| |||||||||||||||||||||
EN ÇOK OKUNANLARSON YORUMLANANLARHABER ARASON DAKİKA HABERLERİ....EKŞİ SÖZLÜK...CANLI TV İZLE...YAKINDA... |
BURAYA HES YAPILACAK...11 Ağustos 2011, 12:37 Özer YILMAZ Artık biliyorsunuz sanırım, hidroelektrik santrallere kısaca HES diyoruz. Yandaki fotoğraflar Kargı Çayı'nın gözü Kızıldere'de çekildi. Burası yakın çevrenin geleneksel piknik alanı ve son yıllarda yaz başlarında Göcek'ten yayla Pırnaz'a doğru yapılan yayla yürüyüşleri sırasında bir gece konaklanılan yer. Mehmet Polat / FETHİYE BURAYA HES YAPILACAK… Artık biliyorsunuz sanırım, hidroelektrik santrallere kısaca HES diyoruz. Yandaki fotoğraflar Kargı Çayı’nın gözü Kızıldere’de çekildi. Burası yakın çevrenin geleneksel piknik alanı ve son yıllarda yaz başlarında Göcek’ten yayla Pırnaz’a doğru yapılan yayla yürüyüşleri sırasında bir gece konaklanılan yer. Bu noktada Karacaören ve Nif köylülerinin 1989’da yaptıkları bir köprü var. Öyle “kanal İstanbul” ya da bilmem kaçıncı boğaz köprüsü gibi gözalıcı bir yapı değil. Ama günümüzde artık unutulmaya yüz tutmuş ve yakın gelecekte bu tür izlerin de yok edilmesiyle tarihten silinecek bir parlaklığa sahip. Nedir bu? Köprünün İMECE usulü yapılmış olması. Köprü yaklaşık 22 yıl önce inşa edilmiş. O kadar uzak bir zaman değil. Yapımında kum, harç taşıyan, kürek sallayan, para yardımında bulunan insanlar hala o yörelerde yaşıyor. Köprünün Karacaören tarafına konan mermer kitabeye köprü ustası Mehmet Şahin şöyle yazdırmış: “bu köprüye malen, bedenen, ruhen yardım yapan bütün saygıdeğer kardeşlerimin bütün geçmiş ataları ve kendilerinin de bütün geçmiş günahlarını bizleri yoktan yaratan yüce Mevladan af ve mafiret yapmasına duacıyız.” Yazıdaki edebiyat güzel olmayabilir. Ama dile getirilen gerçek kendini yeterince anlatıyor. Parası ve bedeni kadar ruhuyla da yardım edenlere dua ediliyor. Yani kişi köprünün yapımına maddi katkıda bulunamamış ama gönülden desteklemiş, yapanlara dua etmiş. Ayrıca unutmayalım; maddi yardım edememek yalnızca yoksulluk ya da yoksunluk yüzünden değildir. Yıllar sonra köprünün üstünden geçen biri de zamanın çarkını geri döndürüp böyle bir yardımda bulunamaz ama yapan ve yaptıranları hayırla anar. Diğer fotoğrafta da, bu köprünün üstüne birkaç yıl önce konulmuş bir su ölçüm cihazı var. Suyun yıl boyu akış hızı ve miktarını ölçüyor. Ne için? Elbette bu yöreye yapılmak istenen HES için. Hangi büyüklükte olacak, ne verimlilikte çalışacak, ne kadar elektrik üretecek, kaç para kazandıracak… Tüm bunları hesaplamak için. Cihazı buraya yerleştirenler, acaba böyle derme çatma bir köprünün ne çabalarla yapıldığını hiç düşünmüş müdür? Köprüden kaç gelinin, kaç hastanın, kaç acele işi olan yolcunun, kaç dostunu kestirmeden giderek kolayca gören kişinin geçtiğini hiç aklına getirmiş midir? Sanmıyorum. Yalnızca en yakın köyden kilometrelerce uzaktaki kuytu bir yere zar zor gelmiş olmaktan dolayı yorgunluklarını düşünmüşlerdir. Ne etrafın güzelliğini, ne aleti koydukları köprünün değerini fark etmemişlerdir bile. Ya da fark etseler dahi, bunun kazanacakları paradan daha büyük olduğunu akıllarına getirmemişlerdir. Yıkacakları köprünün değerini, kuracakları on tane barajla bile karşılanamayacağını hesaplayamamışlardır. Bugün bu tür köprüler imece yoluyla yapılmıyor artık. Sırasıyla, şu yöntemler izlenerek yapılıyor: Milletvekilleri, il gelen meclisi üyeleri vs. merkezi bütçeden o il için verilen paranın bir bölümünü filanca yerdeki köprü inşaatı için ayırttırıyor. Sonra genellikle seçim önceleri o köye gelip ballandırarak “sizin köprü için şunu yaptık bunu yaptık ve nihayet ödenek çıkarttık” diye övünerek oy istiyorlar. Bu sırada muhtar böyle bir ödenek ayrılması için iktidar partisi politikacılarının peşinden günlerce koşturmuş oluyor. Ve nihayet iş bir müteahhide verilerek köprü yaptırılıyor. Yapılmazsa da, köyden yeterince oy çıkmadığı bahane ediliyor. Köprü bu yoldan da elbette milletin ödediği vergilerle yapılmış oluyor. Ama iş öyle bir sunuluyor ki, sanki birkaç politikacının insanüstü çabası sonucuymuş gibi gösteriliyor. Ayrıca bu yol 1980’den bu yana devletin her tür girişiminde tek yolmuş gibi ifade ediliyor. Yani bu işleri kamu kurumları değil, ihaleyle alan bir şirket ya da şahıs yapıyor. Böylece sürekli olarak benzer işleri “devlet yapamaz, yapsa bile beceremez” deniyor. Buna benzer uygulamalar yüzünden millet ödediği verginin hesabını soramaz hale geliyor. Devletin, şirketlerden ya da bu tür yatırımlar yapanlardan daha güçsüz olduğunu düşünüyor. Eğer bir gün elinde aletlerle herhangi biri köyüne gelir sağı solu ölçer, oraya buraya işaretler koyarsa; “sen kimsin, ne iş yapıyorsun” demiyor. Nasıl olsa devletin birilerine bir iş verdiğini sanıyor. İktidar partisinin bu işlerin peşinde olduğunu ve onlarla uğraşılamayacağını hesaplıyor. Uzatmayalım. Kızıldere’ye HES yapılmak isteniyor. Yöremizi de içine alan yeni 100 binlik çevre düzenleme planına göre, köprünün olduğu noktadan denize kadar uzanan yaklaşık on kilometrelik mesafedeki HES projesi sayısı 5 (yazıyla, “beş”) adettir. Bu yöre günlük ağaçlarının yetişme koridorudur. Sayısız anıtsal nitelikte çınar ağacı vardır. Ayrıca yaz kış nem ve sıcaklık oranının çok az değişmesi yüzünden, ancak tropikal bölgelerde görülebilecek zenginlikte bir bitki çeşitliliği barındırır. Eğer bu HESler yapılacak olursa, su baraj arkasında tutularak beton kanallar ve borularla bir santralden diğerine taşınacak, dolayısıyla toprakla teması kesilecek ve derenin yeraltı sularını beslemesi önlenecektir. Dolayısıyla HES projeleri yalnızca doğayı değil, toplumsal yapıyı da etkileyecektir. Ve bir de bunlara ek olarak, betonla kaplanacak bir alan aynı zamanda buradaki anıları, tarihi, kültürü, geçmişimizi mezara gömecektir. Bunun ne demek olduğunu bize en güzel anlatan örnek, köprünün kitabesindeki cümlelerdir. Bugün insanların ortak hareket etmesi gerektiği her seferinde şöyle denildiğini hepimiz duymuşuzdur: “Bizim insanımız bir araya gelemez, bizim köylülerden iş çıkmaz, biz beceremeyiz.” Oysa daha yakın zaman önce böyle değilmiş. Köylülerimiz bir araya gelmiş, bir köpür yapmayı becermiş. Öyleyse yine yapabilirler. İşet buraya bir HES kurulursa, yakın geçmişte bir araya gelişimizin bir örneği daha yok edilmiş olacak. Dolayısıyla bir araya gelme çabalarımızın ilk adımı suyumuza, toprağımıza, emeğimize sahip çıkmaktan geçiyor. Sizce de öyle değil mi? Bu haber 1631 defa okunmu?tur.
|
DOST SİTELER...
ÖNEMLİ LİNKLER...
GOOGLE TERCÜME |