| |||||||||||||||||||||
EN ÇOK OKUNANLARSON YORUMLANANLARHABER ARASON DAKİKA HABERLERİ....EKŞİ SÖZLÜK...CANLI TV İZLE...YAKINDA... |
ALTERNATİF TATİL ARAYANLARIN KLAVUZ KİTABI: '101 ŞEY'15 Ağustos 2010, 02:14 Özer YILMAZ Antalya'nın batısına, Kemer, Finike, Kaş yörelerine sık gideriz ama, Antalya'nın doğusunda sadece Alanya sahili varmış gibi yaparız. ALTERNATİF TATİL ARAYANLARIN KLAVUZ KİTABI: '101 ŞEY'
Akdoğan Özkan'ın yeni kitabı “Ege ve Akdeniz’de Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 Şey” yaz döneminin en dikkat çeken kitaplarından biri olarak raflardaki yerini aldı. Serinin Türkiye ve İstanbul kitaplarının da yazarı olan Özkan, Sayım Çınar’ın sorularını yanıtladı. Bu kitabı diğer gezi kitaplarından en çok ne ayırıyor? Türkiye’de tatil anlayışlarımız genelde tek boyutludur. Kimi tatilde yan gelip yatmayı sever, onun için asıl önemli olan konaklayacağı mekândır, belki bir de berrak sularda yüzmek. Bu alanların bir karış ötesine bakmaz bile, ne var, ne yok diye. Kimi ise sevdiğiyle romantik bir tatil geçirmeyi sever, romantik mekânlar ve etkinlikler arayışındadır. Kimi için aslolan yeni lezzet durakları bulup bulamayacağıdır. Kimi için birincil tercih bakir koylar, kumsallardır. Kimi kahverengi tabelaların peşinden ören yerlerine girmeyi, antik kentleri gezmeyi sever. Bazısı doğa sporlarına tutkun bir aktivite meraklısıdır; uçar, koşar, tırmanır, dalar, ya da off-road geziler yapar, deklanşöre basar. Bazısı da habitata meraklıdır; kuş, kelebek gözlemlemeyi, fotoğraflamayı sever. “Ege ve Akdeniz’de Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 Şey”, öncelikle, bu tercihlerin aynı tatilde yan yana hatta iç içe var olabileceğini gösteren bir çalışma. Bu şekilde tatillerimizin çok daha zengin ve çok boyutlu olabileceğinin altını çizmeye çalışıyor. İkinci önemli nokta, bunu yaparken bizleri bu ülkenin kültürel ve doğal değerlerine yönelik samimi bir farkındalığa, hatta neredeyse bir saygı duruşuna ve aksiyona çağırıyor olması. Bunu çok önemsiyorum, çünkü elimizdeki bu güzellikler sonsuzmuş gibi davranıyoruz ama maalesef hızla tükeniyor, bitiyor. Çok acı bir şey bu. Ve bizler kendimizi tatillerde de sadece tüketici olarak konumlamakla bu tükenişi maalesef hızlandırıyoruz. O yüzden bu kitap, tatillerimize ekolojik bir bakış katmanın, hem bu ülkeye hem de kendi insani varoluşumuza büyük zenginlikler katabileceğini de göstermeye çalışıyor. Üçüncü farklılığı ise, sadece okunan değil, bilfiil kullanılan bir kitap olmak üzere tasarlanmış olması. Kitabı içerik ve grafik olarak bu hedefi destekleyecek şekilde hazırladım. O yüzden eğer bir maddede “Onunla en eski ateşin karşısına kurul” diyorsam, bunun için “edebiyat parçalamadan”, böyle bir aktiviteyi gerçekleştirecek kişinin asıl ihtiyaç duyacağı bilgilere değiniyor, sorulara yanıtlar veriyorum. O aktivite ya da değere ilişkin arka plan bilgisi aktardıktan sonra, bu aktivite için okurun nereye, kimlerle, ne zaman ve nasıl gitmesi gerektiğini, bunu yaparken (varsa) riskleri asgariye indirmek üzere nelere dikkat etmesi gerektiğini aktarıyorum. Bazı hallerde “B Planı” sunuyorum. Yüzde 100 ekolojik tatil aktivitelerine çağırıyorum.
Somut olarak konuşursak, kitapta tatile çıkacak bir kişi ilgilendirecek ne tip bilgiler yer alıyor? “Ege ve Akdeniz’de Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 Şey” kitabında sevgililer için romantik kaçamaklardan adrenalinli maceralara; aile boyu gezi aktivitelerinden kültürel rotalara; foto-safari programlarından tekne keyfi güzergahlarına; huzur destinasyonlarından off-road parkurlarına; yerel şenlik ve lezzet duraklarından gizemli mekanlara; flora&fauna rotalarından sualtı&su üstü aktivitelerine; trekkingden inanç duraklarına toplam 101 maddelik, zengin tatil aktiviteleri yer alıyor. Bu kitabı daha çok sevgililer için mi yazdınız? “Ege ve Akdeniz’de Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 Şey”, Türkiye’de yaşayan hemen herkesin “tatil” zamanlarında yalnız olarak veya sevgilisi, eşi, dostuyla ya da ailesiyle birlikte gerçekleştirebileceği ilginç ve hoş aktiviteler içeriyor. Evet, romantik etkinlikler açısından zengin bir içeriği var kitabın. Sevgililer, eşler, hatta çocuklu aileler için dahi yapılabilecek romantik aktiviteler yer alıyor. Ama ben aslında bu ülkeye âşık olanlar için yazdım bu kitabı. Daha doğrusu âşık olmakla yetinmeyip önemsemeyi de bilenler için. Sizi en çok hangi koylar, plajlar etkiledi? Kitaptaki maddelerden biri “en berrak sulara gir”. Burada, kişisel deneyimlerimden yola çıkarak, Ege ve Akdeniz coğrafyasındaki “en güzel” koylarla, plajlarla ilgili tercihlerimi sıralıyorum. Eminim birçok kimse bu kitaptaki kimi yerlerin adını belki de ilk kez duyacaktır. Ya da iyi bildiğini sandığı kimi yerlerin barındırdığı, gizli kalmış ya da kıymet görmemiş güzelliklerden, değerlerden ilk kez bu kitapta haberdar olacaktır. Bu açıdan “sürprizi kaçmasın” diye, onu kitabın okurlarına saklayayım. Ama Türkiye’nin en güzel, en ıssız koylarından, kumsallarından birinin mübadelede terk edilmiş bir Rum köyünün (Karamaka) dibindeki Tola Limanı olduğunu ve son gezilerimdeki unutamadığım yerlerden biri olan ve kitaba da aldığım bu koyun adını yakın gelecekte daha sık duyacağımızı belirteyim. Türkiye’nin doğal zenginlikleri içinde sizi kalbinizden vuran yerler? Heyecanlı anlar yaşadığınız yerler? Vurmayan var mı ki! Ege ve Akdeniz için konuşacak olursak, Bozburun yarımadasının bakirliğini, Alakır Vadisi’nin büyüleyici yaylalarını ve Alara Çayı havzasını hep çok etkileyici buldum. Ama nedendir bilmem, buralar gezi ve tatillerde istikameti en az çevirdiğimiz destinasyonlar. Özellikle Antalya’nın doğusuna yönelik tuhaf bir ilgisizliğimiz var. Antalya’nın batısına, Kemer, Finike, Kaş yörelerine sık gideriz ama, Antalya’nın doğusunda sadece Alanya sahili varmış gibi yaparız. Oysa bu bölge Antalya’nın batısı kadar heyecan verici! O yüzden bu kitapta Antalya’nın doğusunda gidilecek epeyce hoş yer, yapılabilecek epeyce etkileyici aktivite bulacaksınız! Heyecanlı anlar, dediniz… Ben ne Selge’den kuzeye, Ballıbucak köyüne uzanan yolun mayıs ayındaki vahşi güzelliğini unutabilirim, ne Gedevet Yaylası’nda berber dükkânı olarak kullanılan anıt çınar ağacını, ne antik Roma yollarının en güzel dağ virajını gizleyen Cendeve köyünü, ne de Torosların dibindeki lama ve alpakaları! Bu nedenle bu heyecanlarımın önemli bir kısmını kitaba da aktarmaya çalıştım. Tabii bazı şeyler artık tarih oldu. Ama yaşarkenki heyecanım dün gibi aklımda. Fethiye’den Antalya’ya otobüsle 8 saatte gidilirdi bir zamanlar. Bu yolculukta otobüs güzergâhı üzerinde bazen öyle bir mevkiye gelirdik ki, karşıdan gelen araçla aynı anda aynı dar noktadan geçmemiz mümkün olmazdı. Araçlardan biri diğerini bekler, ya da geri geri giderdi. Yol üzerinde bazen temmuz ortasında bir derenin tam ortasından, suların içinden geçerdik. Yolculuğun en uzun molası böyle bir derenin üzerinde (evet yanlış duymadınız, üzerinde) verilirdi ve muavinin dereye sarkıttığı karpuz 5 dakika sonra alınır ve yolculara serinletici dilimler halinde ikram edilirdi. Yine aynı yol üzerindeki dağ köylerinde verilen molalarda köylülerin tandır ocaklarında kelleler, kebaplar yenirdi, sahte değil gerçek halı tezgâhlarına denk gelinirdi. Bunlar bugün yok, artık halılar dahi Çin’den geliyor, ama geçmişin bu güzelliklerini “ölmeden önce” unutmam mümkün değil. Bu kitapta sizi en çok zorlayan şey ne oldu? Bu kitapta en çok zorlandığım hususların belki de başında mevcut seçenekleri 101 ile sınırlandırmak geldi. Aslına bakarsanız bu kitaba girmemiş ama çok değerli olduğunu düşündüğüm maddelerden, bırakın yeni bir 101’i, belki de 1001 madde daha çıkar. Ayrıca bu maddeler zaten benim deneyimlerimden 2010 yılı itibarıyla süzdüğüm kişisel değerlendirmeleri içeriyor. Bu 101’in herkes için geçerli olacak mutlak bir liste olması zaten mümkün değil. O yüzden zaten, bu kitabın 101. maddesi, “Kendi Listeni Hazırla” şeklinde. Dolayısıyla bu kitap “defter kitap açık girdiğimiz” Ege ve Akdeniz “sınavında” yapılacak hoş aktivitelere ihtiyaç duyanlar için “bakıp da kopya çekebilecekleri” bir kaynak sadece. Neden gazetede gezi yazısı yazmıyorsunuz? Karşı değilim, severek de yaparım. Ama galiba önce kalıcı işler ortaya koymalı insan diye düşünüyorum. Gezmek sizi fazlasıyla zenginleştiriyor değil mi? Tatile çıkarken nasıl bir hazırlık yapıyorsunuz? Gezmek herkesi zenginleştirir. Bazen farkına bile varamayabilirsiniz. Ancak “boş zamanlarımızı kapatma endüstrisi olarak tatil” için aynı şeyi söyleyebilir miyiz, bilmiyorum. Benim en şaşırtıcı bulduğum şeylerden biri, bu ülkede tatilin “peak” sezonunun temmuz ayı olmasıdır. Beyni sulanan bir insan nasıl zenginleşebilsin? Oysa belki de gerçek bir zenginleşme için mayıs ya da ekim ayı çok daha uygundur. Gezilere özellikle bu dönemde çıkıyorsam hazırlığım bazen bir haftayı bulur. Bavulum da dört mevsimlik ihtiyaçlardan dolayı bazen bir arabanın bütün bagajını doldurabilir. Bir sonraki tatil için planlarınız? Çok gezdim, çok gezerim, ama uzun bir süredir “tatil” yapmadım. Ve önümdeki ilk “tatil” için hiçbir hazırlık yapmamayı planlıyorum. Hatta imkân olursa, bu sözümde durmayı planlıyorumJ Duramasam da bu konuda elimden geleni yapmayı… Eski zamanlarda yaşayan bir yazar olsaydınız kim olmak isterdiniz? Neden? Kendimi fazlasıyla 19. yüzyıla ait hissettiğim anlar olur hayatta. O yüzden 19. yüzyılın ortalarında Ege ve Akdeniz’deki antik kentlere ekspedisyonlar düzenleyen bir ekipte olmayı çok isterdim. Örneğin 1838-1844 arasında bu bölgeye 3 kez giden İngiliz Charles Fellows’un ekibinde yer alıp onunla birlikte Ksanthos seferine katılmış herhangi bir yazar olmayı arzu ederdim. Fellows, Ksanthos’u antikacıların, heykeltıraşların ve sanatçıların görmek için can atacağı, son derece romantik bir yer olarak tanımlamıştı. Ama aynı Fellows, Likya’nın simgesi sayılabilecek Nereidler Abidesi’ni, hatta Harpyler Anıtı’nı civardaki diğer önemli buluntularla birlikte 70-80 konteynıra yükleyip Britanya’ya götürmüştü. Onunla bu seferlerin sonuncusunda Ksanthos’ta olmayı, o büyülü antik kentte çadırımı kurup uyumayı isterdim. Sonrasında de Fellows’u yerel bir musibetin, bir kara büyünün varlığına inandırarak, bu eserleri yerlerinden sökmemeye, öylece bırakmaya ve bizi bekleyen savaş gemilerine sadece yazdıklarımızı ve çizdiklerimizi taşımaya ikna etmek isterdim. Civarda “yerel” sayılabilecek bir halk da bulabilirsem onları da bana bu konuda yardımcı olmaya çağırırdım. Bunları başarabilirsem, en sonunda her mayıs sevdiğim kadını alıp bu antik kentte kamp yapardım. İÖ 5. yüzyılda yapılmış, her bir yüzü heykel ve kabartmalarla süslü Nereidler Anıtı’nın hemen dibinde çadırımı kurar, Likya’nın simgesi olarak gördüğüm bu 24 sütunlu İon yapısının yanında, yani soylu, direngen ve teslim olmamak için gereğinde kendisini yok etmeyi seçmiş bir Anadolu halkının şehrinin bağrında olmanın huzuruyla uykuya dalardım. Kitapta da yer alan “Romantizmin doruğuna ulaşmak” tam olarak ne demek? Bulutların üzerinde soluk kesici bir Akdeniz manzarası, şarap ve orkide (orchis Anatolica)… Bunların üçüne de rastlayabileceğiniz dünya üzerinde bir tek dağ var. Ve o da Likya topraklarında. Üstelik doruğuna ulaşmanız için dağcı olmanız da gerekmiyor. On beş dakikalık bir teleferik yolculuğuyla ulaşabildiğiniz bu dağın zirvesinde, bulutların üzerinde oturabilir, yiyip içebilir, binlerce metre yüksekten Akdeniz’i seyredebilir ve kitapta tarifini verdiğim rotayı takip ederek, yaşlı sedirler arasından ve yine kitapta bahsettiğim nadir bitki türlerini de görerek yeniden “uygarlığa” ulaşabilirsiniz. Bilmem bu coğrafyada gerçekleştirilebilecek daha romantik başka bir eylem olabilir mi? Doğu Anadolu kitabı düşünüyor musunuz? Türkiye referans nitelikli gezi kitapları açısından zengin bir ülke değil. Bırakın gezi kitapları okumayı, biz doğru dürüst gezmeyiz bile. Gezgin lafı bize batı dillerinden tercüme ile girmiştir. Oysa bizde çok gezenlere “gezgin” değil, “gezenti” denir çoğunlukla. Ve pek de iyi gözle bakılmaz. Gezentiler yine de şanslıdır. Ben pek çok gezide gezenti bile değil, defineci muamelesi görmüşümdür. Çünkü insanlar oralara (o taşlara) gidişinize pek bir anlam vermezler. Kendilerinin yakinen bildiği, belki bir dönem de bizzat yaptığı bir uğraşla (definecilikle) bağdaştırırlar sizi. Yani, “muhakkak bir hazine peşindedir”, diye düşünürler: “Yoksa bu taşa niye gelsin?” Nitekim haklıdırlar da aslında, “hazine” peşindeyimdir. “Kutsal” değil belki ama, “Tutkusal Hazine Avcısı”yımdır ben! Bu coğrafyanın bütün hoyratlığımıza rağmen eritemediğimiz, yok edip bitiremediğimiz bütün doğal ve kültürel hazinelerinin “avcısıyımdır”. O nedenle de, nerede “hazine” varsa, Doğu’da, Batı’da, Kuzey’de, Güney’de, Anadolu’nun bütün hazinelerini kendi gözümden aktarmak peşinde olacağım. Ege ve Akdeniz bölgemizin yemekleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Aşk ve güzel yemekler size neleri hatırlatır? Aslında bu bölgelerde lezzet ve çeşitlilik açısından en güzel mutfak 20, yüzyılda da Giritli mübadillerin taşıdığı Girit mutfağıdır. Girit mutfağı, oralı bir şefin de dediği gibi, öylesine muhteşemdir ki, insanlar yemek yemeye devam edebilmek için ölmeyi bile reddederler. Yani bir ölümsüzlük aşı(sı)dır Girit mutfağı! Ege genelinde bazı yerlerde bu kültürün izleri sürülebilse de, galiba Ayvalık en fazla ön plana çıktığı yerdir. Kitapta bu mutfağın “şeytansı” hususiyetlerinin de izini sürüyorum. Benim için Ayvalık ve dolayısıyla Girit mutfağı tapınılası bir mutfaktır. Aşkın mutfağıdır. Bir tavus kelebeğinin peşinden koşmak nasıl bir duygudur? Flamingoların dansını izlerken neler hissettiniz? Kitapta Ege ve Akdeniz’deki estetik açıdan en güzel canlılarının da koordinatlarını veriyorum. Belki birçoğumuz daha önce hiç kuş ya da kelebek gözlemlemedik. Ama bir deneyelim istedim. O açıdan açılışı bu coğrafyanın en güzel kelebek türlerinden biri olan “tavus kelebeği” (inachis io) ile ya da “Osmanlı ateşi” ile yapabiliriz diye düşündüm. Bir tavus kelebeği görmek sizi heyecanlandırmıyorsa, artık ne heyecanlandırır bilemiyorum! Flamingolara gelince… Her yıl binlercesi Gediz Deltasındaki tuzlu dalyanlara, sulak alanlara gelirler. Çiftleşme mevsiminde erkek flamingoların kanatlarını iki yana açıp kafalarını iki yana çevirerek, zaman zaman ayaklarını da yere vurarak yaptıkları hareketler Flamenko dansını andırır. Bu zarif canlıların kur danslarını Gediz’de gözlemlemek olağanüstü heyecan verici bir deneyimdir.
Sayım Çınar Bu haber 1635 defa okunmu?tur.
|
DOST SİTELER...
ÖNEMLİ LİNKLER...
GOOGLE TERCÜME |