu unutulmamalıdır. Bu anlamda son derece hassas olan bölgenin, 2. Konut ve benzeri yapılar gibi, bindirilecek herhangi bir artı yapılaşma yüküne tahammülü olamayacağı ve tüm dengesinin bozulacağı açıktır.   

             

Kaynakça:  

*2008, 1/1000 Ölçekli Patara (Gelemiş) Koruma Amaçlı Uygulama Planı Revizyonu ve İmar Plan Notları.  

*1990-1997 Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı; Doğal Çevrenin Korunması, Patara ÖÇK Nitelikleri, Prof. Dr. Mehmet Tunçer. (http://www.mehmeturbanplanning.blogspot.com/2010/12/patara-ozel-cevre-koruma-bölgesi.htlm)

 

PATARA GELEMİŞ KÖY YERLEŞİK ALANINDA YAPILMASI DÜŞÜNÜLEN YAPILAŞMALAR HAKKINDA GÖRÜŞLER

Patara Özel Çevre Koruma Bölgesinin büyük bir kısmı Antalya ili Kaş ilçesi, diğer kısmı ise Muğla ili sınırları içerisinde yer almakta ve 197.1 km2 lik bir alanı kaplamaktadır.

Bölge tarihi ve kültürel eserlere, eşsiz doğal zenginliğe ve güzelliğe sahiptir. Özellikle Türkiye'nin Akdeniz kıyı sahillerinde deniz kaplumbağaların 17 yumurtlama ve üreme sahasından biri olan Patara Kumsalı, 1.derece önemli yumurtlama ve üreme alanı olarak koruma altındadır[1].

Patara Antik kenti, arkeolojik ve doğal değerleri açısından Likya Bölgesi’nin en önemli merkezlerinden biridir. Eski çağlardan günümüze dek süren yerleşim, Patara’nın sınırlarını oluşturan bu günkü Gelemiş Köyü’nün zamanımızda tanınmasına ve tercih edilmesine olanak hazırlamıştır[2].

Patara I. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescil edilen antik kent kesiminin korunmasında büyük sorunlar yaşanmaktadır. Antik Kentin bir bölümü özellikle NEKROPOL ALANI (Antik Dönem Kent Mezarlığı) Gelemiş Köyü’nün altında kalmıştır.

Doğal Sit Alanları ile birlikte kentin “I. Derece Arkeolojik ve Doğal Sit Alanları” nın büyük bir bölümü bu gün için hala kumlar altındadır (Resim 1).

Resim 1. Patara Antik Kenti Genel Görünümü

 

I. PATARA ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ NİTELİKLERİ

I.1. DOĞAL ve KÜLTÜREL DEĞERLER

Patara Antik Dönemde Likya’ nın Başkentidir. Korunması gerekli doğal ve kültürel değerlerin yoğunlaştığı ÖÇKB içinde (193 km2)  yer almaktadır.

Antik Kentin Nekropol Alanı ise, Gelemiş Köyü içinde yer almaktadır. Bölgede korunması gerekli en önemli kültürel değerler Pyndai ve, Xanthos Antik Yerleşimleri, Gemicik Adası, Tavas Tepesi’dir.

Doğal değerleri; Akdeniz’de Caretta Caretta türü kaplumbağaların yumurtlama yeri olan “Patara Kumsalı” ve bu kesimde alüvyonel birikintiyi sağlayan ve Kumul’un ortasından Akdeniz'e dökülen "Eşen Çayı" oluşturmaktadır.

Düzlükler; doğuda günümüzde kısmen kurutulmuş bulunan "Ova Gölü" ile son bulmaktadır. Biyo-çeşitlilik bakımından da, Akdeniz fito-coğrafik bölgesi içinde yer alan Patara ÖÇKB bitki ve hayvan örtüsü ile, eko-sistem çeşitliliği yönünden önemli bir zenginlik içermektedir.

Turizmin geliştiği Gelemiş Köyü dışında bölgenin temel geçim kaynağı tarımdır, hemen bütün kırsal yerleşimlerde örtü altı tarım yaygındır. 

Yamaç alanların 500 metre kotuna kadar kesimlerinin ana örtüsü zeytin, bu yükseltiden sonra, iğne yapraklı ormanlardır. Patara Antik Kenti'nin orta kesimlerinde Antik Dönem Limanı iken bataklığa dönüşmüş olan “Gelemiş Gölü”, hem kent kalıntılarını hem de özel bir ekosistemi içermesi bakımından ayrı bir öneme sahiptir[3].

 

2. GÜNCEL GELİŞMELER VE DEĞERLENDİRME

Kasım - Aralık 2010 tarihlerinde Gelemiş’te yeni bir yapılaşmanın başlayacağı aşağıdaki haberlerle öğrenilmiştir.

“Dünyanın en değerli kumsallarından birini barındıran ve üç ayrı koruma statüsü bulunan Kaş'a bağlı antik Patara kentine 400 villa yapılacak. Koruma imar planı çerçevesinde yapılacak olan villaların bir kısmının inşaatına başlanması bölgede tartışma yarattı. Uzmanlar, Patara'nın ikinci bir Side olacağını öne sürüyor”[4]

 

Kooperatiflerin yapılaşmasına açılan alanlar hem “Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi” içinde kalmakta, hem de  III. Derece Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı’dır.

 

2.1. ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ İÇİNDEKİ DURUMUN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Patara’nın da içinde bulunduğu bölge, Bakanlar Kurulu Kararı ile "Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi" (ÖÇKB) olarak belirlenmiştir [5].

1989 yılında 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı kurulmuştur. Kuruluş amacı, Bakanlar Kurulunca “Özel Çevre Koruma Bölgeleri” olarak tespit ve ilân edilen alanlardaki çevre değerlerini korumak ve ona yönelik tedbirleri almaktadır.

Özel Çevre Koruma Bölgeleri; tarihi, doğal, kültürel v.b. değerler açısından bütünlük gösteren ve gerek ülke gerek dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan alanlardır.

Bu alanlar; özelliklerinin geleceğe ve gelecek nesillere ulaştırılmasını ve doğal kaynakların korunarak kullanılmasını teminen, 2872 sayılı Çevre Kanununun 9. maddesine ve ülkemizin taraf olduğu “Akdeniz’de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol” gereğince Bakanlar Kurulu tarafından ilân edilir. Bu Protokol kapsamında ülkemizdeki ilk Özel Çevre Koruma Bölgesi 1989 yılında Bakanlar Kurulu Kararıyla ilan edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Bölgesinde yapılacak her türlü yapı ve tesis için belirlenmiş Koruma ve Yapılanma Esasları aşağıdadır[6]:

 

Madde 6 - Özel Çevre Koruma Bölgesinde yapılacak her türlü yapı ve tesis Kurulca belirlenecek esaslar çerçevesinde Başkanlığın iznine tabidir.

 

Bu bölge için kat sınırlaması konulabilir; inşaatların deniz cephesini en az işgal edecek şekilde planlanması ve kanalizasyon atık ve artıkların çevreyi ve denizi kirletmeyecek şekilde yapılması zorunludur. Alt yapı yapılması, atık ve artıkların arıtılmasını veya açık denize atılmasını sağlayacak şekilde düzenlenir.

Doğayı bozmamak ve doğa ile uyum sağlamak şartıyla restoran, kafeterya, büfe, plaj, satış yeri, ofis, iskele, yat ikmal, bakım ve onarım yerleri ile bölgenin gerektirdiği diğer tesisler, günübirlik hizmet tesisleri ve müştemilatı ile yat yolcularının kısa süre dinlenmelerini sağlamak üzere az sayıda sınırlı yatak kapasitesine sahip yat-oteller (yatel) için inşaat ve işletme izni verilebilir.

Katıldığımız uluslararası koruma sözleşmeleri ile çevre mevzuatı esasları dikkate alınarak düzenlenecek özel koruma bölgesi planlarının yürürlüğe konulması suretiyle yeni uygulama imar planları yapılıncaya kadar; mevcut uygulama imar planlarına göre yapı ruhsatı almış binaların durumları, Başkanlıkça incelenerek uygun görüşenlerin inşaatının devamına veya projesinin değiştirilmesi şartıyla devamına müsaade edilebilir.

Mevcut nazım ve uygulama imar planlarına ve mevzuata aykırı her türlü yapı, usulüne göre yıktırılır.

2.2.  PATARA YÖNETİM PLANI AÇISINDAN DURUMUN DEĞERLENDİRİLMESİ

Temmuz 1996 - Ağustos 1997 tarihleri arasında, ÖÇK Kurumu Başkanlığı ile Kültür Bakanlığı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Dünya Bankası finansmanlı  “Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı Bilimsel Çalışmaları” nı hazırlatmıştır. Bu çalışmada; Patara’da “Fiziki ve Doğal Değerler”, “Doğal ve Kültürel Miras”, “İnsan Kaynakları”, “Kurumsal Yapı” üzerine bilimsel araştırmalar hazırlanmıştır. Patara ÖÇKB “Yönetim Stratejisi” ile “Eylem Planı” hazırlanmıştır [7].

Halkın katılımının sağlanması amacıyla yerinde iki kez yerel toplantılar düzenlenmiş, çalışma grupları oluşturularak sorunlar ve çözüm önerileri araştırılmıştır.

Yönetim Planı kararları arasında; Gelemiş Köyü yerleşiminin Patara Antik Kenti Giriş Kapısı olarak düzenlenmesi, kaçak yapılaşmaların tasfiye edilmesi ve Gelemiş’in mevcut nüfusu ile küçük bir eko-köy olarak düzenlenmesi bulunmaktadır (Resim 2).

Resim 2. Patara (Gelemiş) Ruhsatsız ve Kaçak Yapılaşmalar

 

2.3. GELEMİŞ’İN KORUMA PLANLARI AÇISINDAN DURUMUN DEĞERLENDİRİLMESİ

Kültür Bakanlığı tarafından, Antalya Valiliği İl Kültür Müdürlüğü aracılığıyla, 1997 yılı sonlarında “Patara (Gelemiş) Koruma Amaçlı İmar Planı” çalışmaları ile [8], ilave ve revizyon harita alımı çalışmaları başlatılmıştır. Harita çalışmaları 1998 ortalarına kadar sürmüş ve halihazır haritalar sayısallaştırılmıştır.

Hazırlanan 1/25 000 ölçekli plan revizyonu, 1/5000 ve 1/1000 Ölçekli Koruma Amaçlı Planlar, Plan Raporları ve Analiz /Değerlendirme çalışmaları, 1998 yılı sonunda, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’ne incelenmek üzere sunulmuştur.   Planlama çalışması, Kültür Bakanlığı’nın uzun süren inceleme sürecinden sonra uygun bulunmuştur [9] (Şekil 1 / Nazım Plan).

Şekil 1. Patara (Gelemiş) Koruma Amaçlı İmar Planı (1/5000) (Kaynak: UTTA Ltd)

 

Planlamada; Gelemiş Köyü bir yumuşak turizm (soft turizm) alanı olarak yerel dokusu ile korunmuş, kooperatif alanlarının ikinci konut olarak yoğun yapılaşmaları engellenerek, çadırlı kamp, mokamp  vb. açık alanlar şeklinde düzenlenmeleri öngörülmüştür.

Kaçak yapıların da, korumaya yönelik plan kararlarına uygun hale getirilmeleri, olanaksız ise tasfiye edilmeleri öngörülmektedir. Köy girişinde bir karşılama mekanı oluşturulması, Antik Kent’e bir giriş kapısı düzenlemesi ile, özel taşıt sistemi güzergahı belirlenerek arkeolojik alanların gezilmesi önerileri ana plan kararlarındandır.

Patara (Gelemiş) Koruma Amaçlı İmar Planı (Halihazır Kotlu Plan ve Çevre Düzenleme İşi)  Açıklama Raporu’na göre[10];

  • Özellikle III. Derece Arkeolojik Sit Alanı içinde arkeolojik değerlerin korunması ve toplumlara sunulması, turizm için gerekli hizmetlerin yapılması ve hizmeti yapanların varolan ve gelişecek olan faaliyetlere (tarım, turizm, ticaret, hizmetler vb) olanak sağlanması hedeflenmiştir. (S.32) 
  • Gelemişte sürekli oturan nüfusa yönelik olarak kentsel sosyal donatı standartları dışında yeni bir donatı önerilmemiştir. (S.33) Planda, “Bölgede sürekli korunacak nüfus için de bu olanaklar planda yeterince yer almıştır” denmektedir. Yani, Plan yeni bir nüfus getirmemiş, bu nedenle yeni bir donatı alanı da önermemiştir.
  • Denize kadar inen ve ANTİK KENT ile ANITSAL MEZARLAR’ın büyük bir bölümünü tahrip eden asfalt yolun yapımı ile konut yapımını özendiren tutum zamanımızdaki kaçak yapılaşmayı da beraberinde getirmiştir.

 

  • ARKEOLOJİK SİT ALANLARININ YENİDEN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KAVRAMI İÇİNDE KULLANIM VE ŞİMDİYE KADAR OLUŞAN KAOSAL DURUMUN TEKRAR GÖZDEN GEÇİRİLMESİ GEREKLİDİR[11].

 

Patara Arkeolojik Sit Alanları’nın Korunması ve toplum/kamu yararına uygun kullanılabilmesini hedefleyen 1/1000 Ölçekli “Koruma İmar Planı” özellikle bu hedefin gerçekleştirilmesini sağlayacak araçları birlikte getirmiştir (Şekil 2).

 

“Bunların başında, alanın özel kullanışlar yerine topluma/kamuya açık olarak kullanılması öngörüsü gelmektedir. Kuşkusuz, topluma/kamuya açık kullanım şartı, alanın kamu idarelerince yönetilmesini gerektirmektedir. ” (Plan Raporu, S.33)

 

Şekil 2. Patara (Gelemiş) Koruma Amaçlı İmar Planı SEÇENEK I Düşük Yoğunlukta (KAKS :0, 10) Turizm, Konaklama ve Rekreasyon (Örgün Girişim) Ölçek 1/5000

 

Kooperatif alanların yer seçtiği alan için Patara (Gelemiş) Koruma Amaçlı İmar Planı (1/1000), III. Derece Arkeolojik Sit Alanı Plan Notları (3)’e göre;

 

Plan Notu 3: Özel Koşullu  Turizm yerleşme Alanları (Ö)

 

Bağımsız veya hisseli mülkiyette bulunan çok sayıdaki imar ve kadastro parsellerinin toplu uygulamaya girecekleri alanlardır. Bu alanlar “Özel İmar Uygulama Bölgeleri” olarak sınırlandırılacak ve gruplandırılacaktır.

“BU ALANLARDA; ANCAK ÇADIRLI VEYA SÖKÜLÜP TAKILABİLİR BUNGALOV YATAK ÜNİTELERİ OLAN KAMPİNG VE MOKAMP TÜRÜ KONAKLAMA VE LOKANTA, GAZİNO, KIR KAHVESİ VB YEME-İÇME, DİSKOTEK VB EĞLENCE GÜNÜBİRLİK TESİSLERİ YER ALABİLİR”.  Bu kullanışlar tek tek veya birlikte de oluşturulabilir.

 

Bunun dışında; II. KONUT, PANSİYON, KONUT, OTEL-MOTEL, APART OTEL, TATİL KÖYÜ VB HİÇBİR KONAKLAMA TESİSİ YER ALAMAZ.

 

Servisler, yönetim, misafirhane ve personel lojmanları için geçerli olmak üzere max. Yapı yoğunluğu TAKS : 0.05, KAKS : 0.10 ve hmax: 6.50 m.dir.

 

Görüldüğü gibi ALANDA II: KONUT ve benzeri yapılaşmalar bu planla yasaklanmıştı. Ancak, yeni yapılan plan bütün ÖÇK ve Koruma Kanunlarına, yönetmeliklerine ve ilkelerine aykırı olarak alanda yapılaşmalara yer vermiştir.

Tespit ve tescil edilen korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının korunma alanlarının tespiti ve bu alanlar içinde inşaat ve tesisat yapılıp yapılamayacağı konusunda karar alma yetkisi Korunma alanı ile ilgili karar alma yetkisi Koruma Kurullarına aittir (2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu Madde 8). Korunma alanlarının tespitinde, korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının korunması, görünümlerinin ve çevreleri ile uyumlarının muhafazası için yeteri kadar korunma alanına sahip olmaları dikkate alınır.

 

Ancak, Antalya K.T.V. Koruma Kurulu’nun 3. Derece Arkeolojik Sit Sınırları içinde Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı tarafından yapılmış olan “Koruma – ma Amaçlı İmar Planı”  nı uygun görmesi, daha önceden burada çok düşük bir eko-turizm amaçlı sökülüp takılabilir yapılaşma öngörülürken burada ikinci konut türü çevreye aykırı yapılaşmaya açılmasına yol açacaktır.

GELEMİŞ III: derece Sit Alanı, hatta Gelemiş köyünün tamamı, Patara Antik Kenti ve Patara Kumsalının korunması için  “Koruma Alanı” olarak belirlenmelidir. Kaçak yapılaşmalar tasfiye edilmeli kesinlikle yeni hiçbir yapılaşmaya izin verilmemelidir.

Aksi takdirde yapılaşmalar giderek artacak ve Patara Antik Kenti içi ve çevresi arkeolojik alanları tahrip edilmiş yeni bir Side, Halikarnasos (Bodrum), Keramos, Perinthos olacaktır.



[2] Patara (Gelemiş) Koruma Amaçlı İmar Planı (Halihazır Kotlu Plan ve Çevre Düzenleme İşi)  Açıklama Raporu, Hazırlayan UTTA Planlama, Projelendirme ve Danışmanlık Tic. Ltd. Şti., Kültür Bakanlığı, Kültür ve Tabiat varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Kasım 1998, S.33.

[3] TUNÇER, M., 24-25-26 Mayıs 2000, SEMPOZYUM  “2000’li Yıllarda Yaşadığımız Çevre Ve Peyzaj Mimarlığı”, Ankara Üniversitesi Ziraat Fak. Peyzaj Mimarlığı Bölümü, (Oturum 2 : Ülkesel Açıdan Çevre Politikası “PATARA ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİNDE DOĞAL VE KÜLTÜREL ÇEVRENİN  KORUNMASI” (Yayınlanmıştır).

[4] Noel Babanın Kemikleri Sızlayacak, Yavuz, Y., 06.12.2010,

[5] 18.01.1990-90/77 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı. 02.03.1990 tarih ve 20449 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

[6] ÖZEL  ÇEVRE  KORUMA  BÖLGESİNE İLİŞKİN ESASLAR, Bu Esaslar, 16 Eylül 1988 tarih ve 19931 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmıştır.

[7] ATİK, A., S. (Proje Yönetimi); DOĞANER, Y., GÜNER, A., MAT, H., ÖZCAN, Z., ÖZGÜNEL, C., TUNÇER, M., ULUĞ, E., ÜNLÜ, H., 1996-97, “Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı -  Sektör Raporları ve Final Rapor”.

[8] “Patara Halihazır Kotlu Plan ve Çevre Düzenleme Projesi”; 23.10.1997 Tarihinde UTTA Planlama, Projelendirme & Danışmanlık Ltd. Tarafından üstlenilmiştir.

[9] 14.04.1999, 15.06.1999, 25.08.1999, 23.12.1999,  tarihlerinde Plan İnceleme ve Değerlendirme Kurulları Yapılmıştır. Koruma Planı’na (III. Aşama) ilişkin sonuç karar 14.01.2000 tarihinde Antalya K.T.V.K. Kuruluna gönderilmiştir. Kurumda bu dönem içinde 3 kez Genel Müdür değişikliği olması kültür politikalarındaki değişkenlik ve belirsizliğe de bir örnektir. Koruma Planı, Koruma Kurulu’nun 25.01.2000 Tarih ve 4501 Sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.

[10] Patara (Gelemiş) Koruma Amaçlı İmar Planı, 1998, y.a.g.e.

[11] Patara (Gelemiş) Koruma Amaçlı İmar Planı, 1998, y.a.g.e., S. 33.


PATARA ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ GENEL BİLGİLER

 

Büyük bir kısmı Antalya İli Kaş İlçesi  diğer kısmı Muğla İli Fethiye İlçesi  sınırları içindedir ve toplam 5 belde 4 köyden oluşur (Kınık,Ova,Gelemiş köyü, Üzümlü köyü, Çayköy, Kumluova, Karadere, Karaköy).

Bölgenin sahip olduğu ekolojik, doğal, kültürel, tarihi değerlerini  korumak ve doğal tarihsel değerlerin gelecek nesillere aktarılmasının güvence altına alınması amacıyla 2872 sayılı Çevre kanununun 9. maddesi gereği 18 Ocak 1990 tarih ve 90/77 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Patara, özel çevre koruma bölgesi ilan edilmiştir.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı kapsamında Barselona Sözleşmesi 16 Şubat 1976 da imzaya açılmış, 9 Haziran 2004 yılında Akdeniz’in deniz çevresinin ve kıyı alanlarının korunması sözleşmesi olarak yürürlüğe girmiş ve Ülkemiz de 2002 yılında taraf olmuştur. Protokollerde Akdeniz’de Özel Koruma Alanları oluşturulması benimsenmiştir.

 Bölgenin yüzölçümü 193km2’dir.

Akdeniz in gerisinde uzanan Patara Kumulu 18km uzunluğunda 500m genişliğindedir.Akdeniz sahillerinin ülkemizdeki en uzun kumsalıdır.Ayrıca Patara Kumsalı 1988 yılında deniz kaplumbağası 1.derece  yuvalama kumsalı ilan edilmiştir.Yuva  sıklığı 2-19 yuva/km. arasıdır.

 Sabit hareketli kum tepeleri birçok bitki türü içermektedir. Kumulların etrafında kireç taşı tepeleri ve gerisinde orman alanları bulunmaktadır.

Akdeniz’den yamaçlara geçişte en zengin tarım topraklarını oluşturan alüvyonel düzlükler ve bu birikintiyi sağlayan Patara kumulunu ortadan ikiye bölen Eşen Çayı vardır. Düzlükler DSİ kurutma kanalları ile kurutulmuş Ova Gölü ile son bulur.

Eşen Çayı’nın doğusunda Kınık Ovası yörenin bereket kaynağıdır.

Gelemiş Köyü kumsala 1,5km uzakta en yakın yerleşim yeridir. Bu köy civarında iki bataklık arazi vardır. Yağışlı dönemde göl halini (Gelemiş Gölü) alırlar, hem antik kalıntıları hem de özel bir eko sistem içerirler.

Gelemiş Köyü sınırları içinde yer alan Likya Uygarlığı dönemine ait Patara Antik kenti bulunmaktadır. Likya Uygarlığının en eski kentlerinden olan Patara İ.Ö.9.yüzyılda dönemin ana limanı durumunda olmuştur. Ayrıca Patara Özel Çevre Koruma Bölgesinde Xantos, Letoon, Pydnea Antik kentleri de vardır.

 

 HABİTATLAR: Kumul bitki örtüsü, ağaçlandırma sahaları, kızılçam ormanı, maki toplulukları, Datça hurması topluluğu, tatlı su gölü,tuzcul bataklık,bozkır ve tarım alanlarından oluşur. Patara kumsalının bir kısmı kumul hareketlerini, erozyonu engellemek amacıyla okaliptüs ve akasya türleriyle ağaçlandırılmış ve bu nedenle doğal bitki örtüsünü büyük ölçüde kaybetmiştir. Datça hurma topluluğu Patara Antik kenti içindedir.

Taraf olduğumuz BERN Sözleşmesi ile-Avrupanın Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarının korunması gereği Patara bölgesi de Carettalar için üreme alanı olarak koruma altına alınmıştır.

Kaynakça: Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı internet siteleri.


PATARA ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ YÖNETİM PLANI BİLİMSEL ARAŞTIRMALARI

"GELENEKSEL MİMARİ VE KORUNMASI GEREKLİ KENTSEL DOKU ÖZELLİKLERİ TASLAK RAPORU"

 

Dr. Zühal ÖZCAN

 

 

 

1 GİRİŞ - ANADOLU'DA "KONUT" YAPILARININ EVRİMİ VE PATARA ÖZEL BÖLGESI

 

Anadolu tarih öncesi çağlardan başlayarak günümüze kadar kesintisiz yerleşim alanı olmuştur. Bugün her dönemin yapı örneklerine ya da izlerine rastlamak olasıdır. Bu süreklilikte, ne yazık ki. "Anadolu Konutu'nun" evrimini her uygarlık ve dönem için takip etmek mümkün olmamaktadır. Bunda "konut" yapılarının her zaman "yıkılıp - yeniden yapılanma" eylemiyle gerçekleşmelerinin de büyük payı vardır. Bugün sıradan bir Selçuklu evinin kesin olarak nasıl vurgulandığı, ya da bir Bizans kentinin yerleşim düzeni, onu Roma örneklerinden ayıran özelliklerin neler olduğu, bir erken Osmanlı evi ile imparatorluğun son döneminden elimizde kalan örneklerle olan farklılığı, bulgularla ortaya konulabilmiş değildir.

 

Anadolu'da örneğini izlediğimiz geleneksel konutların büyük çoğunluğu 19. yüzyıl yapılarıdır.  19. yüzyılın başına tarihlenebilenler ise yerleriyle ve isimleriyle sayılabilecek derecede azdır. Bu nedenle, tüm yörelerde "geleneksel konutk" örneği olarak tanımlanan yapılar bu uzun evrim zincirinin son halkalarını, bir anlamda da en yetkin biçimlerini yerleşimlerde 1960'lara kadar sürmüştür.

 

Geleneksel konutlar sadece belli dönem özelliklerini değil buldukları yörelerin de getirdiği çeşitliliği sergilerler. Her yöre kendi içinde hatta alt bölgeler halinde özellikler göstermektedir. Uzun bir süre geleneksel konut örnekleri "Türk Evi" genel adı altında ve yalnızca ahşap konstrüksiyonlu yapılar olarak tanımlanmışlardır. Oysa ki Anadolu, halk arasında "dört mevsim- yedi iklim-"  diye adlandırılan bir coğrafya sergiler. Her yörede iklime, bulunan malzemeye, topoğrafyaya ve hatta o yörenin sosyal yapısına, günün dünya görütşüne göre zengin bir yapı çeşitliliği gelişmiştir. Ahşap yapılar kadar taş yapılar da söz konusudur. Bu yüzden, Türk evi yerine, bir çoğunun 18. ve 19. yüzyıl yapıları olduğu gözönüne alınarak "Osmanlı Evi", 20. yüzyılın ortalarına kadar yapımına devam edilenler de düşünülerek, daha iyisi, "Anadolu Evi" diye tanımlanmaları çok daha anlamlı olacaktır.

 

Ne var ki bu büyük çeşitliliğin henüz tam anlamıyla dökümanta edildiği söylenemez. Bu bilhassa, kırsal bölgeler için fazlasıyla geçerlidir. Dökümantasyon bir çok durumda yasal bir zorunluluk  söz konusu olduğunda ve sayısız "özel" örnek ortadan kalktığında gerçekleşmektedir.

 

Geleneksel ve yöresel özellikler taşıyan Anadolu konutları hızla ortadan kalkmaya başladıkları son on yıl içinde araştırmacılar için yoğun bir ilgi odağı olmuşlardır. Bu bağlamda ahşap konstrüksiyonlu yapılar kadar taş yapılar da araştırmalara konu edilmektedir. Patara bölgesi de özel konstrüksiyonlu yapı düzeninin ilginç örneklerine sahiptir. Patara'yı da içine alan ve doğuda Antalya Kumluca'dan başlyarak kıyı boyunca Fethiye'ye kadar uzanan, iç kısımlarda da, Korkuteli,Elmalı, Köyceğiz ile sınırlanabilen bir alan, kendine özgü bir geleneksel ve yöresel mimari sergilemektedir. Kısaca, Teke Yarımadası diye adlandırılabilen bu bölge içinde de, kasaba evleriyle kırsal alan evleri de farklılıklar göstermektedir. Daha çok ayrıntıda olan bu farklılıklar bu araştırmanın dışında tutulmuştur. Burada sadece Patara bölgesi kırsal yerleşimindeki geleneksel / yöresel örnekler incelenecektir.

 

Çalışmanın metodolojisi, gerek geleneksel / yöresel mimari özelliklerin, gerekse birlikte oluşturdukları dokunun belirlenmesi için, literatür tarama ve yerinde inceleme şeklindedir. İlk inceleme yapıların tesbiti ikincisi ise ölçüm işlemlerini kapsar. Toplam 37 yapı dış gözlemle, 15'I ise manuel olarak ölçülerek incelenmişlerdir.

 

2. MEVCUT DURUMUN TESBİTİ

 

Yaygın olarak "Patara Yöresi diye adlandırılan, Esen Ovası ile onu çevreleyen dağların yerleşmeye elverişli yükseltilerinden oluşan coğrafi alanda geleneksel mimari ile korunması gerekli olan kentsel d6oku özelliklerinin saptanması için başlıca iki tespit gerekli görülmüştür. Bunlardan ilki bir anlamda literatür taramadır. Diğeri ise doğrudarn doğruya arazide gerçekleştirilen çalışmaların sonucu olarak fiziksel verilerin saptanmasıdır. Her iki çalışmada da amaç bölgede izlenen geleneksel yapılaşma ve yerleşim biçimini tesbit etmektir. Bu tespitler yeni yapılanma için getirileçcek önerilerin hareket noktasını oluşturmuşlardır.

 

2.2. TARIHSEL DÖKÜMANTASYON

 

Bölgeanin M.Ö. 4000-2000 yıllarına kadar uzanan tarihçesi çok özel bir yapı biçimine yol açması nedeniyle burada söz konusu edilmektedir. Tarihi araştırma bilhassa 19. yüzyıl yerleşimleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Ancak, tek başına Patara Bölgesi üzerine yapılacak bir bir tarihi araştırmanın çok yetersiz ve tek yönlü kalacağı düşünülerek genel olarak Teke Yarımadası tarihçesine eğilinmiş,bu bütünlük içinde Patara yöresi özel olarak irdelenmiştir.

 

2.2.1. Bölgenin Genel Yerleşim Tarihçesi

 

Araştırmacılar, bölgenin M.Ö. 7000'ler kadar eski bir dönemde bile yerleşik alan olduğunu tahmin etmektedirler. Ancak, eldeki buluntular daha çok M.Ö. 4000-2000 yıllarına tarihlenmektedir. (1) Teke Yarımadası'nın ilk sakinleri diyebilecğimiz Lik'lerden ilk kez Truva savaşları sırasından söz edilmektedir. Letoon, Xanthos, Karataş-Semayük, Elmalı ve Phaselis'teki kazılara rağmen,Lik'lerin kökeni hakkında tartışmalar vardır. Bazı araştırmacılar özgün Anadolu'lu, diğerleri ise Girit'te bulunan Phaistos diskine dayanarak Girit kökenli olduklarını iddia etmektedirler. (2) Kökenleri ne olursa olsun bu dünyadaki ilk federatif devletin kurucuları çok özel bir konut biçimi geliştirmişler ve varlıklarını Grek, Hellenistik ve Roma ektisi altında da sürdürmüşlerdir.  (Bu yapı türü fiziksel dökümantasyonda verilecektir.) M.Ö. 6. yüzyıla kadar bağımsız olan Liklern, bu bu tarihten 4. yüzyıla kadar Grek etkisinde kalmışlar M.Ö. 334'te ise büyük İskender'in gelişyimi bir mutluluk saymışlardır. Özgün Lik dilinin tamamen unutulduğu bu dönemi M.Ö. 43'te Roma İmparatorluğu topraklarına katılmaları izler. (3) 395'te Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılması ile Lik'lerin "Aydınlık-ülke" dişye adlandırdıkları bu bölge Bizans İmparatorluğu'nun payına düşer.

 

Bölgenin 4. ile 6. yüzyıllarrına ait bilgi, Myra (Demre)'de Aziz Nikolas'ın yaşamına ilişkin olarak 6. yüzyılın ikinci yarısında kaleme alanan kilise kayıtlarına dayanmaktadır. Bu dönemde Patara ve Myra hıristiyan dünyasında önem kazanır. (4) Patara Roma etkisi altındaki dönemde önemli bir yerleşim alanıdır. Dönemin konutlarına ait kısada olsa bir miktar bilgiden yine fiziksel dökümantasyon bölümünde söz edilecektir.) 6. yüzyıldan sonra gerek Arap gerek Kıbrıs krallarının akınları ile Cenovalı, Venedikli ve Rodoslu korsanların saldırıları nedeniyle, bölge yavaş yavaş terk edilir. 7. ve 8. yüzyıllarda Likya'nın görkemli kentleri köy statüsüne inerler.

 

Selçuk akıncılarının Anadolu'ya gelmesinden sonra ilgi odağı artık Pamphilia. çoğunlukla da Alanya'dır. Gene de 11. ve 12. yüzyılın başına kadar bölge Selçuklu sultanlarıc ile Kıbrıs kralları arasında el değiştirir. Bu dönemde Ptara'da dikkate değer bir yapılanmaşya restlanmamaktadır.

 

Likya'nın araştırma konusu olanbölümü, Beylikler DönemindeHarezm ve Seraks civarında gelen Türkmen beylerinin yurdu olur ve "Teke-Eli" adını alır. (5) Tekeoğulları, Hamidoğullarının etkisi hatta güdümü altında 115 yıl boyunca egemenliklerini sürdürürler. Bu dönemde Fethiye, Finike ve Elmalı civarında yerleşimler olduğu bilinmektedir. Bugün bu savı destekleyen tek kanıt Elmalı'ya bağlı Tekkeköy ve bu köydeki Abdal Musa Tekkesidir. Anadolu Selçukluları'nın kervan yolları üzerine yerleştikleri düşünülürse  hinterlandı ile fiziksel bağı çok zayıf  olan kıyı yerleşimlerinin önemlerini yitirmeleri kaçınılmazdı. (6)

 

1425'te TekeBeyliği Osmanlılara bağlanır (7). "Liva-i Teke" duyi adlandırılan bölge Finike, Kaş, Kalkanlı, Gömbe, Elmalı, Korkuteli ve Alanya'dan oluşmaktadır. Patarada dahil olmak üzere dönemi simgeleyebilecek herhangi bir yapılaşma tanımlanamamaktadır. En çarpıcı olay ise 16. yüzyılda Erzincan'da başlayan "Şahkulu İsyanı"nın Teke Yarımadası'na sıçramış olmasıdır (8) İsyancı Türkmenlerin bir kısmı İran'a kaçmış, yakalananlarsa Yunanistan'ın Modon ve Koron şehirlerine sürülmüşlerdir.

 

17. yüzyılda Evliya Çelebi "Teke Sancağı"nın Elmalı, Kaş, Kalkanlı, Finike, Eğirdir, Adrasan, Antalya, İstanoz (Korkuteli), Kızılkaya, Teke Karahisarı kazalarından oluştuğunu ve 8 zeamet ile 392 timari bulunduğunu belirtmektedir (9).

 

 

2.2.2. Bölgenin 19. Yüzyıl Yerleşimleri

 

18. ve 19. yüzyıllar bölgeye göçmenlerin geldiği dönemlerdir. Sırasıyla Mısırlı'lar, Moralı'lar, Giritli'ler ve Üsküplü'ler sayılabilir. Osmanlı'lar güçsüzlüştükçe koruma önlemleri zayıfladığından kıyı yerleşimlerindeki idari birimler sık sık dağ kasabalarına alınıp, sonra tekrar kıyılara döndürülür. Ancak, şurası kesin ki tüm yerleşim birimlerinde nüfus çoğunlukla Türk'ler ve Rum'lardan oluşur. Bu döneme ait konutların biçimi hakkında bilgi seyyahlardan elde edilebilir. Patara'da incelenen kırsal yerleşimin geleneksel konutlarının en eskileri 19. yüzyılın son çeyreğine tarihlenebilirler. Bu yerleşimler Esen ve Kalkanlı'ya bağlı yeriyerlerdir. Bu nedenle yapılar açısından özel olarak tutulmuş bir kayıtları yoktur. Ancak tüm Teke Yarımadası'nda yapılan araştırmalar mevcut yapılardan en eskilerinin 1850'lerden önceye tarihlenemediğini ortaya koymaktadır.

 

1914'te vilayet olan Teke Sancağı, 1918'de İtalyanlar tarafından eşgal edilir. Kalkanlı, Finike, Kaş, Patara, Kınık, Fethiye ve Meis'in işgali Osmanlı kayıtlarında bulunabilir. 9 Temmuz  1921'de sancak statüsü ile TBMM Hükümetine bağlanan, bölgede yaşayan, Rum Ortodoks nüfus, 30 Ocak 1923 Mübadele Antlaşması gereğince, Selanik ve Serez'de yaşayan Müslümanlarla değişime tabi tutulmuşlardır (10).

 

2.2.3. Seyahatnamelerde ve Osmanlı Kayıtlarında Teke Yarımadası ve Patara Bölgesi

 

Seyahatnameler:

 

Geleneksel / yöresel mimari örneklerin hemen tamamanın 19. yüzyılın ikinci yarısı ile 20. yüzyılın arasında yapıldığı ifade edilebilir. Bu nedenle 19. yüzyıl ortalarından başlayarak 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar olan zaman diliminde bu bölgeyi ziyaret eden seyyahların eserleri incelenmiştir. Seyahatnamelerin içerikleri büyük çoğunlukla bölgenin arkeolojik zenginlikleri üzerine yoğunlaşmakla birlikte zaman zaman mütevazi konutlar ve sosyal yapı hakkında da bilgilere rastlanmaktadır. Geçen yüzyılda bu bölgeye gelen seyyahlar, seyahat tarihlerine göre sırasıyla Beaufort (1817), Texier (1834), Choiseul Gouffier (1842), Fellows (1852), Forbes (1857), Davis (1862), Petersan ile Von Luschan (1889) olarak sayılabilir (11).

 

Seyyahların hemen tümünün hem fikir oldukları üç nokta vardır:

 

1- Yalnızca kariyerler değil, kazaların bile sadece birkaç yapıdan oluştuğu,

2- Nüfuslarının hemer daima yarı yarıya Müslüman ve Hıristiyan ahaliden oluştuğu ve,

3- Gerek coğrafi zorunluluklar, gerekse ondan kaynaklanan ulaşım güçlükleri nedeniyle, yerleşimlerin bölgeye en yakın Ege adalarıyla ilişkide oldukları. Buna bağlı olarak benzer bir konut formu geliştirdikleri.

 

Genel olarak yerleşimleri ızgara şemalı, manzaraya yönelmiş taş yapılardan oluşmuş bir doku sergileyen yerler olarak tanımlamaktadırlar. Kereste ihracatı yapan küçük limanlar olarak tanınan Kaş, Kalkan ve Finike kaza merkezlerinden "Gümrük Kapısı" olarak söz edilmektedir.

 

Zaman zaman ortaya inen ayrıntılar da verilmektedir. Örneğin bugün Rodos, Symi, Kalymnos gibi yakın Ege adalarıyla, Karaköy'de hala görebileceğimiz, Fethiye ve Kaş'ta da izlenen siyah-beyaz çakıltaşı döşeme kaplamalarından itina ile söz etmektedirler. Davis ise "Kalamaki"de (Kalkan) bir "Devlet hazine Binası"ndan söz etmekte ve Osmanlı, İdarecinin tüm ihracat gelirlerini bu yapıda topladığını, işi buradan yönettiğini yazmaktadır. Bu yapı son yıllarda yapılan "Özelleştirme"ye kadar tapuda Hazine adına kayıtlı, Milli Emlak Genel Müdürlüğü'nün malı olarak görünmekteydi ve Kalkan'ın nahiye olduğu yıllarda, nahiye müdürünün lojmanı olarak işlevlendirilmişti (12). Petersan 1889'da Kalkan'da nüfusun yarısını Müslüman Türklerin, diğer yarısını da Ortodoks Rum'lar ile 15 haneden oluşan İspanyol Yahudi'lerinin oluşturduğunu not etmektedir.

 

Bölgenin köy yerleşimlerine ilişkin en ilginç bilgileri ise Fellows ve Petersan çizimleri ile vermektedirler. 1889'da Petersan ve Von Luschan bölgede bugün dahi kullanılmakta olan tahıl depolarının detaylı bir çizimini seyahatnamelerine almışlardır. (Şekil 1) Aynı biçimde 1852'de Fellows, Türk ve Rum evlerini ayırt eden bir tutumla, eskizlerini yapmış  ve kidtabına eklemiştir. (Şekil 2).

 

Osmanlı Kayıtları:

 

·      Şer'iyye Sicilleri

 

Her zaman ayrıntılı olarak tutulan Osmanlı arşiv kayıtları 1839'da Tanzimat Fermanı'ndan sonra çok daha kapsamlı olarak yürütülmüşlerdir. Şer'iyye Sicilleri tutuldukları sancağın her türü idari, hukuki, mali bilgilerini içerirler. Bunlar arasında 'Kassam Defterleri"nde yer alan "Muhallefet" libteleri "Tereke" listeleridir. Bunlardan miras kalan gündelik ev eşyasının tanımlanması kadar gayrimenkulünde ifade edildiği görülür.

 

Bugün Teke Sıancağı  Şer'iyye Sicilleri Antalya Müzesi'nde tasnif edilmiş olarak muhafaza edilmektedir. Aydın Vilayetini'de içine alan Menteşe Sancağı Sicilleri ise İzmir'de toplanmakta iken Kurtuluş Savaşı sırasında yanmıştır.

 

Burada ekli olarak verilen bir örneğinde Hicri 1277-79'da (1861-63) "Eski tahta bir depo"nun özsenle not edildiği (Ek 1) görülmektedir. Evlere ait bir başka ilginç örnek Korkuteli (İstanoz) kazası Bademağacı kariyesinden verilebilir. (Ek 2). Genel olarak evler "Tantani":1 katlı veya "Fevkani": 2 katlı, iki veya üç odalı ve düz dam örtülü,bahçeli, ahırlı ve ahşap tahıl depolu olarak tanımlanmaktadırlar.

 

Miras bırakanlar ve bırakılanlar isimleri ile belirtildiklerinden kolaylıkla Rum ve Türk ayırımı yapılabilmektedir. Burada dikkati içeken aynı yapı türlerini ve eşyayı her iki sosyal grubun da kullandıkları, bu açıdan bir fark olmadığı ancak, her iki sosyal grubun içinde zengin ve fakir kişilere ait terekelerin farklılaştığıdır. Bu, Müslim ve Gayri Müslimlerde sosyal bir statü, hayat standartları açısından bir fark olmadığını göstermektedir. Dinsel faktör önemli bir rol üstlenmemekte,  buna karşılık her iki grupta da ekonomik farklılıklar belirgin olarak ortaya çıkmaktadır.

 

·      Salnameler

 

1850'lerden sonra düzenli olarak tutulan Osmanlı yıllıkları Sancakların genel tarihçesini, nüfus kayıtlarını, okur-yazarlık  durumunu, anıtsal ve sivil mimarlık örneklerini kapsarlar. Kalkan nahiyesi ve bağlı köyleri Teke Sancağı salnamelerinde, Esen nahiyesi ve kariyerleri da bazen Teke bazen Menteşe Sancağı salnamelerinde görünürler. Esen nahiyesi ile ilgili bir örnek ekte verilmiştir (Ek 3).

 

Bu kayıtlardan doğrudan geleneksel / yöresel konutlara ilişkin bir bilgi edinilmese de, bölge haritaları, demografik yapı, din farklılıklar, idari yapılanmada farklı, din ve kökenlere sahip kişilerin ne oranda temsil edildikleri türünden bilgiler elde edilebilmektedir (Ek 4).

 

3. FİZİKSEL DÖKÜMANTASYON

 

Anadolu evinde her ne kadar "Sofa" sistemine bağlı bir ortak kuruluş şeması sergilenirse de, her bölge farrklı bir geleneksel mimariye sahiptir. Yapı sistemi ister taş, ister ahşap, ister tek, iki ya da daha çok katlı olsun yapının yaşama odası dışında, aile bireylerini toplayan bir sofa etrafında kurgulandığı kesindir. Sofa, Anadolu evinin açık-yarı açık-kapalı mekan hiyerarşisi içinde bazen "Ön Direklikli" bir tek katlı "Hilani" bazen de üst katta açık veya kapalı olarak düzenlenmiş, açık mekanla, kapalı mekanlar arasındaki bağı kuran kuran gelişmiş bir orta mekan olarak izlenir. Araştırmacılar çoğunlukla tek katlı ya da iki kat-açık sofalı yapıların erken örnekler olduğu kanaatindedirler.

 

Patara bölgesinde çalışılan Üzümlü, Gelemiş, Kınık, Kumluova, KaradereKaraköy, Çavdır ve Çayköy'de yapılar arazi etüdlerinde de bu durum doğrulanmıştkır. Ayrıca bölgenin kent yerleşimlerinde köylere oranla daha gelişmiş bir mimari, "kentli" bir yapılaşma olduğu da burada belirtilmelidir.

 

Şurası kesindir ki bugüne kadar yapılan araştırmalarda bu bölge evlerine Bodrum evlerinin bir uzantısı olarak bakılmıştır. Oysa ki bölge geleneksel Anadolu evi kurgusu ile iç bölgelerden çok servis alabildiği Ege adalarıyla ilişki kuran, etkileşim gösteren özel bir mimari sergilenmektedir. Bölgenin köy yerleşimlerinde geleneksel / yöresel mimarinin ilk rkez araştırıldığı bu çalışmada, her yörede olduğu gibi ilişkide bulunulan komşu kültürlerle ktarşılıklı etkileşimin olduğu bir kez daha gözlemlenmiştir.

 

Genelde Teke Yarımadası'nın özelde de Patara bölgesinin çok uzun geçmişi gözönüne alındığında, tarihten gelen bazı verilerin yerine göre biçim, yorum ya da işlev değiştirse bile hala devam etmesi de çok olağandır. Bölgede bu durumu sergeleyen çarpıcı örnekler de söz konusudur.

 

3.1. FİZİKSEL OLARAK VARLIĞINI SÜRDÜREN ÖGELER

 

Lik evinin formu ve temel inşai malzemesi bu yöreye özgü "Semerdam" tipi lahitlerde ve kaya mezarlarında gözmlemlenir. Bunlar düz damlı veya beşik çatılı tek ya da iki katlı izlenimi veren, ahşap bir konstrüksiyon sisteminin tüm detaylarının taşa geçirildiği, bir yapı türünü betimlerler. Bugün sadece Patara'da değil, bütün Teke Yarımadası'nda kullanılan tümüyle ahşap inşa edilmiş tahıl depoları, hiçbir detay değişikliğine uğramadan aynen uygulanan beşik çatılı Likya evlerinin birer kopyasıdırlar. Kaş'a bağlı Bezirgaün köyünde halen (yaşamakta olan) bir ustanın son yıllara kadar yapımına devam ettiği bu yapı türü, çok küçük boyutlarda olduğu gibi, Elmalı civarında görüldüğü üzere iki katlı bir konut yapısı büyüklüğünde de olasbilirler. Mütevazi örnekler 1852'de Fellows'un 1889'da Petersen'in çizimlerinde verdiklerinin aynısıdır. İşlevleri de aynen devam etmektedir. Tıpkı Likya evlerinde olduğu gibi iki katlıdırlar. Zemin katları depo hacmini, üstleri ise bu işlevi yerine getirmeye yarayan bölümü ve taşınabilir ya da paketlenebilir malzemenin depolandığı kısmı oluşturur (Şekil 3(.

 

Bu yapı türü aynı form ve taş malzeme ile yine iki katlı olarak, ancak boyutları daha büyütülmüş şekilde yapılmaya devam edilmiş, zemin katları ahır, üst katları samanlık olarak kullanılmışlardır. (Foto 1). Bu büyüklükteki yapılar bugün aynen betonarme kiriş-kolon sistemi ve tuğla dolgu duvarı ile ve aynı işlevi koruyarak yapılmaya devam edilmektedirler.

 

Likya'da başlayan ahşap yapı geleneğinin giderek taşa dönüştüğünü ve yıllar içinde evrimleştiğini ancak, belli formları sürdürerek 20. yüzyıl ortalarına kadar gelindiğini çekinmeden belirtebiliriz. Bu,  dikine dikdörtgen formlu, 19. yüzyıl ortalarına kadar düz damlı, kiremitin yaygınlaşmasıyla da üçgen alınlıklı, beşik çatılı, olarak uygulanan taş yapıdır. Bu yapıların uzun kenarlarından bitişik olarak bir sokağın iki yanına dizildikleri sistem, bugün bölgenin ilçe merkezlerinde görülmektedir. Harrison 6-12. yüzyıla tarihlenenbenzer bir  Bizans yerleşimini, Kaş'ın kuzeydoğusundaki Alaca Vadi'de bulmuştur (13).

 

Patara Bölgesi köy yerleşimlerinde Fellows'un betimlediği, "Türk ve Rum Evi" şeklinde ayırımını yaptığı  tek katlı konut yapılarının bir kısmına bugün de rastlamak olasıdır. Burada kesin olarak ve açıklıkla belirtilmesi gereken naoka, bu bölgede yüzyıllarca yaşamış bu iki topluma ait yapıların kökeninin bu denli net ayrılmayacağıdır. cÇünkü, bu durum dönemin her iki cemaate de hizmet veren "Gezici Ustaları"na da bağlıdır. Ustalar ailenin sosyal yapısına kendi kültür, bilgi ve becerilerini de katmışlardır. Bu nedenle bir Rum aileye yapılan yapı ile Türk aileye yapılan arasında mekan kurgusu açısından farklılıklar gözlemlenmemektedir. Her ikisi de birim odadan oluşan bu konutlar bir kapalı, bir de açık mekandan oluşurlar. Yapılar zamanla iki kata yükselmiş, önceleri yarı-açık mekanlar sürdürülmüş, 19. yüzyılın genel kabulü doğrultusunda da dar orta sofalar haline dönüşmüşlerdir. Gerek yerleşim dokusu gerekse yapılar bundan böyle Patara bölgesi ölçeğinde kırsal tesisler üzerinde verilecektir.

 

3.2. YERLEŞİM DOKUSUNUN KARAKTERISTİKLERİ

 

Tıpkı Karadeniz kıyı yerleşmelerinde olduğu gibi Patara bölgesinde de, gerek Esen Ovası'nda gerekse çevreleyen dağlarda dağınık bir yerleşim şeması izlenmektedir. Son yıllarda bu yakın köyler, büyümeleri nedeni ile , adeta birbirleriyle bütünleşmiş gibidirler. Çalışılan 7 köyde de bağ-bahçe düzeninde geniş parselli bir yerleşim düzeni vardır. Bu durum, hem geleneksel konutlarda hem de son yıllarda yapılanlarda aynıdır. Ayrık düzende, dağlık kısımlarda bağlar arasında, ovada ise bahçe tarımı ile bütünleşmiş bir yerleşim düzeni görülmektedir. Ahır, samanlık ve depo, konutla birlikte bu düzenin ayrılmaz bir parçasıdır. Tahıl depoları her zaman konut yapısından ayrıdırlar. Ancak, diğer müştemilat yapılarının konutlara bitişik yapıldığı ya da sonradan bu şekilde eklendiği pek çok örnek vardır.

 

Bütün geleneksel yapılar topoğrafyaya uygun yerleştirilmiştir. Genel olarak kıyı yerleşimlerinde ızgara tipi plan şeması yerini topoğrafyaya bağlı bir organik düzene bırakmıştır. Ancak, çıkmaz sokak yoktur. Ne ana arterlerde ne de ara yollarda özel bir kaplama türüne rastlanmamıştır. Tamamı ayrık düzende ve bağ ya da bahçe içinde yer alan yapılar, bazen parselin yola bitişik kenarında bazen de açık alanın içinde yer alabilirler. Her konumda yapının esas cephesi güneye, eğer olasılık varsa manzaraya yönlendirilmiştir.  Hiçbirinde bir "Avlu" düzeni yoktur.

 

3.3. GELENEKSEL KONUT MİMARİSİNİN KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERI

 

Patara bölgesindeki geleneksel / yöresel yapıları iki ana başlıkz altında incelemek eğilimlerinde de incelenmesi açısından yararlı olacaktır. Yukarıda da  belirtildiği gibi önce tek katlı inşa edilen bu konutlar, daha sonra iki katlı yapılmışlardır.  Yörede yaşayanlar tarafından en eskisi 150 yıllık olarak tahmin edilen bu yapılar, 1960'lara kadar tekrar edilmişlerdir. Üstelik bunların bir kısmı ihtiyaca ve ekonomik koşullara bağlı olarak tek katlı yapılmışlardır.

 

3.3.1. Tek Katlı Geleneksel Yapılar

 

Gerek Türk, gerekse Rumeli diye tanımlanan tek katlı yapılarda önemli bir ortak özellik vardır. Birim odadan oluşan bu konutlar bir yarı - açık ve bi7r kapalı mekandan ibarettirler. Plan şemaları incelendiğinde her iki gruba ait konutta da bulunan yarı-açık mekanda iki noktada farklılık görülmüştür. "Türk Evi" diye nitelenen örneklerde bu mekan kapalı kısmın önünde "Rum Evi" olarak tanımlananlarda ise yanında yer almaktadır. "Türk Evi" nde bu mekanın önü ahşap direklidir veküçük bir servis elemanı ile şekillendirilmişken, "Rum Evi"nde bu öğeler bulunmaz. (Şekil 4 ve 5, Foto 2 ve 3) Ancak yukarıda da belirtildiği gibi bu ayırımı kesin değildir, çünkü 1930'larda devlet eliyle Karadere köyünde yaptırılan ve beş örneğe halen mevcut olan göçmen evleri (Bulgar göçmenliri için yaptırılmış) Rum Evleri'nin arka kısma ahır eklenmiş bir bölümü daha bulunan bir varyasyonudurlar. (Foto 4).

 

Genellikle kareye yakın tek bir odadan oluşan kapalı mekanda aynı türde bir yüklük, duvarlarda nişler ve pencereler vardır. Yüklüklüklerin yaklaşık 1/3'ü kapaklı bir kısımdır ve "Gusülhane" olarak kullanılmaktadır. Kalan 2/3'lük kısım ise kapaksızdır. Yatak-yorgan benzeri eşyanın depolandığı kısımdır ve bir perde ile odadan ayrılır. Dolap ve kapı açıklığının üst kotundan bir sıra "sergen" geçirilmiş olan örnekler de görülmüştür. Nişler bazen ahşap kapaklı, pencereler kepenkli olabilir. Oda genişlikleri genellikle 3m. x3m., yüklükler ise 2.40-2.50 m. civarındadır. Erken örneklerde yuvarlak kesitli tavan kirişleri açıkta bırakılmış, daha geç tarihli olanlarda ise ahşap bir kaplamanın arkasında gizlenmiştir. Oda ve yarı-açık mekanlarda taban kaplaması yoktur. Sıkıştırılmış toprak, zengin Türkmen halılarıyla örtülür.

 

Temel yapı malzemesi yöresel taştır. Kapalı mekanlarda mutlaka bir yerli-ocak bulunur. Bazen bu eleman yarı-açık mekanlarda da yer alabilir. Prensip olarak ocaklar yapının dış duvarına konumlandırılır. 50-55 cm. civarında değişen duvar kalınlıklarının ocak derinliği için yeterli olması nedeniyle, ocakların bulunduğu kısım dışarıya çıkıntı yapar. Bu eleman cephelerin tek bezeme unsurudur. Zeminde en geniş (1.50 m.), çatıya doğru giderek daralırlar. Bu daralma duvarın yüksekliğine göre 2 ya 6da 3 kademeli olabilir. Pencere açıklıklarında oran 1'e  1/2 veya 1'e 2 şeklindedir. Çoğunlukla iki kanat olan bu açıklıklar bazen aynı açıklık içinde açılabilen ayrı ayrı iki üst ve iki alt parçadan oluşurlar. Cepheye özelliğini veren bir diğer eleman önü ahşap direklikli örneklerde bu bölümühn bir kısmının bir kerevet şeklinde dış mekana uzaması ve bir köşesinde "suluk" tabir edilen bir ahşap el yıkama yerinin bulunmasıdırl. Bu eleman ve bu mekanda yer alan ocaklar, bu kısmın bir açık mutfak görevini yüklendiğini göstermektedir. Çatı örtüsü ise, ahşap kirişler üzerinde bir tabaka saz sonra 5-10 cm. kurumuş çam iğnesi, en üstte yaklaşık 30 cm. kalınlığında (yerel değişle "geren") killi toprak serilerek elde edilir.

 

Bu yapıların taban 6oturumları ortalama 35-40 m2'dir.

 

3.3.2. İki Katlı Geleneksel Yapılar

 

Araştırmanın yapıldığı tüm köylerde iki kattan fazla (ara katlı veya cihannümalı) yapı yoktur. Genel olarak iki katlı yapılarda iki farklı plan şeması izlenir: Açık-Sofalı ve Sakız Tipi.

 

3.3.2.1. Açık-Sofalı Yapılar

 

Açık-sofalı yapıların en eski örneklerinde ahşap ön direklikli evin adeta ikinci bir kata yükseltildiği görülür. Zemin katlar bazen depo, ahır, samanlık bazen de kışlık yaşama odaları olarak kullanılmaktadır. Üst katlarda, önceleri tek draha sonra yan yana iki oda önünde, bir açık-sofa yer alır. Açık-sofa hemen daima zemin katın üzerinde bir konsol şeklinde düzenlenmiştir. Her zaman "suluk" bölümü ve tezgahı ile bir açık mutfak biçimindedir. Bazen yan duvarlardan birine bir ocak da eklenebilir. Zemin katı, üst kata bağlayan merdivenler de bu mekanın bir ucunda kalır. Merdivenler tek kollu olarak bina bedenine yastlanır. Önemli bir servis elemanı olan tuvaletlere ise, kapalı mekan olan odadan girişin karşısında yer alan bir kapı ile ulaşılır ve binanın arkasında konumlandırılan servis balkonunda çözülür. Bu balkon ortalama 1.20 m. enindedir. Boyu ise içinde bulunan elemanlara göre (WC., el yıkama yeri ve bazen banyo-ki bu durumda odada gusülhane yoktur) boyutlanır. Bu balkonların pis-su giderleri dışarıdan görülecek biçimde borularla osseptik çukuruna verilir. Bundan böyle bu özel mekan "servis balkonu" olarak adlandırılacaktır. Açık sofanın bahçeye bakan kısmı üstü kapalı bir yarı-açık mekan, bir balkon, olabileceği gibi, sıralı ahşaplarla yarı-kapalı bir biçimde de gelişebilir (Şekil 6). Odalar tek katlı düzende gördüğümüz düzeni tekrarlar. Oda içinde kat farkları ve seki yoktur. Doğrudan yere serilen halı ve duvar dibine sıralanan minderler üzerine oturulur. Hemen daima kapı arkasında kalan duvarda bir yüklük vardır. Yine aynen üçte biri kapalı üçte ikisi açıktır. Sergenler dolap ve kapı açıklığının üst seviyesinde yaklaşık 2 m. civarında odanın diğer üç duvarını dolaşır. Dış duvarlardan uygun olan birine yerli-ocak yerleştirilmiştir. Yine50-55 cm. kalınlığındaki duvardan dışadrıya yaklaşık 15 ile 20 cm. çıkma yaparlar. Bu cephelerde saçak seviyesine kadar her kademede 20-25 cm. kadar daralarak uzanır. Yapı cephelerinin bu en dekoratif elemanının her kademesi arasında 1 yaklaşık 1.5 m.ye yaklaşan yükseklik farkları vardır (Foto 4). Pencere açıklıkları 1/2, 1 1/2, kapı açıklıkları ise 1/2 oranında olabilirler. Her zaman ana taşıyıcı malzeme yörede bulunan taştır. Açık soflara ve servis balkonları ise tamamen ahşaptan yapılır. Pencere, kapı doğramaları, pencere kepenkleri, pencere önlerindoe açıklığın yarısına kadar uzanan korkuluklar, merdivenler ve korkulukları da ahşaptır. En eski örneklerde taş olan ana yapı bölümünün üzeri toprak damlıdır. Kiremit kullanımının yaygınlaşmasından sonra iki kalkan duvar arasında gelişen yapı, çoğunlukla beşik çatı, bazı durumlarda da kırma çatı ile örtülmüştür. Hemen daima açık-soflara ile servis alkonlarının üstleri, ahşap latalar ile örtülmüştür.

 

Nadir bir iki örnek dışında ahşap işlemeli dolap vb. dekoratif elaman yoktur.

 

Yapı taban alanları yaklaşık 65 m2.dir.

 

3.3.2.2. Sakız Tipi Geleneksel Konutlar

 

Bu yapılar açık-sofanın diğer yönüne de aynı biçimde iki odanın yerleştiği bir plan şeması gösterirler. Sofa, yeni de tek kollu bir merdiveni içinde bulundurur ve zemin ile ilişkisini sağlar ancak, artık tamamen bir kapalı koridor durumundadır. Bu koridorun iki ucu biri manzaraya yönelik bir balkon diğeri ise servis balkonu ile nihayetlenir.

 

Bu alan şeması sakız Adası'ndan başlayarak bütün Batı Anadolu yerleşimlerinde yaygın olarak kullanılmıştır. İç batı ve orta Anadolu'da sıkça rastlanan iç-sofalı ya da "karnıyarık" nitelendirilen plan şeması ile yakın bir benzerlik gösterirler. Ancak, Sakız tipi evlerde bu sofa oldukça dar bir koridor biçimindedir. Tamamen Teke Yarımadası'na ait bir özellik olan servis balkonu odaya bağlı olmaktan çıkarak, çok mantıklı bir çözümle, bu koridorun arka ucçuna eklenmiştir. Diğer uçtaki, üstü açık balkon tamamen seyir amaçlıdır.

 

Zeminz katlarda arka odalar ahır-samanlık, ön odalar "Kışlık Oda"lar olarak kullanılır. Üst kat odaları diğer tiplerde açıklananlarla aynı kurgudadırlar (Şekil 7).

 

Konstrüksiyonu tamamen taştır. Kat ralarında yatay hatıllar, manzara ve servis balkonları, merdivenler, pencere ve kapı doğrama ve kanatları, oda içlerinde tavan kaplamaları, yüklük ve sergenler ahşaptır. Herhangi bir iç veya dış özel bezeme elemanına rastlanmamıştır. Çatı örtüsü kırma biçimde ve kiremit kaplıdır.

 

Yapı taban alanları 80-85 m2.dir.

 

4- ÖNERİLER

 

Konu ile ilgili öneriler üç ana bölümde toplanabilir:

 

- Yeni yapılaşma için fiziksel öneriler,

- Geleneksel dokuda koruma önerileri ve,

- Olası örgütlenme ve korumada akça kaynağı önerileri.

 

4.1. YENI YAPILAŞMA İÇİN FİZİKSEL ÖNERİLER

 

Bu grup önerile7ri yerleşim ölçeğinde ve yapı ölçeğinde olmak üzere iki başlıkta toplayabiliriz.

 

4.1.1. Yerleşim Ölçeğinde

 

Bu öneriler maddeler halinde sıralanırsa:

 

- Özellikle Üzümlü ve Karadere'de turizmin kesinlikle özendirilmemesi ve buna bağlı olarak, verimli tarım topraklarında bağ-bahçe düzeninin sağlanması,

 

- Diğer köylerde de parsellerin büyük tutularak doğal yeşil oluşumun devamının sağlanması,

 

- Klasik imar planı düzeninden kesinlikle kaçınılmaması,

yeni yapıların püarselin uygun bir yerinde, bazen yol kenarı bazen geride konumlandırılması. Bunun için plancıdan her parsel ya da belli özellikleri paylaşan parzseller için özel dtasarım getirmesinin sağlanması. Bu planın bir "koruma amaçlı imar planı" olması,

 

- Ayrık yapı düzeninin devamı, gabarinin iki katı kesinlikle aşmaması. En azından, böylesi bir zorunluluk varsa bunun mevcut yerleşimlerin dışında gerçekleştirilmesi,

 

- Yapıların mutlaka hakim rüzgar yönü dikkate alınarak, yerleşimlerin güneye yönlendirilmesi,

 

- Altyapı kolaylığı açısından ızgara plan şeması uygulanması, zorunlu ise bunun mutlaka topoğrafik konutların paralelinde sağlanması,

şeklinde verilebilirler.


4.1.2. Yapı Ölçeğinde

 

Yeni yapılaşma için hazırlanan önerilerin amacı mimarların replikalar değil, özgün bir senteze ulaşabilmelerini sağlamak içindir. Yeniler eskilerin kopyası olmamalı, yeni olduklarını açıkça belirtmelidirler. Ancak, bu yapılar geleneksel dokuya aykırı da düzenlenmelidirler. Eskilere tıpatıp benzeyen yeniler beklenmedik yalanücı ve eklektik bir üslup doğurmaktadır. Yeni tasarımlarda mimarın özgür düşüncesi eski yapılardan çıkarımlar yapılarak geliştirilmelidir. Bu nedenle,

 

- Yeni yapılarda iç mekan kurgusu serbest bırakılmalıdır.

 

- Tercihan kübik, prizmatik kütleler özendirilmelidir.

 

- Servis ve manzara balkonlarının mutlaka yapılmasına özen gösterilmelidir. (Bu iki öğe de bugün betonarme sistem, tuğla dolgu ile yapılmaya devam etmektedir. Foto 5). Banyo, W.C., lavabo gibi servis öğelerinin bu mekanlarda toplanması bu sıcak iklim kuşağı için düşünülebilecek en uygun çözümdür. Ayrıca, ülkemizde fevkalade nadir olan bu mimari öğenin devamlılığının sağlanması da esastır.

 

- Birinci kat seviyesine açık sofa türünde teraslar yapılabilir.

 

- Yapıların yığma taş yapılmaları beklenemez. Bu durumda betonarme kaskas sistemde tuğla veya briket dolgu ile yapılan binaların mutlaka sıvanıp boyanmaları veya poligonal biçimli taşla kaplanmaları uygun olur. Ancak, kaplamalrda derin derz kullanımı, taş yüzeyinin taraklanması vb. dönem farklılığını gösterecek bir düzen getirilmelidir.

 

- Kapı ve özellikle pencere açıklıkları için boyut verilmesinden çok, kapılarda 1/2 pencerelerde 1 1/2 veya 1/2 oranının sağlanması yeterlidir.

 

- Dkdörtgen prizmatik yapıların beşik, kübik yapılarında kırma çatılı olmaları uygun olur. Bu bölgede kiremit çatıya geçirildiği ilk dönemden bu yana Marsilya kiremit kullanılmıştır. Hiçbir alaturka kiremit bulunmadığı göz önünde tutularak bu gelenek sürdürülmelidir.

 

- İnşaat taban alanının 100 m2.yi geçmemesi sağlanmamalıdır.

 

Bugün Fethiye, Kalkan ve Kaş'ta uygulanan taklit cephe bezemeleri, balkon süslemeleri, kafes, üzeri hşaba benzetilen betonarme "sözde" çıkma taşıyıcıları benzeri dekoratif öğlerden kesinlikle kaçınılmalıdır.

 

4.2. Geleneksel Dokuda Koruma Önerileri

 

Köylerde geleneksel yapı adedinin çok fazla olmaması belli bir doku oluşturmalarını engellemektedir. Bu nedenle genel yerleşim şemasının korunması, büyük parselde küçük yapı taban alanı düzenenin devam ettirilmesi, kat yüksekliklerinin arttırılmaması, gerekmektedir. Bir sit alanı çizmek mümkün değildir. Ölçümü yapılan 15 yapıdan belirtilen 10'unun tescil edilmesi tavsiye edilir. Tescilli yapı adedinin arttırılması yerine seçilen bu yapıların bakım ve onırımı için kesinlikle kredi sağlanmalıdır. Sadece tescil kağıdı ile korumanın çağ dışı olduğu ve bu eylemi8n bu yapıların kaybında adeta hızlanırıcı bir rol oynadığı son on yıldaki ülke genelindeki durumdan anlaşılmaktadır.

 

- Korunması uygun görülen yapıların taşıyıcı sistemleri, malzemesi, özgün detayları, plan şemaları, cephe düzenleri, kütle formları, çatı biçimleri, açıklık biçim ve boyutları ile aynen korunmaları sağlanmalıdır.

 

- Ancak, bu durum çağdaş konfor elemanları ile donatılmalarına aykırı değildir. Hazırlanacak restorasyon projeleri doğrultusunda her türlü tesisat ve donatı öğlerinin kullanılması doğaldır.

 

- Bu yapıların yenilenmesi gereken bölümlerinde, boyutları, biçimi ve malzemesi ile bilinen tüm mimari öğeler aynı boyut, biçim ve malzeme ile,

 

- Boyutu, biçimi veya malzemesinden biri hakkında tereddütler bulunan hallerde, benzer örneklerle karşılaştırma yaparak, her anlamda bilgi bütünlüğü elde edilmesi halinde aynen, bilgi eksikliğinin giderek attığı durumlarda kontrollü yorumlarla ve uzman denitimi ile,

 

- Boyutu, malzemesi ve biçimi bilinmeyen hallerde ise yine bir uzman denetimi altında yeni bir yorum getirilmesine ve çağdaş malzeme ile uygulama yapılmasına dikkat edilmelidir.

 

4.3. Olası Örgütlenme ve Korumada Akçe Kaynağı Önerileri

 

Patara bölgesinde sağlıklı bir yapılaşmış çevrenin elde edilmesi tamamen konuyu iyi anlamış bir yerel yönetim yapısına ve geleneksel yapılaşmanın önem ve değerini kavramış bir halk desteğine bağlıdır. Konuya inanmış ve bünyesinde uygulamaları yönlendirecek sağlam, etkili ve bilgi sahibi mbir teknik ekibi bulunmayan birbeleriye örgütlenmesi olmaksızın, ne geleneksel yapıların korunması ne yöresel özellikleri sürdürecek yeni uygulamaların gelişmesi beklenebilir. Bugüne kadar izlenen uygulamalar, değil Patara kırsal yerleşimlerini, Dünya Miras Listesine alınmış Safranbolu'da bile koruma ve gelişmenin sağlanmadığını göstermiştir.

 

Bölgenin kalkınması için geleneksel yapı stokunun pek yakında turizme feda edileceği de açıktır. Ancak, Teke Yarımadası'nın turistik yerleşimlerinde de belirgin bir biçimde izlenebileceği üzere, turizm, sadece rant peşinde olan yeni bir sosyal grubu da beraberinde getirmekte, geleneksel yapıların oluşup yaşamasını beraberinde getirmekte, geleneksel yapıların oluşup yaşamasını sağlayan sahiplerini de, kısa süre içinde devre dışı bırakmakta, göçe zorlamaktadır. Bu nedenle,mutlaka teknik açıdan güçlü bir belediye teşkilatı geliştirilmelidir.

 

Bu yapıların uzun bir evrim sonucunda adeta test edilerek bu yöreye en uygun biçimi azandıkları, bu özel öğelerin devam ettirilmesi zorunluğu, gerek bu ekip, gerekse ilgili özel koruma ve çevre koruma birimlerince halka ısrarla anlatılmalı ve uygulamalarla neler yapılabileceği ispat edelirek, bölge sakinlerinin bu konuyu yürekten benimsemeleri ve etkin katılımları mutlaka sağlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki koruma, korunacak yapı sakinlerine rağmen değil, onlar için vardır.

 

Örgütlenmede belediyelerin yanısıra, muhtarlıklar, onarımların ve çevrenin sağlıklaştırılmasının gerçekleştirilebilmesi ve denetimi için kurulmuş "Özel Kooperatifler" de bulunmalıdır.

 

Bu kooperatifler onarımlarda teknik ekip bulunması, malzeme temini vb. yeni yapılanmada emek ve mali gücün örgütlenmesi kredi konularında faaliyet göstermelidir.

 

Korumada akçe kaynaklarını üç temel başlıkta toplayabiliriz.

 

- Konu üzerindeki 20 yıllık tecrübeye ve konuyu çeşitli boyutlarda inceleyebilmiş olmaya dayanarak kesin olarak çok geniş alanlarda ve aşırı sayıda koruma eylemine kalkışmanın ülkemiz koşullarında olanaksız olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.  Bu nedenle, makul sayıda tescil ile "Planla Koruma" aşamasının hayata geçirilmesi zorunludur.

 

Buna dayanarak, adeta "Ders Niteliğinde" bulunan ve tescili öngörülen yapıların derhal restorasyonlarının sağlanması için Kültür Bakanlığı bünyesinde 10 yıl önce hayata geçirilen "Onarım Kredilerine" ivedilikle işlerlik kazandırılması, tescil edilen yapıların otomatik olarak bu krediye hak kazanmalarının gerçekleştirilmesi,

 

Yapılacak koruma amaçlı imar planı çerçevesinde çevreye kmatkıda bulunan yapılar için, Toplu Konut İdaresi'nin bu yönde geliştirmeye çalıştığı kredilerin ivedilikle kullanılması,

 

Yapının korunması ve bakımının sürekliliği, onu sahiplenenin ekonomik gücüne bakar. Bu nedenle, bu tür yapı sahiplerine kişisel kredi olanakları bulunması. Örneğin özellikle dağ köylerindeki evlerde halı tezgahları görülmüştür. "Türkmen Kilimi, Kaş Halısı, Kilimi" diye ünlenmiş olan bu geleneksel sanatın bölgeye olan ekonomik katkısı da gözönüne alınarak, desteklenmesi Halk Bankası ve benzeri kuruluşların "İşyeri onarım" kredilerinin bu konuda devreye sokulması, gerçekleştirilmelidir.

 

Sonuç olarak, herşeyden önce kentsel ve kırsal, geleneksel / yöresel yapıların korunmasının, bir "Kültür Politikası" haline getirilmesi şarttır.

Not: 10 tanesi  tescile önerilen 15 adet yapının 1/100 ölçek rölöveleri ektedir.

 

KAYNAKÇA:

(1) Ü. Önen, Lycia, Western Section of the Southern Anatolian Coast, Academia Pub., İzmir, 1984, s. ii.

 

(2) Ö. Akşit, Likya Tarihi, İ.Ü. Ed.Fak.Yay., İstanbul, 1967, s.71.

     M.Günay, Antalya, Antalya, tarihsiz yayın, s.54.

     S.F.Ertan, Antalya Vilayeti Yıllığı, İstanbul, 1940, s.9.

 

(3) Antalya II Yıllığı, "Antalya Tarihi", 1967, s.103.

 

(4) R.M. Harrison, "Lycia in Late Antiquity", Yayla Ist Report of the Northern Society For Anatolian Archeology, tarihsiz yayın, s.10.

 

(5) H.Günay, Yurt Ansiklopedisi, "Antalya", II. Cilt, İstanbul, s. 776.

 

(6) S. Aktüre, "Anadolu Kentinde Türkleşme-İslamlaşma Süreci", Mekansal Yapı Değişimi ve İslam mimari Mirası, İslam Mimari Mirasını Koruma Konferansı Bildirileri, İstanbul, 1987, s.24.

 

(7) İ.H. Uzunçarşılı, Afyon, Karahisar, Sandıklı, Bolvadin, Çay, İsaklı, Manisa, Milas, Peçin, Develi, Ispa7rta, Atabey, Eğirdir'deki KitabeleR ve Sahip, Aydın, Menteşe, İnancı, Hamitoğulları Hakkında Malumat, İstanbul, 1929, s.252.

 

(8) Xavier de Planhol, Le Fondoment Geographique de L'hibtorie de L'Islam, Paris, 1968, s.228-229

 

(9) Evliya Çelebi, Seyahatname, Cilt I, Kaltür Bakanlağı Yay., Ankara, 1983, s.161.

 

(10) H. Bayık, Kaş Tarihi, Ankara, 1982, s.87.

 

(11) C.Fellows, Travels and Researches in Asia--Minor, more particularly in the Proyince of Lycia, London, 1852, s.164.

E. Petersen ve F. von Luschan, Riesen in Lykian, Wien, 1889, s.51.

E. Davis, Anatolia the Journal to a Visit to Some of the Ancient Ruined Cities of Caria, Phyrigia,Lycia and Pisidia, London, 1867, s.252.

F.Beufort, Karamania, London, 1817, s.16.

C. Texier, Asia-Mineure, Paris, 1862, s.662.

E. Forbes, Travels in Lycia, Milyas and Cibyratis, London, 1857, s.145.

 

 (12) Z. Özcan, Vernacular Architecture of Teke Peninsula Littoral, Yayımlanmamıy Doktara Tezi, O.D.T.Ü., Ankara, 1994, s. 49.

 

(13) R.M. Harrison, "Town and Country in Late Roman Lycia", IX. I.I Kongresinden Ayrı Basım, Ankara, 1986, s. 385-387.

R.M. Harrison, "Upland Settlements in Late Roman Lycia", Actes du ollogue Sur a Lycia Antique", Paris, 1980, s. 112-118.

“ÖNEMLİ DOĞA ALANI” KRİTERLERİ KAPSAMINDA PATARA     

 

IUCN Internatonal Union for Conservation of Nature/Uluslararası Dünya Doğa Koruma Kurumu tarafınca  “Özel Doğal Alanı’nın niteliklerinin belirlenmesi için koyulan kriterler, küresel standartların oluşturulması yönünde bugün kabul gören en önemli başlıkların altını çizmektedir ve bu yöndeki envanter çalışmalarına öncülük etmektedir.   

Bu kurumun kriterlerini kullanarak Türkiye’de 305 bölgeyi “Özel Doğa Alanı” olarak belirleyen Doğa Derneği’nin Patara ile ortaya koydukları sonuçlar, bölge ekosisteminin bütünsel korunmasındaki hassasiyetine yönelik son derece önemli veriler sunmaktadır.

"Önemli Doğa Alanı" tanımı:

Alan koruma, canlı türlerinin sağlıklı topluluklar oluşturmaları ve yaşam döngülerini devam ettirmeleri için gerekli tüm coğrafyaların doğal özellikleri bozulmadan saklanmasını esas alır. "Önemli Doğa Alanı" (ÖDA) kavramı bu ilkeyi esas alarak doğadaki canlı türlerinin nesillerini sürdürebilmeleri için özel önem taşıyan coğrafyaları tanımlar. Bu kavram, canlı türleri ve doğal kaynaklarla birlikte yeryüzünün en özel doğal alanlarının korunmasını amaçlamaktadır.

Doğa Derneği’nin raporlarına göre, nesli tehlike altında ve yok olmak üzere olan türlerle ilgili Patara’daki kırmızı alarm listesindeki örneklerden bazıları:

Kaynakça: Patara’nın biyolojik çeşitliliği, “Önemli Doğa Alanları”kitabı, www.dogadernegi.org

NESLİ KÜRESEL VE TÜRKİYE-PATARA ÖLÇEĞİNDE TEHLİKEDE OLAN TÜRLER:

-         Biarum distschianum  / endemik bitki/ Dünya’da sadece Patara’da bulunuyor!

-         Arenaria luschanii / endemik bitki

-         Iris xanthospuria / endemik bitki

-         Limonium effusum / endemik bitki

-         Trigonella cephatoles / endemik bitki

-         Phoenix theophrasti / endemik bitki

-         Campanula hagielia / endemik bitki

 

-         Onychogomphus assimilis  (Kızböceği-Yusufçuk)

-         Caretta caretta / deniz kaplumbağası

-         Caretta caretta – Akdeniz / deniz kaplumbağası

 

-         Capoeta bergamae / endemik içsu balığı

-         Glaucopsyche alexis – Anadolu / kelebek / karagözlü mavi kelebek

-         Thymelicus acteon – Anadolu /kelebek / sarı lekeli zıpzıp

 

NESLİ KÜRESEL VE TÜRKİYE-PATARA ÖLÇEĞİNDE YOK OLMAK ÜZERE OLAN TÜRLER:

-         Monachus Monachus /fok

-         Monachus monachus – Doğu Akdeniz / fok

-         Trionyx triungius – Doğu Akdeniz / Nil kaplumbağası /içsu kaplumbağası

-         Chelonia mydas  /yeşil deniz kaplumbağası

-         Chelonia mydas – Akdeniz /yeşil deniz kaplumbağası

-         Montivipera xanthina / yılan


TÜRKİYE'NİN ÇEVRE KONUSUNDA TARAF OLDUĞU ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER

Akdeniz Genel Balıkçılık Konseyi Kurulması Hakkında Anlaşma(Değişik), Roma 1949

Avrupa ve Akdeniz Bitki Koruma Teşkilatı Kurulması Hakkında Sözleşme(Değişik), Paris 1951 (Türkiye 10.8.1965)

Dünya Kültür ve Tabiat Mirasının Korunması Hakkında Sözleşme, Paris 1972 ( Türkiye R.G. 14.2.1983, sayı 17959)

Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi, Barselona 1976 (Türkiye R.G. 12.6.1981, sayı 17368)

Akdeniz'in Gemi ve Uçaklardan Vaki Olan Boşaltmalarla Kirlenmesinin Önlenmesine Dair Protokol, Barselona 1976 (R.G. 12.6.1981, sayı 17368)

Akdeniz'in Kara Kökenli Kirleticilere Karşı Korunması Hakkında Protokol,Atina 1980 (Türkiye R.G. 18.3.1987, sayı 19404)

Akdeniz'de Özel Olarak Korunan Alanlara Ait Protokol, Cenevre 1982,(imza tarihi 6.11.1986) (R.G. 23.10.1988, sayı 19968)

Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, Rio de Janeiro, 5.6.1992 (27 Aralık 1996 tarih ve 22860 sayılı Resmi Gazete)

CITES Nesli Tehlikede Olan Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine ilişkin Sözleşme (20 Haziran 1996 tarihli Resmi Gazete)

 

 

ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

(İlgili kurumun internet sitesinden aktarılmıştır.)

 

Misyonumuz:

Dünya ve ülke ölçeğinde doğal tarihi ve kültürel değerlere sahip ancak kentleşme, turizm, tarım ve sanayi gibi kullanımların baskısı altındaki bölgelerde;

bütünleşik alan yönetimi yaklaşımıyla,

ulusal ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği içerisinde,

çok yönlü bakış açısı ile sektörler arası eşgüdümü sağlayarak,

biyolojik çeşitliliğin korunmasına,

doğal, tarihi ve kültürel değerlerin sürdürülebilirliğini koruyarak,

insanlarımızın sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşaması için hizmet vermektir.

Vizyonumuz:

YENİLİKÇİ KURUM KÜLTÜRÜ ile bilimsel, verimli ve etkili çalışma yöntemlerini kullanarak, çevre kalitesini artıran, MODEL BİR KURUM olmaktır.

“ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU” NEDİR?

Doğal kaynakların korunması ve devamlılığının sağlanması, 21. Yüzyılda insanlığın en önemli sorunlarından biri olmaya devam etmektedir. Dünya nüfusundaki hızlı artışa karşın, doğal kaynakların hızla tüketilmesi, düzenli yerleşim alanlarının daralması, çevre kirliliği ile ilgili problemler, ülkeleri ortak çözüm arama yolunda giderek daha sıkı bir işbirliğine yöneltmektedir. Çevrenin, doğal ve kültürel kaynakların korunması amacıyla yapılan çalışmalar uluslararası sözleşme ve antlaşmalarla hukuki bir zeminde ve bilimsel araştırmaların ışığında yürütülmektedir.

Bu bağlamda ülkemiz özellikle son on beş yıl içerisinde biyoçeşitliliğin korunması amacıyla bir çok uluslararası antlaşmaya taraf olmuştur. Bern Sözleşmesi olarak bilinen Avrupa’nın Yaban Hayatının ve Habitatlarının Korunması Sözleşmesiyle, nesli tehdit ve tehlike altında olan türlerin korunması taahhüt edilmiştir. Söz konusu türler ve habitatların korunması “Barselona Sözleşmesi” ile de koruma altına alınmıştır. Bu sözleşmenin ek protokollerinden birini ise “Akdeniz’de Özel Koruma Alanları Kurulması” protokolü oluşturmaktadır.

Bu sözleşmeler neticesinde, 1989 yılında 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı kurulmuştur. Kuruluş amacı, Bakanlar Kurulunca “Özel Çevre Koruma Bölgeleri” olarak tespit ve ilân edilen alanlardaki çevre değerlerini korumak ve ona yönelik tedbirleri almaktadır. Özel Çevre Koruma Bölgeleri; tarihi, doğal, kültürel v.b. değerler açısından bütünlük gösteren ve gerek ülke gerek dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan alanlardır. Bu alanlar; özelliklerinin geleceğe ve gelecek nesillere ulaştırılmasını ve doğal kaynakların korunarak kullanılmasını teminen, 2872 sayılı Çevre Kanununun 9. maddesine ve ülkemizin taraf olduğu “Akdeniz’de Özel Koruma Alanlarına ilişkin” protokol gereğince Bakanlar Kurulu tarafından ilân edilir. Bu Protokol kapsamında ülkemizdeki ilk Özel Çevre Koruma Bölgesi 1989 yılında Bakanlar Kurulu Kararıyla ilan edilmiştir.

Bütün Dünya da olduğu gibi, ülkemizde de Çevre Koruma için temel prensip: “Tedaviden Önce Koruma, Koruyarak Kullanma ve Geliştirerek Koruma” olmalıdır. Bunun için en rasyonel yaklaşımı, kalkınma hareketi ile çevre değerleri ve bilhassa ekolojik denge arasında uzun vadede kurulması gereken KORUMA-KULLANMA dengesini teşkil etmektedir. Yukarıda izah edilen amaçlara ulaşılması için Kurum, esas itibariyle Çevre Koruma ve Plânlama fonksiyonlarını yerine getiren bir tarzda teşkilâtlanmış ve buna göre görevlendirilmiştir. Bölgelerde gelişmeler, koruma kararlarının ekolojik boyutunun Plânlama Sistemlerinin aktarılması ve bu planların uygulanmasıyla denetim ve kontrol altına alınmaktadır.

2008 EYLÜL AYI FAALİYETLERİ

….Antalya İli, Kaş İlçesi, Gelemiş Köyüne ait 1/5.000 ve 1/1.000 ölçekli Koruma Amaçlı İmar Planları ve Patara Özel Çevre Koruma Bölgesine ait 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliği onaylanmıştır.

P A T A R A ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ

               İli

 : Antalya-Muğla

 

Nüfusu

 : 20.706

 Alanı

 : 197.10 KM2

 

Resmi Gazete ilan tarihi: 02.03.1990

 

18.01.1990 tarih ve 90/77 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile tespit ve ilan edilmiştir.

 

Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi; Muğla ve Antalya illeri Fethiye ve Kaş ilçeleri ve bunlara bağlı 5 belde 4 köyden oluşmaktadır.  Antalya İli Kaş İlçesi–Gelemiş Köyü sınırları içerisinde yer alan, Likya Uygarlığı dönemine ait Patara antik kenttir.

          İdari anlamda Patara Özel Çevre Bölgesi'nin büyük bir kısmı Antalya- Kaş İlçesi, diğer kısmı ise Muğla-Fethiye ilçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Bölge içerisinde yapılan arkeolojik araştırmalara göre, Likya Uygarlığı' nın en eski kentlerinden olan Patara İ.Ö. 9. yüzyılda dönemin ana limanı durumunda olup tarih boyunca Kalkan Erendağı’ nın batısında üçgen şekilli bir ova üzerinde kurulmuştur.  

         Bölgede yazları sıcak ve kurak kışları ılık ve yağışlı Akdeniz iklimi hakimdir. Yıllık ortalama sıcaklık 18,9 0C  olup ortalama yağış miktarı 906.4 mm. civarındadır. Bölge Eşen Çayı Havzasının güney alt kısımların da yer almaktadır. Eşen Çayı tarafından ikiye ayrılmış genelde ova görünümlü, etrafı düşük yükseltili, Jura-Kretase  devrinde oluşmuş genelde kireçtaşı ve ofiyolitlerden müteşekkil diri faylarla bölümlenmiş dağlarla çevrilidir. Bu düzgün topografyalı kalın alüvyonlarla örtülü alanın, orta kesimleri yeraltı su seviyesinin yüzeyde veya yüzeye çok yakın olması nedeniyle sulak-bataklık alan karakterindedir ve bu alanda çok sığ, yazları kuruyan Gelemiş Gölü (Ova Gölü) bulunmaktadır. 

          Bölge ekonomisi genelde tarım dayalı olup son yıllarda turizm gelişmeye başlamıştır. Yöre yaşayanları yazları yaylaya göçmektedir. Ova Gölü çevresinde modern  yöntemlerle tarım yapılmaya başlanmış olup seracılık yaygındır ve turfanda sebze meyve üretimi yapılmaktadır.       

 

          Eşen Çayının denize döküldüğü alanın, Eşen Çayı'nın taşıdığı alüvyonların denizel akıntılar ve rüzgarlarla işlenmesi sonucu, bölgenin en önemli doğal yapısını belirleyen 18 Km doğu-batı uzanımlı, 500 m. genişliğinde, muhteşem “Patara Kumsalı” oluşmuştur. Bu bölgede denizden kara yönüne bazen şiddetli esen rüzgarlar, kumsalın kara yönünde ilerlemesine, kum fırtınası ve göçüne neden olmaktadır. Bu nedenle sahilde geniş yayılımlı ve hareketli kumullar bulunmaktadır.

        Patara Kumsalı'nda, Eşen Çayı ağzından doğuya doğru 7 km. uzunluğunda ortalama 25 m. genişliğindeki ıslak şerit çok ince boyutlu temiz kumlardan oluşmaktadır. Bu alan Caretta caretta ve Chelonia mydas türü Akdeniz  kaplumbağalarının 1. derece yumurtlama alanıdır. Bu alan da Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı ve Dokuz Eylül Üniversitesi işbirliği ile 1992 yılında yürütülen,  “Deniz Kaplumbağaları Araştırma Projesi" sonuçlarına göre,  kaplumbağa yuvalarının sıklığı 2-19 yuva/km arasında belirlenmiştir.

           Bölgede kıyıya yakın kesimlerde kumsal alanlarda genelde tuzcul otsu bitkiler  yer almaktadır. Kıyı bölgesinin orta kesimlerinde Defne (Laurus nobilis), Akça Kesme (Phillyrea media), İncir (Arbatus uneoda) bitkilerine rastlanmaktadır.  Kıyıdan uzaklaştıkça parlak, yapraklı, sert yağlı dokulu, tüylü, küçük ve dikenli Akdeniz iklim tipine özgü maki türü bitkiler yer almaktadır. Bu alanda “garig” denilen maki türleri yaygındır. Bu türlerin bazıları katrancı ardıcı, mersin akasyası, kocayemiş, yabani zeytin (delice) ve bazı çalı türü bitkiler olarak sayılabilir.

           Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bölgenin ekolojik ve arkeolojik değerlerini korumak,  bozulan değerlerini iyileştirmek ve geri kazanmak amacıyla ilgili kurum, kuruluş, Üniversiteler ile koordinasyon içinde araştırma, planlama ve proje-uygulama faaliyetlerini yürütmektedir.

HABER: NERMİN BAYÇİN

Bu haber 7825 defa okunmu?tur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

KÖYLERİMİZDEN HABER

Kaş'a giderken Kaza...

Kaş'a giderken Kaza... Antalya'nın Kaş İlçesi Palamut Köyü'nde oturan Sami Karagül, yakını 35 yaşındaki Yusuf Karagül ve 36 yaşınd...

Cenneti korumak için

Cenneti korumak için WWF Türkiye'nin yürüttüğü Kaş-Kekova Özel Çevre Koruma Bölgesi Deniz Yönetim Planı ve Uygulaması projesi tamaml...
********FARKIN NE****************23 Şubat 2014

HAVA DURUMU

Detaylı bilgi için resmin üzerine tıklayın.

ANKET

sence; KALAMAR TAVA MI MEZE Mİ?






Tüm Anketler

GOOGLE TERCÜME



Copyright © 2005-2012 www.likyahaber.net Tüm hakları acaip bir şekilde saklanmıştır. Kopye eden fena olur!... demedi demeyin... editör-özer yılmaz/elk.mühendisi-yıldız teknik üniv. POSTA ADRESİMİZ; haber@likyahaber.net
RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapy: MyDesign Haber Sistemi


porno izle