Öyle bir ortam içinde yer almak istemeyince sahneleri bırakıp Antalya Kalkan'da otelciliğe başladım. Bir iki pansiyon vardı o civarda, arabayla geçerken çok hoşuma gitti, bütün paramla önce arsa alıp sonra oradaki bir binayı otele çevirdim. İngiliz turistler geliyordu daha çok. Orada turizmi başlatan ilk kişilerden biriyim.
Rock'n roll'u Türkiye'ye getiren müzisyen sahnede
Türkiye'ye rock'n roll'u 1954'te getiren Genç Denizciler grubunun vokalisti Erkut Taçkın, bu akşam garajistanbul'da sahne alıyor. Kendisi askeri lisede rock'n roll ile tanışmış, kız kolejlerinde konserler vermek için 'hapis yatmayı', evlenmek için Almanya'da işçi olarak çalışmayı göze almış bir isim...
Üç gündür 1960-70'li yılların pop ve rock müziğini günümüz gençleriyle buluşturmak ve tanıtmak için Red Bull Music Academy sponsorluğunda, 'Ustalara Saygı: Ana Pop' adı altında çeşitli atölyeler düzenleniyordu. Etkinliklerin bu gece gerçekleşecek finaliyse, hem o eski zamanların hem de günümüz müzisyenlerinin bir araya geleceği, kaçırılmayacak bir müzik ziyafeti sunuyor. Saat 20:00'den itibaren garajistanbul'da Erol Büyükburç, Gökçen Kaynatan ve Orkestrası, Moğollar, Kurtalan Ekspres, Derdiyoklar, Replikas, Ayyuka, Nekropsi gibi gruplar ve müzisyenler sahne alacak. Özellikle Almanya'da müzik yapan Derdiyoklar'ın pek çılgın performansını kaçırmamanızı (fikir edinmek için youtube'dan videolarını izleyebilirsiniz) önerip dikkatinizi bir başka efsaneye çekelim; bu akşam Gökçen Kaynatan ve Orkestrası'nda vokalist olarak sahne alacak Erkut Taçkın'a... Kendisi 1955'te henüz 14 yaşına basmışken, rock'n roll'u Türkiye'ye ilk kez getiren Genç Denizciler grubunun vokalistliğini yaparak müzik dünyasına adımını atmış ve bugün hala özel konserlerde sahne alıyor. Konser öncesinde kendisinden o maceralı yıllarını dinledik.
- Türkiye'nin ilk rock'n roll grubu diyebiliriz sanırım Genç Denizciler'e, nasıl kurdunuz?
Bizden önce de Batı müziği yapan Nevzat Yalaz, Faruk Akel, Ümit Aksu gibi abilerimiz vardı ama onların alanı caz müziğiydi. Rock'n roll yapan yoktu, arada bir TRT radyosundan dinlerdik ama en büyük avantajımız Deniz Lisesi'nde okumamızdı. Mesela gemiler Amerika'ya gittiğinde personele plak siparişi verirdik, getirirlerdi. Bill Haley'ler, Elvis Presley'ler falan... Bir gün lisede Durul Gence'nin öncülüğündeki arkadaşlar rock'n roll grubu kurmaya karar vermişlerdi, beni de davet ettiler. Bazen şarkılar mırıldanırdım ve sesimin güzel olduğunu düşünürlerdi. Önce elime trompeti verdiler ama sonra vokale başladım, öyle gitti.
- Babanız da askerdi, müzisyenliği nasıl karşıladı?
Amiraldi, yaklaşık 20 yıl Gölcük'teki denizaltılarda çalışmış. İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen önce, Türkiye'nin sipariş ettiği denizaltıları almak için Almanya'ya gitmiş. Fakat savaş patladığı için Almanya denizaltıları satmaktan vazgeçince onlar da iki denizaltıyı kaçırarak İstanbul'a getirmiş. Bizim ailede disiplin içinde yetiştim ama babam sanatsever biri olduğu için engel olmaktan çok teşvik etti beni bu işe. Zaten askeri okulda okumamı pek istemiyordu. Mesela üniversiteyi Amerika'daki bir okulda okumamı isterdi. O nedenle gizlice kayıt oldum sınavlara. Denizciliğe aşıktım.
KIZ KOLEJİNDE KONSER VERMEK İÇİN HAPSİ GÖZE ALAN GRUP
- Askeri lisede, disiplin altında müzik grubu kurmak kolay olmasa gerek...
Aslında çok şey öğrendim o lisede. Okuldan subay olarak çıktığımızda, danslı toplantılarda deniz kuvvetlerini iyi temsil edelim diye haftada iki kez müzik dersleri verilirdi. Rock'n roll grubumuza da büyük zorluk çıkarılmazdı, boş zamanlarımızda yine askeri bir disiplinle rock'n roll çalışırdık. Ama izinsiz konserler nedeniyle bazen hapishaneye düştüğümüz olurdu. Sonra grubumuzun adını değiştirmek zorunda kaldık, Somer Soyata Orkestrası yaptık.
- Hapishane?
Amerikan, Üsküdar gibi kız kolejlerinde konserler vermenin peşinde koşardık. Bazen izin alamazdık üstlerimizden ve gizlice verirdik. Döndüğümüzde disiplin cezamızı çekmek için 4-5 kişilik bir odada kurulan hapishaneye girerdik, bir hafta boyunca. Öyle bir sistem vardı o zamanlar. Yine de iyi bir öğrenciydim, liseden sonra Harp Okulu'na gittiğimde ilk 15 kişi arasındaydım. Ama birinci yıl matematikten çakınca Harp Okulu'nu bıraktım. Müziğe daha fazla zaman ayırmak istiyordum.
- Hangi şarkıları seslendiriyordunuz?
Rock'n roll'un o sıralarda Amerika'daki popüler parçalarını seslendiriyorduk. Plaktan dinleyip sözlerini çıkarıyorduk ama kolay olmuyordu. Okulda Amerikalı askerler vardı eğitim vermek için. Onlara düzelttiriyorduk çoğunlukla. Türkçe rock'n roll çok daha sonraları geldi.
- Grubunuz o yıllarda 'genç kızların sevgilisi' olarak tanınıyormuş, kişi olarak bu sıfatta payınız var mıydı?
Fiziğim fena sayılmazdı. Doğrusunu söylemek gerekirse o günlerde de, sonraki yıllarda da epey sevgilim oldu. Ama lise sıralarında flört bugünkünden farklıydı biraz. Çay dediğimiz danslı toplantılar oluyordu mesela, orada hoşlandığın biriyle el ele tutuşup dans ediyordun, ertesi gün okula gelip sonraki iznine kadar kafanda bir sürü şey kurup bulutların üstünde yaşıyordun.
- Sonra Almanya'ya işçi olarak gitmişsiniz...
Evet, bir kız arkadaşım vardı nişanlandık ama babam evliliğe izin vermiyordu. Herhangi bir mesleğim, işim olmadığı için. Biz de onunla gözümüzü karartıp Almanya'ya gittik 1962'de. Ford fabrikasında sekiz ay çalıştım Münih'te. Sonra bir müzik grubuna katıldım. Oranın gece hayatında da tanınan bir grup olduk. Çok kavga çıkardı, ünlü biriydim ama ismim kavgacıya çıkmıştı neredeyse. Çalıştığım kulübün fedaisi gibi görüyorlardı. Sonra Durul Gence'nin yolu da oraya düştü. Birlikte biraz çaldıktan sonra İstanbul'a döndük. Biz Almanya'dayken buradaki gazetelerde bazı haberlerimiz çıkmıştı. O nedenle epey sükse yapmıştık. Her müzisyenin çıkmak istediği Sıraselviler'deki Kulüp 12'de sahne almaya başladık.
- 1970'lerin sonuna doğru sahneleri bıraktınız...
Kaset dönemi başlamıştı, müziğe ulaşmak da, müzik yapmak da ucuzlamıştı. Ben müziği türlerine göre sınıflandırmam aslında, arabeskin de, halk müziğinin de, rock'ın da iyisi ve kötüsü vardır ama kalite düşmeye başlamıştı o sıralarda. Öyle bir ortam içinde yer almak istemeyince sahneleri bırakıp Antalya Kalkan'da otelciliğe başladım. Bir iki pansiyon vardı o civarda, arabayla geçerken çok hoşuma gitti, bütün paramla önce arsa alıp sonra oradaki bir binayı otele çevirdim. İngiliz turistler geliyordu daha çok. Orada turizmi başlatan ilk kişilerden biriyim.
haber: EYÜP TATLIPINAR
Bu haber 8074 defa okunmu?tur.